Behiçbey tren kazası! 33 ölü 81 yaralı

Ankara Etimesgut'ta bulunan Behiçbey istasyonu yakınlarında 33 kişinin ölümüyle sonuçlanan 9 Ocak 1979 yılında meydana gelen tren kazasının yıl dönümü yaklaşıyor.
Ankara Masası
|
05 Ocak 2021, Salı - 20:16
Behiçbey tren kazası! 33 ölü 81 yaralı
9 Ocak 1979 yılında Etimesgut Behiçbey tren istasyonu yakınlarında arızalanarak  bekleyen 2212 nolu trene 2218 nolu tren arkadan çarptı.

Çarpmanın etkisiyle alev alan trende 33 kişi feci yanarak can verirken, 81 yolcu ise yaralandı. Ankara tarihine kara harflerle yazılan kazanın nedeni "sinyale uymayarak kırmızı da geçme" olarak belirtildi.

Katliam gibi kazanın ardından yapılan tahkikat sonrasında 2218 nolu trenin makinistleri sorumlu görülmüş ve kuruluşlarıyla ilişkileri kesilmişti.





Ulaşıma yön verenler görme özürlü

Behiçbey kazasından sonra bir yazı kaleme alan Gazeteci yazar Örsan Öymen 11.01.1979 tarihinde Milliyet Gazetesindeki "Politika Kazanı" adlı köşesinde "beyaz baston haftası" adlı köşe yazısında ulaştırma politikasını eleştirmiş, ulaştırmaya yön verenlerin görme özürlü olduğunu belirtmişti

Öymen yazısında;

"…Anadolu ekspresi istasyonda duran Boğaziçi ekspresine bindiriyor, 15 ölü…

Kaza nedeni:

Arkadan gelen tren makinisti kırmızı ışığı görmemiş.

Sonra aynı hatta 6,30 banliyösü bir saat önce kalkıp, bir saat önce kalkıp arıza nedeniyle Behiçbey’de duran 5,30 banliyösüne bindiriyor… 30 ölü…

Kaza nedeni:



Arkadan gelen tren makinisti kırmızı ışığı görmemiş…


Ne diyeceksiniz?

‘Beyaz baston haftası’ başladı…

Beyaz baston biliyorsunuz ‘kör’ lüğün simgesi…

Ama bir ülke ki ‘bakar kör’ ünün sayısı öteki körlerden fazladır ve bu ‘bakar kör’ler hep yönetimin kilit noktalarındadır… Ne kadar kırmızı ışık yerleştirirseniz yerleştirin para etmez…

Tüm beyaz bastonları bu ‘bakar kör’lerin başına indirseniz, gene para etmez…

Arkadan gelenler öndekilere bindirir…

Hele ‘can’ denen nesnenin değeri bu denli ucuzsa…

***

Yahu daha iki gün geçmedi, şu tren yolundaki birinci enkaz kaldırılalı…

Bir banliyö treni istasyona ikiyüz metre kala arızalanıyor…

Durup arızanın onarımına geçiliyor… Ardından gelecek tren –hem de bir saat sonra gelecek olan- treni düşünmek yok mu?

Efendim kırmızı ışık var, arkadan gelecek tren dikkat etsin kör mü?

Görüyorsun ki kör…

Sabahın köründe, ortalığı sis perdesi kaplamış yada makinistin gözüne açlıktan sis perdesi inmiş, hadi bunu da geç, elektrik kısıntısından sinyal yanmazmış…

Hiç bunları düşünmek yok…

Ülen ne olur bir telefon etsen önceki istasyona…

Etmez…

Neden?

Dedik ya oradaki görevli de ‘bakar körler’ sınıfındandır.

‘bakar körler’ sınıfından olduğu içindir ki iki tren birbirine bindirir, daha doğrusu arkadaki öndekine bindirir, 30 kişi cayır cayır yanarak ölür.

Behiçbey istasyonundaki yanık cesetlerden dumanlar tüterken Ankara’da Ulusal Demiryolu Kongresi toplanmaktadır.

Ve bu kongrede demiryolları baş yöneticilerinin mikrofonik sesleri çınlamaktadır.

‘Birinci Ulusal Demiryolu Kongresi demiryolu sistemimizin yeni bir dönemeç noktasında bir köşe taşı olarak görülmektedir’



Demiryolu sistemimizin ‘dönemeç noktası’

Bu nokta bir ‘köşe taşı’

İmparatorluktan kalma tek bir hattır demiryolculuğumuzun simgesi.

