Destici'den asgari ücret çıkışı

Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici, dar gelirli vatandaşların fahiş fiyatlardan ciddi şekilde etkilendiğini belirterek ekonomiye yönelik köklü çözümler alınması gerektiğini söyledi. Yıl sonunu beklemeden emekli maaşlarına ve asgari ücrete iyileştirme yapılmasını isteyen Destici, elektrik, doğalgaz ile suyun alt gelir grubuna ücretsiz verilmesini önerdi.
Ankara Masası
|
18 Ekim 2021, Pazartesi - 16:35
Destici'den asgari ücret çıkışı

Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, gündeme dair açıklamalarda bulundu. 

Ankara Masası Genel Yayın Yönetmeni Fatih Atik'in sorularını yanıtlayan Destici, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun gündeme getirdiği siyasi cinayetler iddiasını mantıklı bulmadığını söyledi.

Kılıçdaroğlu'nun elindeki bilgi ya da belgeleri savcılık ile paylaşması gerektiğini vurgulayan Destici, benzer iddialarla Türkiye'nin seçim havasında tutulmaya çalışıldığını savundu.

Kılıçdaroğlu'nun bürokratlara çağrısı

CHP liderinin bürokratlara yönelik açıklaması için "tehdit" yorumunda bulunan Destici, "Bu aklı başında bir siyasetçinin yapacağı bir şey değildir. Burada devlet memurlarına ve bürokrasiye karşı ayağınızı denk alın şeklinde bir parmak sallama vardır." şeklinde konuştu.

Destici, yeni sistemde seçim barajının sıfır olması gerektiğini ekledi.

"Asgari ücrete iyileştirme yapılsın"

Seçimde en belirleyici konunun ekonomi olduğunu vurgulayan Destici, "Dar gelirli kesimin fahiş fiyatlardan olumsuz etkilendiğine şahitlik ediyoruz. Buraya mutlaka dokunulması lazım. Beklenmeden iyileştirmeler yapılması, köklü çözümler bulunması gerekiyor" ifadelerini kullandı. 

Destici, yıl sonunu beklemeden emekli maaşlarına ve asgari ücrete iyileştirme yapılmasını, elektrik, doğal gaz ile suyun alt gelir grubuna ücretsiz verilmesini önerdi. 

Destici gündemdeki konularla ilgili şunları söyledi;

"Hepsi planlı algı operasyonu"

İddia şuydu: 'Sayın Cumhurbaşkanı, iktidarını devretmemek için Türkiye'de bir takım siyasi cinayetler işletecek veya işletilmesine göz yumacak. Bu şekilde siyasi kaos ortamı oluşturarak tekrar buradan toparlayacak.' Siyasi cinayetler olacak iddiasında bulunmuşsan hiçbir mazeret üretmeden gidip elindeki bilgileri, belgeleri hatta duyumlar varsa cumhuriyet savcılarıyla paylaşması lazım. Sorumlu bir siyasi parti başkanının yapması gereken budur. Hem gündem değiştirme hem de bir algı oluşturarak Türkiye'yi seçim havasında tutma ve buradan da ayrıştırarak, kamplaştırarak kendi seçmenini zinde kalmasını sağlamaya çalışıyorlar. Bunların hepsinin planlı bir algı operasyonu olduğunu düşünüyorum. Bugüne kadar da gündem oluşturma, gündemde kalma, gündemi değiştirme noktasında da başarılı olduklarını düşünüyorlar ve buna devam ediyorlar.

"18 Ekim'den sonrası ne olacak?"

