Meral Akşener: Müstakbel başbakan olarak söz veriyorum

İYİ Parti Lideri Meral Akşener, Türk polisinin sorunlarını çözeceklerini belirterek "Türkiye’nin müstakbel başbakanı olarak, söz veriyorum " dedi.
Ecem Çetin
|
30 Mart 2022, Çarşamba - 10:58
Meral Akşener: Müstakbel başbakan olarak söz veriyorum

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin Meclis grup toplantısında konuştu.

Akşener polislerin sıkıntılarını dile getirdiği konuşmasında, "Türkiye’nin müstakbel başbakanı olarak, söz veriyorum:  Buna asla izin vermeyeceğiz! Kahraman Türk Polisi’nin değerini, sadece şehit olduğunda bilen, bu köhnemiş zihniyeti mutlaka değiştireceğiz! Emin olun çok az kaldı! Sizler için 3600 ek göstergeyi çıkartmak da, inşallah bize nasip olacak!" dedi.

Bu ucube sistemden kurtulmak için bir araya geldik

Akşener" 6 parti olarak kurumsal ve fikri farklılıklarımıza rağmen bu yolda çok önemli adım attık. Görüyoruz ki bu tablo Cumhur İttifakı bileşenlerinin canını çok sıkıyor. Şimdiye kadar yürüttükleri siyaset dağıldı, rahatları bozuldu. Bu rahatsızlıktan olsa gerek bir dumur hali iktidarı esir almış durumda. Aday belli olmadan yapılan toplantıların anlamsız olduğunu söylüyor. Sorun bu kafa yapısının ta kendisi. Biz yeni tek adam belirlemek için bir araya gelmedik. Bu ucube sistemden kurtulmak için bir araya geldik." ifadelerine yer verdi.

Türkiye'nin bu sistemle daha fazla yönetilemeyeceğini söyleyen Akşener, "Türkiye'nin kuvvetler ayrılığına dayalı hukuk sistemine ihtiyacı var. Anlamadıkları gerçek bu. Adalet, demokrasi, kalkınma, zenginleşme en başta sistem sorunudur. Türkiye bu sistemle daha fazla yönetilemez." açıklamasında bulundu 

Akşener'in konuşmasının satırbaşları şöyle:

"Ak Parti iktidarının ve Nebati Bakan’ın; ışıltılı gözler ve iş bilmezliğin getirdiği bir garip özgüvenle, 'Şubat’tan daha iyi olacak' dedikleri, Mart ayını geride bırakıyoruz. Ama maalesef, zamları, geçim darlığını, işsizliği, siftahsız kapanan dükkanları, toprağına küsen çiftçilerimizin dertlerini bir türlü geride bırakamıyoruz. Maaşlar erimeye, paramız değer kaybetmeye aynen devam ediyor.

Erdoğan'a manda yoğurdu tepkisi

Tüm bunlar olurken, Bay Kriz ise 2007, 2011, 2015, hatta 2019 seçimlerindeki vaatlerini, yeniden vadedip açılışı, yıllar önce yapılmış tesisleri, yeniden açarak, kendini, sözde icraat gösterileriyle oyalıyor. Emeklilerimizin, memurlarımızın, esnafımızın çilesi Bay Kriz’in gündemine bir türlü giremiyor. Gençlerimiz, başka ülkelerin hayalini kurarken doktorlarımız, başka ülkelerde gelecek ararken, tencere kaynatamayan anneler, çile çekerken evladına harçlık veremeyen babalar, imkânsız ay sonu hesaplarına, mahkum edilmişken; Ak Parti’nin liyakatsiz kadroları, 3 maaş, beş maaş, 10 maaş alıp, saraydaki sefalarını, alıştıkları lüks hayatı, aynen sürdürüyor. Memleketin gençleri, KPSS’den yüksek puanlar alıp, dayısı olmadığı için, mülakatta elenirken; Bay Kriz’in yetkin kadroları, gördükleri her makama çöküyor gördükleri her maaşı cebe indiriyor milletimizin sıkıntılarını da kendilerine zerre dert edinmiyorlar. Bay kriz bir de utanmadan çıkıp vatandaşa sağlıklı yaşam tavsiyeleri veriyor. İnanılmaz. Geçen hafta demiştim pasta yiyin diyecekler diye ahan da dedi!