Ve bu tek hattın başkent sınırları içindeki bir noktasında üç gün ara ile birbirleri üzerine yığılan vagonlardır lokomotiflerdir.Demir yığınları altında ezilerek, donarak, cayır cayır yanarak ölen insanlardır.

Efendim kader

Ne kaderi yavu, insanlar kendi kaderlerini kendileri hazırlar.Bizde ise kader çizdiğimiz hep ‘bakar-kör’ler tarafından çizilir.

Demiryolculuğumuzun kaderine de gelince…

İlk olarak 1856’da Tanzimat programı çerçevesinde girmiş, yolun demirden olanı, İngiliz’in imtiyazlı sermayesiyle Aydın hattı, sonra İzmir hattı.

Derken Alman emperyalizminin orta şark petrollerine uzanan gözleriyle ünlü Bağdat demiryolu hattı. Hat boyunca her türlü maden, petrol ve yeraltı kaynağını arama- işletme hakkının verilişi.



Bu nedenle kıvrım kıvrım giden ve bitmek bilmeyen bir tren yolu. Hattın öteki ucunda Alman ve İngiliz emperyalizminin Birinci Dünya Savaşı’na kadar uzanan petrol çıkarları kavgası.


Derken savaş, derken ülkenin parçalanması, derken kurtuluş savaı, derken Cumhuriyet.

Cumhuriyet ve İmparatorluktan devralınan 4138 km demiryolu şebekesi üzerine 3360 kilometre demiryolu.

Hani Onuncu Yıl Marşımızın ana konusu;

‘çıktık açık alınla, on yılda her savaştan, demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan’



Bu tempo Cumhuriyet Türkiye’sinden ikinci Dünya Savaşı’na kadar –yılda 200 kilometrelik demiryoluyla- sürmüş gitmiş.

Ne zamana kadar?



İkinci dünya savaşında Marshall yardımlarına kadar.



Ondan sonra?




Boş ver demiryolunu kolla karayolunu.



***


1948 biliyorsunuz karayolculuğumuzun kilometre taşıdır.

Yapmasa mıydık?




Yapmasaydık diyen var mı?

Ama şu demiryolculuğumuzu da bırakmasaydık.

Bıraktık mı?O günden bu yana geçen otuz yılda ortalama 30 km demiryolu döşeyebildiğimize göre bırakmış sayılırız…

Başka bir gösterge daha:

Benzin savurganlığı, mazot savurganlığı demektir, tüm ihracatını dışarıdan gelen petrole ödeyen bir ülke için.

Daha özlücesi ‘ayranı yok içmeye tahtırevanla gider bilmem neye’ demektir…



***


Taşımacılığımızın yüzde doksan dokuzu trafik anarşisinden her gün mezbahaya dönen karayollarımızdan yapılıyor.

Bu rakam dünya ortalamasının çok üstündeymiş, Ulusal Demiryolu Kongresi’nden edindiğimiz bilgilere göre…

Ama yadırganacak bir yanı yok…

Birçok konularda dünya ortalamalarını altüst ettiğimiz bir gerçektir.

Örneğin sıfatımız ‘az gelişmiş’tir. Ve üretimde dünya sonuncusuyuzdur, ama örneğin, (TÜSİAD’ın son raporuna göre). ABD’de tüketim harcamaları ulusal gelirin %47 sini bulurken bizim ülkede %70 e ulaşır.

Neden?

Dedik ya tahtırevan ikiyüz seksen… Hem de SL…

Bastır anasını satayım Mersedes’e, İmpala’ya, Nova’ya Buick’e…

Tren mi?

Boşver?

Pulman koltuklu televizyonlu hostesli kaptan pilotlu şehirlerarası liüks otobüs servisi…Güreşçi Cafer’in boksör Tayyar’ın liks koltuklu hakiki Jet motorları… Hem karadan hem de canı sıkılınca azıcık havadan giden radyal gövdeli lastikleri…

Bu arada öksüz kalan trenciliğimiz ve demiryolculuğumuz ne yapar?



Tek hat üzerinde dingil dövmekten, köreldikçe körelir.

Körelen demiryolculuğumuzdur ama bunu körelten de kırmızı ışığı göremeyen tüm ‘bakar körlerimiz’ dir.

Behiçbey’deki banliyö makinistinden tutunda ‘ulaştırmacılığımız‘la ilgili gerçekçi politikayı ta yıllar öncesinden göremeyen, önümüzdeki kırmızı ışıkları fark etmeyen yöneticilerimize kadar, tüm bakar körlerimiz…

Bu hafta hepsine birer ‘beyaz baston’ vermeli…

http://www.ankaramasasi.com/haber/496218/behicbey-tren-kazasi-33-olu-81-yarali
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.