Anadolu’nun manevi mimarları: Hz. İbrâhim Aleyhisselâm

Müslümanların her yıl heyecanla beklediği Ramazan Ayı’nın yaklaşmasıyla birlikte, İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin dördüncü bölümünde Hz. İbrâhim Aleyhisselâm'ın hayatı var.
Ankara Masası
|
08 Mart 2021, Pazartesi - 09:47
Anadolu’nun manevi mimarları: Hz. İbrâhim Aleyhisselâm

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin dördüncü bölümü sizlerle...


(Hz. İbrâhim Aleyhisselâm)

O, gökleri ve yeri hak (ve hikmet) ile yaratandır. «Ol!» dediği gün her şey oluverir. O'nun sözü gerçektir. Sûr'a üflendiği gün de hükümranlık O'nundur. Gizliyi ve açığı bilendir ve O, hikmet sâhibidir, her şeyden haberdardır.

İbrâhim, babası Âzer'e: Birtakım putları tanrılar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni de kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum, demişti.

Böylece biz, kesin îman edenlerden olması için İbrâhim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.

Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü, Rabbim budur, dedi. Yıldız batınca, batanları sevmem, dedi.

Ay'ı doğarken görünce, Rabbim budur, dedi. O da batınca, Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yoldan sapan topluluklardan olurum, dedi.

Güneşi doğarken görünce de, Rabbim budur, zîra bu daha büyük, dedi. O da batınca, dedi ki: Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.

Ben hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.

Kavmi onunla tartışmaya girişti. Onlara dedi ki: Beni doğru yola iletmişken, Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ben sizin O'na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Ancak, Rabbim'in bir şey dilemesi hariç. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ ibret almıyor musunuz?

Siz, Allah'ın size haklarında hiçbir hüküm indirmediği şeyleri O'na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım! Şimdi biliyorsanız (söyleyin), iki guruptan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır?

İnanıp da îmanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.

İşte bu, kavmine karşı İbrâhim'e verdiğimiz delillerimizdir. Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki senin Rabbin hikmet sâhibidir, hakkıyla bilendir.

                                                                               En’am 73-83

Yüce Allah En’am Sûresi’nde, Hz. İbrâhim Peygamberi işte böyle anlatır. Yaradan’ın Kur’ân-ı Kerîm’de kendisine “Halîl’im” yani “dostum” diye seslendiği peygamberidir Hz. İbrâhim. O Allah’a olan îman ve aşkıyla putları yıkan, daha dünyâya gelmeden, Babil Kralı putperest Nemrud’un kalbine korku salan müjdeli peygamberdir.

Hz. İbrâhim Aleyhisselâm hayatı

Rivâyete göre devrin kâhinleri hükümdar Nemrud’a, bir çocuğun doğacağını ve kendisinin saltanatına ve putperestliğe son vereceğini söyler. Bu duyumlar üzerine panikleyen Nemrud ve kâhinleri muhtelif çözüm önerileri üretmeye başlar. Bölgedeki kadınlar ve erkekleri ayrı ayrı hapsetmek, bir araya gelmelerini yasaklamak gibi fikirler ortaya atarlar. Fakat zaman sonra aynı kâhinler çocuğun ana rahmine düştüğünü haber verir. Hz. İbrâhim’in annesi korku içinde şehirden uzaklaşır ve tüm cesâretini toplayarak doğum yaklaşınca bir mağaraya saklanıp burada gizlice doğum yapar. Hz. İbrâhim, böylece tüm engellemelere rağmen Babil’de bir mağarada dünyâya gelir. Annesi üzgündür, ama oğlunun canını korumak için temkinli olmak zorundadır. Bu sebeple Hz. İbrâhim’i mağarada bırakarak şehre geri döner. Hz. İbrâhim, bugün Urfa sınırları içinde yer alan bu mağarada yaşamaya başlar.

Hz. İbrâhim Aleyhisselâm mağarada nasıl beslendi?

Kaynak kişilerin ifâdesiyle o mağarada kısa sürede hayli büyüdüğü anlatılan Hz. İbrâhim, yeni doğmuş bir bebek gibi görünmemektedir. Hz. İbrâhim’in bu süre içinde nasıl beslendiği ve korunduğu ile ilgili de bir takım rivâyetler mevcuttur. Bunlardan biri, her gün bir dedenin mağaraya gelip Hz. İbrâhim’i beslediği yönünde, bir diğeri ise Hz. İbrâhim’in kendi parmağını emerek beslendiği yolundadır. Netîce îtibâriyle Hz. İbrâhim o yıl doğan çocuklardan biri gibi görünmediği için annesi artık onu yanına almak ister.

" Ya Nemrud’un Rabbi kimdir?"

Bundan böyle âilesiyle yaşamaya başlayan Hz. İbrâhim’in diğer çocuklardan farklı olduğu bellidir. Zîra Hz. İbrâhim etrâfındaki her şeyi gözlemleyen, insanların Tanrı diye putlara tapmasını bir türlü anlam veremeyen bir çocuktur. Annesi, aralarında geçen şu konuşmayla onun rüyâda bahsedilen o çocuk olduğuna emin olur.

 -Anne benim Rabbim kimdir?

-Benim…

-Senin Rabbin kimdir?

-Baban…

-Babamın Rabbi kimdir?

-Nemrud…

-Ya Nemrud’un Rabbi kimdir?