Bunu yanlış değerlendiriyorum. Bir kere hukuk devletinde hangi tarihte işlenirse işlensin eğer bir suç işlenmişse ya da kamu zarara uğratılmışsa ya da hukuka uygun davranılmamışsa, bir bürokrat kendi kanunu yetkilerinin dışında bir iş gerçekleştirmişse de bu kimin talimatıyla olursa olsun ya da kimin tavassutu ile olursa olsun, kimin sözü olursa olsun, bunun hukuki bir müeyyidesi vardır. Bir karşılığı vardır. Onun için bir tarih belirlenmesi bir kere çok yanlıştır. Yani bir milat siz nasıl koyabiliyorsunuz? Kendinizi anayasa ya da yasalar yerine koyarak 18 Ekim'den sonrası için bir suç teşkil edecek, 18 Ekim'den sonrası ne olacak? Bir de kendi içlerinde de bir çelişki var. Mesela 17-25 Aralık'la ilgili ne söylendi? 17-25 milat olamaz. İşte öncesi de varsa öncesinde de bakılmalı, sonrasında varsa sonrasına da bakılmalı. Burada da durum aynı. Yani hem çelişki içindeler, hem bir tarih belirlemek kabul edilemeyecek bir şey. Bir hukuk devletinde yani 18 Ekim'den önce yapılanlar affedecek diyelim, kendi tabiri ile onlara dokunmayacak ama  çağrısından sonra söylediği şekilde uygun hareket etmeyenler cezalandırılacak ya da bunlardan hesap sorulacak. 

"Devlet memurlarına parmak sallama var"

Bu açık bir tehdittir. Bunu tereddütsüz söylüyorum. Bu bir devlet bürokrasine, devlet memurlarına karşı yapılmış açık bir tehdittir ve devlet memurlarının tamamını bir töhmet altında bırakmaktır. Sanki devlet memurlarımız önlerinde ki anayasaya, kanuna, hukuka, yönetmeliğe göre değil de bir yerlerden aldıkları talimata göre hareket ediyorlar ve hukuksuz işler yapıyorlar. Böyle bir algı oluşturuluyor. Bu da bir algı operasyonudur, bir algı çalışmasıdır. Bunu kabul etmek, bunu doğru görmek mümkün değil. Bu asla aklı başında bir siyasetçinin, devleti önceleyen, ülkeyi önceleyen, milleti önceleyen, insanı önceleyen bir siyasetçinin yapabileceği bir tehdit değildir. Burada bütün devlet memurlarının ve bürokrasiye karşı ayağınızı denk alın şeklinde bir parmak sallama vardır. Bunun kabul edilebilir bir durum yoktur.

"Sizin belediyelerinizde her şey hukuka uygun mu?"

Elbette hiç kimseye yanlış yapmamalı, herkes anayasaya yasalara uygun hareket etmelidir. 'Kimse yolsuzluğa bulaşmamadır', bunları diyebilirsiniz. 'Biz geldiğimizde bu yanlışların hepsini düzelteceğiz, yanlış yapan insanları görevden alacağız', bunlar diyebilirsiniz. Bir siyasi parti bunları söyleyebilir ama bunları söylemek için önce kapınızın önü süpürmeniz lazım. CHP açısından söylüyorum. Yerel yönetimlerin belli bir kısmında yönetim sizde. Siz yönetiyorsunuz. Acaba o belediyelerde neler olup bitiyor, o belediyelerde her şey hukuka uygun olarak mı yapılıyor? Mesela benim bildiğim şimdi burada ismini vermeyeceğim, öyle belediyeler var ki... Deniyor ki, parayı verdiğin zaman her işini yaptırırsın, para vermezsen de hiçbir işini yaptıramazsın. Şimdi CHP'nin yönettiği böyle belediyeler var. Şimdi o zaman siz önce kendi kapınızın önünü süpüreceksiniz, kendi evinizin içini temizleyeceksiniz, ondan sonra dışarıya bakacaksınız. Ben bunu da bir algı oluşturarak 'Erken seçim olacak ve biz iktidara geliyoruz, herkes hesabını buna göre yapsın' diye bir parmak sallama olarak değerlendiriyorum. Bunu da yine doğru bulmuyorum, etik bulmuyor siyasi ahlaka uygun bulmuyorum."