Dikkatinizi çekiyor mu, bu haksızlığa, bu adaletsizliğe, bu doymazlığa, çok uzun zamandır işaret ediyoruz. Ama nedense bu konuda, bu arkadaşların ağızlarını, bıçak açmıyor. Bize, hemen her konuda, yalan yanlış laf yetiştirmeye çalışıyorlar ama bu konuya gelince, nedense tek bir iktidar mensubu, çıkıp da, 'Nerede o beş maaş alanlar, 10 maaş alanlar?  Gösterin bakalım.' diyemiyor. Çünkü yaptıkları adaletsizliği, haksızlığı, en iyi onlar biliyor.

Milyonlarca vatandaşımız, yoklukla, yoksullukla mücadele ederken; İşi, sözüm ona, milletine hizmet etmek olan bir insan nasıl olur da Bakanlıktan maaş, Bankadan, yönetim kurulu üyeliği maaşı,  ve yine aynı bankadan, bir de huzur hakkı alıp, bir de utanmadan, milletin cebinden çıkan o paraları, çatır çatır yiyebilir? Böyle bir vicdansızlık olabilir mi? Maalesef oluyor. Maalesef yiyorlar. Yarın yokmuş gibi, o sandık hiç gelmeyecekmiş gibi yiyorlar. “Aksırıncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar” yiyorlar. Gördükleri her makama çöküyor, buldukları her maaşı cebe indiriyor, milletimizin sıkıntılarını da, kendilerine zerre dert etmiyorlar."

"Milleti nasıl doyuracaksın sen asıl onu anlat"

"Saray bürokratları, ballı maaşlarla, günlerini gün ederken; Sıra millete gelince, 'Kemerinizi sıkın' diyorlar. Hatta Bay Kriz, bir de utanmadan çıkıp, vatandaşa sağlıklı yaşam tavsiyeleri veriyor. Biliyorsunuz, 'herşeyoloji' profesörü Sayın Erdoğan, her şeyden, 'bir kibrit kutusu' kadar anlar, ama kendini her şeyin uzmanı görür. Bir kibrit kutuluk müktesebatıyla gün gelir, ekonomi literatürüne katkı sağlar, gün gelir doktorlara hekimlik öğretir. Nitekim, bu arkadaşımız, son olarak, yaşam koçluğuna soyundu. Memlekette ne kadar diyetisyen varsa, an itibariyle panikte. Neymiş; Geceleri, manda yoğurdunu, kestane balı, Medine hurması ve yulafla karıştırıp, öyle yiyecekmişiz. Niye? Çünkü şifaymış… Manda yoğurdunun kilosu, 70 lira. 750 gramlık Medine hurması, 205 lira. Kestane balı, 250 lira. Yulaf ezmesinin yarım kilosu, 15 lira. Neymiş? Şifaymış. Peki bu şifa, bir asgari ücretlinin hanesine nasıl girecek? Orası belli değil. Sayın Erdoğan; Biliyorum, senin fesli meczuptan öğrendiğin son derece sınırlı tarih birikiminde bulunmaz ama Bilge Kağan der ki; 'Türk Budunu! Ben işimi doğru yaptım. Az budunu çoğalttım, açları doyurdum, çıplakları giydirdim. Yoksul budunu bay kıldım.'

Türk’ün devlet anlayışında, devletin başının asıl işi, vatandaşını refah içinde yaşatmaktır. Hadi bizim uyarılarımızı dikkate almıyorsun, anladık. Bari tarihimize kulak ver. Senin işin, milletimize gece yatmadan önce yemek için, tavsiyelerde bulunmak değil; milletimizin istediğini yiyip, yatağa da karnı tok girmesini sağlamaktır. Millete şifa formülleri anlatmayı bırak, milleti nasıl doyuracaksın sen asıl onu anlat. Ayıptır, günahtır."

"İktidar sarhoşluğunun biteceği gerçeklerle yüzleşecekleri o kutlu vakit yaklaşıyor"

"Varsın onlar gider ayak kapış kapış çanak çanak yemeye devam etsinler varsın onlar yarın yommuşçasına çalıp oynamaya devam etsinler. İktidar sarhoşluğunun biteceği gerçeklerle yüzleşecekleri o kutlu vakit yaklaşıyor. Bu devletin de, bu ülkenin de, gerçek sahibinin millet olduğunu anlayacakları, Sandıkta milletimizin elinden yiyecekleri, okkalı tokatla sarsılacakları, o kutlu güne çok az kaldı. Bu haram düzeninin bitmesine,  Zengin, mutlu ve huzurlu bir Türkiye’ye uyanmamıza, çok az kaldı. Hiç merak etmeyin, İYİ Parti iktidarına çok az kaldı!"