Seçim barajı tartışmaları

Eski sistemde de baraj çok yüksekti, bu sistemde baraj hiç olmamalı. Çünkü yönetimde istikrar sağlanmış, temsilde adaleti olabildiğince güçlendirmemiz lazım. Sadece temsilde adalet yetmez, temsilde adaletten kastım, sadece  verilen oyların milletvekili sayısı olarak Meclis'e yansıması değil,  aynı zamanda o milletvekillerinin Meclis'te  özgürce konuşabilmesi  ve oylarını da özgürce  kullanabilmesi, kanaatlerini de  özgürce dile getirebilmelerinin yolundan geçiyor. Şimdi bunu yapmak lazım. Onun için bu sistemde baraj sıfır olmalı. Maksimum onuda uzlaşma adına söylüyorum, yüzde 3 olabilir. Bunun üstünde bir baraj kabul edilemez.  Ben bunu Sayın Cumhurbaşkanımıza da AK Parti heyetine arkadaşlarımız, iki kere görüştüler, anlattık, izah ettik. Sayın Cumhurbaşkanımıza da izah ettim. Bu demokratikleşme açısından da kabul edilemez.  Sıfır olması lazım. Cumhurbaşkanı'nı kazanan kişinin partisininde ya da onu destekleyen ittifakın Meclis'te çoğunluğu da elde etsin kanun yapma da bir zorluk yaşamayalım gibi bir hassasiyet varsa  orada da yine 3'e düşmesi lazım. Neden ya şimdi düşünün ki  barajı sıfırladınız  ya da 3'e indirdiniz, en fazla  bir parti girdi diyelim ki yüzde 4 aldı. Türkiye'nin her tarafında yüzde 3- 4 arası bir oy aldı.  Çıkaracağı milletvekili 3'tür. İstanbul 1. bölge, 2. bölge 3. Bölge. Ne olur kendi de elinde güçlü olan bazı seçmen adaylar, seçim bölgelerinde çıkabilirler. O her zaman çıkar. Bağımsız olarak bunlar istisnadır. Ama diyelim ki yüzde 4 oyu bir parti, ittifak içinde alırsa, yani 2 milyon oydur bu. Bu asgari 25 milletvekili demektir. Yani o ittifaka 25 milletvekili kazandırır demektir. Şimdi  onun için diyorum ki, gelin bunu kaldırın ya da kaldıralım. Veya  bunu en fazla maksimum yüzde 3 yapalım. Ben bunu kendim partim ya da şahsım için söylemiyorum. Ben zaten bir ittifaktayım.  Cumhur İttifakındayız ve  baraj diye bir endişe yok bizim için.  Ama ben bunu hem Türk demokrasisinin gelişmesi, hem milletvekillerinin hem yasama hem de denetim görevini daha özgürce sağlıklı bir şekilde yapabilmesi, hem de yönetimde istikrara da katkı sağlayacağı için istiyorum. 

"Futboldaki havuz sistemi bile bundan adil"