"Ak Parti’nin en büyük günahı, ahlaksızlığı, hırsızlığı, yüzsüzlüğü sıradanlaştırmasıdır"

"Eğer ülkemizde, yargı bağımsız olsaydı çiftçilerimiz kredi alamazken, devletin bankası, eşe dosta, televizyon kanalı satın alsın diye, yüzlerce milyon dolarlık, karşılıksız kredi verebilir miydi? Türk Telekom, bir yabancı şirkete satılıp, bu aziz milletin milyarlarca doları, yurt dışına transfer edilebilir miydi? Bu işin sorumluları, hesap vermeden, ortalıkta gezebilir miydi? Eğer memlekette, ihaleler denetime tabi olsaydı; 1 buçuk milyar dolarlık köprü, 13 milyar dolarlık gelir garantisi ile, ihale edilebilir miydi? Devletimizin kurumsallığı ayakta olsaydı, bunların hiçbiri yaşanmazdı. Ülkenin kurumlarına sızmış ahlaksızlar, ülkenin kaynaklarını böyle sömüremezdi. Kuvvetler ayrılığı dememizin, hukuk devleti dememizin sebebi, işte budur. Bizim hedefimiz ahlaksızlığı ödüllendiren, bu ucube sisteme son verip, yerine, ahlaklı olmayı mecbur kılan, Türkiye’ye yakışır bir sistemi getirmektir. Bu kadar basit. Devletler, ahlaksızlıkla yıkılır. İşte tam da bu nedenle, Ak Parti’nin en büyük günahı, ahlaksızlığı, hırsızlığı, yüzsüzlüğü sıradanlaştırmasıdır."

"Şimdiye kadar yürüttükleri, 'cambaza bak' oyunu bozuldu"

Kurumsal ve fikri farklılıklarımıza rağmen, 6 siyasi parti olarak, bu yolda, çok önemli bir adım attık.  Biliyorsunuz, ilkini 12 Şubat’ta gerçekleştirdiğimiz toplantının sonrasında, 28 Şubat günü, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerimizi, ana hatlarıyla, milletimizin takdirine sunmuştuk. Geçtiğimiz hafta sonu da, yeniden bir araya gelerek, hem parlamenter sisteme geçiş sürecinin, detaylarını konuştuk, hem de, ülkemizde yaşanan, güncel sorunları istişare ettik. Yalnız görüyoruz ki;  Bu tablo, Cumhur İttifakı bileşenlerinin canını çok sıkıyor. Elbette anlayışla karşılaşıyorum. Çünkü, şimdiye kadar yürüttükleri, 'cambaza bak' oyunu bozuldu. Çünkü şimdiye kadar yürüttükleri, kutuplaştırma siyaseti dağıldı. Çünkü rahatları bozuldu, rahatları…

"Bu daha başlangıç; Bay Kriz’i arkasına alıp, 'rantastik' hayatlar yaşayanlara bundan sonra rahat yüzü yok"

Yalnız kendilerini şimdiden uyarmak istiyorum: Bu daha başlangıç. O rahatlar, daha çok bozulacak, çoook. Sarayda yan gelip yatanlara da, Sarayın gölgesinde keyif çatanlara da, Bay Kriz’i arkasına alıp, 'rantastik' hayatlar yaşayanlara da, bundan sonra rahat yüzü yok. Ona göre…

"Adayımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin, 13’üncü Cumhurbaşkanı olacak"

Nitekim; Bu rahatsızlıktan mütevellit olsa gerek, siyasi bir dumur hali, Cumhur ittifakını esir almış durumda. Biz ne zaman buluşsak, iktidar cephesinden birileri hoplayıveriyor. Biz asıl mesele sistemdir dedikçe, onlar ısrarla aynı soruyu soruyor; 'Adayınız kim?' diyorlar. Defalarca söyledim, yine söylüyorum, adayımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin, 13’üncü Cumhurbaşkanı olacak. Bu kadar net. Ama onlar ısrarla isim konuşuyorlar. Aday belli olmadan yapılan toplantıların, anlamsız olduğunu söylüyorlar. Oysa bizim itirazımız, tam da buna zaten. Sorun, bu kafa yapısının ta kendisi. Biz, yeni bir 'tek adam' belirlemek için bir araya gelmedik. Biz, Türkiye’yi, bu ucube sistemden kurtarmak için bir araya geldik. Bu ucube sistem yerine,  kuvvetler ayrılığına dayalı bir hukuk sistemini, nasıl hayata geçireceğimizin,  yol ve yöntemlerini konuşuyoruz.