Bir de burada hazine yardımı meselesi var. Bunun da kaldırılması lazım. Çünkü haklı ve yeterli miktarda yapılmıyor. Tamamen Anayasa'ya aykırı bir şekilde yapılıyor. Ne hikmetse Anayasa Mahkemesi de buna göz yumuyor. Birincisi Anayasa'da diyor ki, hakça ve yeterli miktarda bir hakça dağıtılmıyor. İki, her gün 500 trilyon para 5 partiye verilir mi ? Seçim olursa bu bir buçuk kattrilyona yani üç katına çıkarılıyor. Şimdi orada bir tezat daha var. Hazine yardımı, seçim yardımı…Hazine yardımını hadi anladım belli bir oy oranı üstünde olana veriyorsun. Peki seçim yardımı? Adı üstünde seçim yardımını seçime giren her partiye dağıtılması lazım. Adil bir şekilde bak eşit demiyorum. Belli bir kısmını dağıtırsın. Futboldaki havuz sistemi bile bundan adil. Futbolda da mesela her ligde oynayan takıma bir para var ama şampionluğuna  göre aldığı galibiyete göre birisi fazla alıyor.Burada zaten şöyle bir şey yok efendim işte karşımıza şu şeyde çıkıyorlar,yüzlerce parti var... Değil ki kardeşim seçime giren parti sayısına bakacaksın. Seçime girmeye teşkilatlanmasını tamamlamış, hak kazanmış. 2018 yılında  sadece 10 parti seçime girmeye hak kazandı. Şimdi diyelim ki 20 oldu bu. 1  kattrilyon para  1 milyar para. Yeni parayla seçim yardımı bu. Diğer 500 trilyon ayrı duruyor.  Bu geçen seneki bütçeye göre. Bu sene bütçe rakamları arttığında diğelim ki bütçe yüzde 20 arttı. O alacakları para 600 trilyona çıkacak.  Seçimlerde dağıtılacak parayla birlikte bu 1.8 milyar olacak, buraya gelecek para. Şimdi Allah'tan korkun millet bu kadar ekonomik sıkıntı çekerken,  esnaf pandemi döneminde hizmet sektöründeki dükkanını açamamışken, ya siz her yıl 600 trilyon parayı... Geçtiğimiz yıl ki bütçe görüşmelerinin son gününde dedim ki, gelin bu parayı, bu sene esnafa verelim. Özellikle de CHP ve İYİ Parti bu konuda çok gündeme taşıyor bunu. Hani siyaseten de konuştukları için.  Samimiyseniz o zaman şunu yapın. Gelin bu parayı  esnafa verin bu sene.Zaten o 2020’de siyasi faaliyetleri de iyice durmuştu biliyorsunuz, pandeminin ilk yıllarında.  Bir tanesi  duymadı, yanaşmadı, işlerine gelmedi.Kendilerinden halbuki ceplerinden de çıkmayacak devletin verdiği para. Biz nasıl yapıyoruz. Biz 28 yıldır kendi özkaynağımızdan siyaset yapıyoruz. Öz kaynağımız dediğimiz bizim 70 kişilik merkez karar yönetim kurulu üyelerimiz, üyemiz var. Onunda 35 yedeği var. Bunların aidatları ve partimizin gönüllülerinin bağışlarıyla biz siyasi faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Ama tabiki ortada bir eşitsizlik var bir adaletsizlik var. Özellikle bu seçim yardımı tümüyle yani hazine yardımının tümüyle kaldırılmasından yanayız Biz Büyük Birlik Partisi olarak.

Ekonominin seçimler üzerinde etkisi olacak mı?

Ekonomi, bana göre önümüzdeki seçimin en belirleyici yönü olacaktır.Bu sadece Türkiye ile ilgili de değil,  pandemi şartları sebebiyle, bütün dünyayla ilgili. Dünyadaki seçimlerde de etkilediğini,  yani Amerikan seçimleri de Almanya'daki seçimleri de  bütün dünyadaki ülke seçimlerinde de bunun etkili olduğunu biz görüyoruz, bunu çok net bir şekilde gördük.  Şimdi  burada tabi ekonomik bir değerlendirme yaparken, buna birkaç yönüyle bakmak lazım. Bir makro olarak bunu değerlendirdiğimizde, işte dünyada yaşanan ekonomik buhran, pandemi şartları işte Amerika'da Almanya'sında bile faizlerin işte 5 katına çıkmış olması. Bir taraftan para basılırken, öbür taraftan bazı ülkelerin para bulmakta zorluk çekmesi. Şimdi mesela bütün bunları değerlendirdiğimiz zaman dışarıya göre değerlendirerek bir yorum yapabiliriz. Birde bu yönüyle Türkiye'nin başarılı olduğunda görürüz. Hatta neden ekonomik büyümemiz bizim çok yüksek?  Şu 2021 yıl içinde diğer devletlerle kıyasladığımızda. Bir diğeri de ihracatın artması. Şimdi mesela 210 milyar doların üzerine çıktık ve dış ticaret açığımız kapandı ve cari açığımız da buna bağlı olarak kapandı.