Çünkü Türkiye’nin, şahıslara değil, kuvvetler ayrılığına dayalı bir hukuk sistemine ihtiyacı var. Türk Milleti’nin, kurtarıcıya ihtiyacı yok. Türk Milleti’nin, acilen, bu ucube sistemden kurtulmaya ihtiyacı var. Anlamadıkları, anlamak istemedikleri gerçek, işte bu."

"Bu tartışma ‘Kim aday olacak?’ tartışmasından çok daha önemli"

“Bu tartışma ‘Kim aday olacak?’ tartışmasından çok daha önemli, çok daha ileri görüşlü bir tartışmadır. Biz, 6 parti olarak, Türkiye’nin işte bu hayati ihtiyacını görüyoruz.  O nedenle de, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diyoruz. Onlar masanın şekliyle, altıyla, üstüyle, örtüsüyle, bacaklarıyla uğraşıyor; biz, Türkiye’nin geleceğini, milletimizin ihtiyaçlarını konuşuyoruz. İstedikleri kadar hoplasınlar. İstedikleri kadar tepinsinler. Bizim için hava hoş. Biz İYİ Parti olarak; Devletimizin kuruluş kodlarını hatırlatmaya devam edeceğiz. Kaybolan devlet kurumsallığımızı inşa etmek için, durmadan çalışmaya devam edeceğiz. Ortak aklı ve ortak faydayı esas alarak, makulde buluşarak, milletimizin ve memleketimizin sıkıntılarını, konuşmaya devam edeceğiz.

“Allah bizleri milletimize karşı utandırmasın”

Bu vesileyle buradan, başta, ev sahipliği yapan Sayın Ali Babacan olmak üzere toplantıya katılan Sayın Genel Başkanlara, huzurunuzda bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Allah bizleri milletimize karşı utandırmasın."

"Artan yem fiyatlarına çözüm olarak 'hayvanını bize sat' diyen, şu abuk zihniyete bakar mısınız; ibretlik, yazıklar olsun"

"Biz de geçtiğimiz hafta, Kayseri’deydik. ‘Ekemiyoruz, biçemiyoruz, çocuklarımızı geçindiremiyoruz. Nerede bu devlet?’ diye soran çiftçilerimizin, çaresizlikten, hayvanını satmak zorunda kalan besicilerimizin, ‘Lambaları yakmaya tereddüt ediyoruz’ diye sitem eden esnaflarımızın,  dertlerini dinledik. Ülkemizde önceden, mera hayvancılığı ve besi hayvancılığı vardı.  Ancak Ak Parti iktidarının elinde artık mera hayvancılığı, bitme noktasına geldi.  Biliyorsunuz, bir Mera Kanunu var.  İktidarın, 20 yıldır değiştirmeye doyamadığı, meşhur Mera Kanunu…  Kayserili bir çiftçi kardeşim, bu kanuna isyan ediyor.  Diyor ki; ‘Hiç mera hakkımız yok. Otlak hakkımız yok. 2007 yılında, köyümüzde 5 bin hayvan varken, şimdi 500 hayvan var. Yaylalarımız da ormana yazıldı.  Biz yaylaya göçemiyoruz. Hayvancılık da yapamıyoruz. Nasıl geçinecek bu insanlar?’ Bay Kriz’in, Tokat’taki çiftçi buluşmasında da benzer sorunlara değinen artan yem fiyatlarından dolayı, hayvanlarına bakamadığı söylemeye çalışan bir üreticimiz vardı. Lafı ağzına tıktılar. Sayın Erdoğan, hemen olayı kendi menfaatine çevirmek için, ‘Vahit Bey, Uruguay’dan et arıyor. Uruguay’dan getireceğine, sizin hayvanlarınızı alsın’ dedi.  Benim hakikaten yüreğim yandı ya. Bu ülkenin cumhurbaşkanı sanki bir şirket yöneticisi, sanki ithalat lobisinin başı ve kendi ülkesinin besicisinin elindeki hayvanları bakana bunları al diyor. Halbuki o besicinin şikâyeti o hayvanı satmak değil o hayvanı besleyebilmek. Böyle bir rezalete bakabilir misiniz! Bu kadar vatandaşının ne yaptığını ne hissettiğine, neye ağlayıp güldüğüne bu kadar uzak bir insan olabilir mi! Oluyormuş demek ki. Hayvancılığa yönelik şu sığ bakış açısına bakar mısınız! Artan yem fiyatlarına çözüm olarak; 'hayvanını bize sat' diyen, şu abuk zihniyete bakar mısınız? Gerçekten ibretlik. Ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Vallahi yazıklar olsun."