Dar gelirliye iyileştirme yapılmalı

Hal böyleyken işte aşağıdaki özellikle dar gelirli kesimin bu fahiş fiyat artışlarından olumsuz etkilendiğine biz de şahitlik ediyoruz. Bir buraya mutlaka dokunulması lazım, iyileştirilmeler süratle yapılması lazım.Bunun için hiç beklenmemesi gerekir. Yani sadece palyatif tedbirler olmaz, köklü çözümler bulmamız lazım. Örneğin ne gibi yani diyelim, asgari ücretlinin ya da bir emeklinin aldığı maaş eğer ocaktan bugüne kadar yüzde 20, evimiz ya da hayat yüzde 20 daha pahalılaşmışsa, hiç beklemeden bunun üzerinde hemen bir iyileştirme yapmak lazım. Yıl sonunu beklemeden bunu yapmak lazım. Çünkü yıl sonunda zaten enflasyon farkı veriliyor. Vatandaşa bu maliyetin farkları aylık aylık verilmesi lazım.  Vatandaşa ek olarak bunların ödenmesi lazım.

Yıl sonu beklenmeden ücretler arttırılmalı

Yüzde yirmilik farkın verilmesini tabii öneriyorum. Çünkü iki ay daha vatandaş ne yapacak? Ya da aylık bazda bunun verilmesi lazım. Yani yıllık diyelim yüzde 20, aylık yüzde 2 bunun aylık olarak verilmeli. Yıl sonu en azından bu önümüzdeki 2 ay verilmeli. Yılbaşında da yıllık oran olarak bu verilmez. Zaten asgari ücret son şöyle 3, 4 yıla döndüğümüzde,  hep yüzde 20 ile yüzde 25 arasında bir artış gösterdi. Ben bu önümüzdeki ocak ayında bunun daha yüksek olması gerektiğini de söylüyorum. Bir de  yoksul vatandaşımız ya da düşük gelirli vatandaşımızın asgari ücretlimizin, 2000 liranın altında maaş alan emeklilerimizin, ya da küçük çiftçilerimizin, esnaflarımızın yani geçim darlığı çeken vatandaşlarımıza  temel ihtiyaçların devlet tarafından ya ücretsiz ya da sıfıra yakın ücretle verilmesi lazım. Ne gibi örneğin su ihtiyacı gibi çünkü su vazgeçilmez bir şeydir. Suyu diyelim ki fakir bir insan, faturamda fazla gelmesin diye ihtiyacı kadar kullanır dikkatli kullanır. Ama gelir dağılımının en tepesinde olan  kesim faturanın ne olduğunu hiç bakmaz. Yani kaç lira gelmiş su faturası, doğal gaz faturası,  elektrik faturası buna hiç bakmaz. Dolayısıyla burada  gelir dağılımında da çok büyük bir uçurum ve adaletsizlik var. Dolayısıyla biz  aşağıdakileri korumak adına yukarıdaki yani parasının hesabını bilmeyecek kadar parası olanlarla adaleti sağlamalıyız.

Diyelim ki günlük bir insanın su ihtiyacı ne kadar, işte 30 metreküp. Adam 300 metreküp harcıyor, bir de israf ediyor. Diyor ki benim param var istediğim kadar kullanırım. O zaman ne yapacağız,  o istediği kadar param var kullanırım diyenin ücretini artıracağız. Ama en altta zorunluluk olarak kullanan dan da ücret anlamayacağız. Elektrik doğal gaz da bunlarda da maliyetleri düşüreceğiz. Şimdi aynı mantık bunlarda da geçerli.



http://www.ankaramasasi.com/haber/1065863/desticiden-asgari-ucret-cikisi
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.