Akşener'den Erdoğan'a koruma polisleri için çağrı

"Değerli dava arkadaşlarım; polis kardeşlerimiz gösterdikleri bu fedakarlığın karşılığında, neyle karşılaşıyorlar? Her gün, daha da ağırlaşan çalışma koşullarıyla, siyasi baskılarla ve mobingle karşılaşıyorlar. Kendilerini sürekli ezmeye çalışan, kirli bir düzenle karşılaşıyorlar. Bunun sonucunda da istifalar ve her duyduğumuzda canımızı yakan, intihar vakaları, her geçen gün daha da artıyor.

Burada kişisel olarak dinlediğim pek çok polis memurundan bizzat dinlediğim özellikle AK Partinin nefes alan her canlısına verilen bir koruma polis memurlarının çektiği eziyeti size anlatamam. Psikolojik baskı mı dersiniz çocuklarına baktırmak mı dersiniz, uşak gibi kullanmaya çalışmak mı dersiniz; bunlara karşı direnç gösterenlerin ortalıkta bırakılıp otomobilden yolun ortasında bırakılmasını mı dersiniz… O insanların o AK Partili kibirli kişiler tarafından  marabanın ötesinde köle gibi görüldüğünün ve döndükleri dairelerine bu ilgili kişi tarafından haklarında en küçücük olumsuz kelime söylendiğinde hayatlarının en ağır psikolojik eziyetine katlanmak zorunda kaldıklarını mı dersiniz; nefes alan her canlıya AK Parti içinde bir koruma verme şımarıklığına mı dersiniz… Ben böyle bir şey görmedim. Böyle vahim bir kibirlilik! 28 yıldır aktif politika görmedim böylesini hiçbir dönemde görmedim. Bunu milletin adamı olup milleti unutmuş olan Sayın Erdoğan’ın dikkatine sunuyorum. Çevrenize, sağınıza, solunuza dikkatle bakınız.

Peki, bu vahim durum karşısında, Bay Kriz ve 'usta' İçişleri Bakanı ne yapıyor? Hiçbir şey… Her konuda olduğu gibi, bu konuda da kulaklarının üzerine yatarak, hiçbir sorun yokmuş gibi davranarak, intihar eden evlatlarımızın, bir değeri yokmuş gibi, umursamaz tavırlar takınarak, kendi kurdukları kirli düzeni, sürdürmeye aynen devam ediyorlar. Bu doğrultuda, ilk olarak; Emniyet Teşkilatı’mızın birikimine saldırıyorlar. Biliyorsunuz, kapatılan Polis Akademisi’nden hâlâ bir ses yok… Bir rütbeli memur, 4 yılda yetişirken, bugün, 6 aylık hızlandırılmış programlarla, komiser yardımcısı rütbesi veriliyor. Böylece Emniyet Teşkilatı’nın geleceğini, yetersiz ve donanımsız kadrolara teslim ediyorlar. Aidiyet duygusu oluşmayan, mesleği benimsemeyen ve daha da acısı, mesleki yetkinliklerden yoksun kadrolarla, Emniyet Teşkilatı’nın, birikimini sömürüyorlar. Her yerde olduğu gibi, burada da liyakatin yerini, torpilin aldığı atamalarla, teşkilat mensuplarımızın, haklarına giriyorlar. Kul hakkına gidiyorlar kul hakkına. Böyle bir şey yok!

http://www.ankaramasasi.com/haber/1392876/meral-aksener-mustakbel-basbakan-olarak-soz-veriyorum
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.