Oğullarının bu sorusu karşısında Hz. İbrâhim’in anne ve babası şaşkın ve âciz kalır. Verecek cevap bulamayan anne ve baba koruma içgüdüsüyle onu bu tür konuşmalardan men eder. Ama Hz. İbrâhim susacak gibi değildir. Sürekli Allah’ı arar ve yaratılmış her şeye o gözle bakmaya başlar. Gökyüzündeki yıldızlar, ay, güneş, o yaratılan her şeyde Rabbini arar.

Bütün putları kırıp ahaliyi bekler

Hz. İbrâhim anne ve babasından yasaklı da olsa, insanlara putların Rab olamayacağını anlatır. Putlarla ilgili sözleri Babil’de yaşayanlar tarafından öfkeyle karşılanır. Hz. İbrâhim Rabbini bulmuş ve artık halka tebliğ etmek istemektedir. Şehrin boş olduğu bir gün halkın gerçekleri görmesini istediğinden tüm putları kırar ve baltasını da en büyük putun boynuna asar. İnsanlar akşam vakti şehre döndüklerinde bu manzara karşısında dehşete düşer. Herkes birbirine bunu kimin yapmış olabileceğini sorarken birden akıllara putlara karşı olumsuz fikirleriyle tanınan Hz. İbrâhim gelir. Hemen bulup getirirler Hz. İbrâhim’i ve “Bunu putlarımıza sen mi yaptın?” diye sorarlar. Hz. İbrâhim onlara bu işi büyük putun yapmış olabileceğini söyler, zîra balta onun boynunda asılıdır. Ahâli şaşkınlık içinde:

-Bilmiyor musun ki o put konuşamaz, hareket edemez. Nasıl kırsın diğer putları?

İşte o vakit ibret verici şu sözler dökülür Hz. İbrâhim’in dudaklarından:

-Mâdem konuşamaz, mâdem âcizdir, mâdem kendisini koruyamaz durumdadır o halde ne faydası olacak size bu putların? Niye bu putlara tapıyorsunuz?

Yaşananlar halk arasında şaşkınlık ve nefrete sebep olur. Hâdise, Nemrud’un kulağına gider. Nemrud büyük bir öfkeye kapılır. Putlarını böyle küstahça kim yıkabilir? Hz. İbrâhim’i sınamaya çalışan Nemrud, Hz. İbrâhim’in o anda Allah’ın izniyle gösterdiği mûcizeler karşısında âciz kalır ve halkın gözünden düşme korkusu yaşar. Etrâfındaki bilginler, bu öfkeli adama, Hz. İbrâhim’in ateşe atılmasını tavsiye eder.

Ateş İbrahim'e nasıl zarar vermedi?

Öyle büyük bir ateşe atılması tasarlanır ki herkesin ateşin yakılacağı bölgeye yakacak getirmesi söylenir. İnsanlar “İbrâhim’in ateşine odun taşıyoruz” diyerek buldukları odunu getirip buraya bırakır.

Günü geldiğinde odunlar tutuşturulur. Öyle büyük bir ateş olmuştur ki Hz. İbrâhim’i atmak için bile kimse ateşe yaklaşamaz. Ancak yüksek bir yerden atılması gerekiyordur ve bunun için de “mancınık” adı verilen çok eski bir mekanizma hazırlanır. Bir çeşit ilkel sapan sayılan ve savaşlarda kullanılan mancınık, bu kez Hz. İbrâhim’i ateşe atmak için kullanılacaktır. Hz. İbrâhim çok yüksek bir yerden ateşe fırlatılır.

“Ey Ateş! İbrâhim’e serin ve zararsız ol" dedik. Onlar İbrâhim 'e karşı onu yakmakla tuzak kurmak istediler. Fakat biz de onların bu tuzaklarını boşa çıkarmakla onları hüsrana uğrattık.”

Enbiyâ/69

İşte Yüce Allah, Kelâm-ı Kadim’inde ateşin Hz. İbrâhim’e zarar vermeyişini böyle anlatır. Yüce Yaradan, ateşin “Halîl’im” dediği dostunu yakmasına izin vermez. Nemrud ve kavmi hayretler içinde kalır. Onca zahmetle kurdukları ateş İbrâhim’in karşısında gül olmuştur.

Önce Mısır'a sonra Filistin'e yerleşir

Ateşte yanmayan Hz. İbrâhim’in gücünden de, inandığı Rabb’in büyüklüğünden de korkup çekinen bölge halkı ve hükümdar Nemrud, Hz. İbrâhim’e “Biz düzenimizi böyle kurduk, bize karışma ve buradan git” diye baskı yapar. Hz. İbrâhim böylece Urfa’dan ayrılır.

Hakkı ve doğruyu alenen söyleyen Hz. İbrâhim’in hicret ettiği ilk yer Harran’dır. Uzun yıllar burada yaşayan Hz. İbrâhim, önce Halep’e gider, burada amca kızı Sâre ile evlenir ve ardından da Mısır’a yerleşirler. Lâkin Mısır firavunu onlara dirlik vermez. Bu sırada kendilerine Hacer isminde bir câriye hediye edilir. Hacer’i de yanlarına alarak, Mısır’ı terk eder ve Filistin’e yerleşirler.

Hz. İbrâhim ve Sâre artık yaşlanmıştır. Üstelik Sâre’nin çocuğu olmuyordur. Hz. İbrâhim; “Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlât ver” diye duâ eder. Hz. İbrâhim’in bu isteğine vâkıf olan Sâre, Hacer’i câriyelikten âzat ederek Hz. İbrâhim’le evlendirir. Hz. İbrâhim’in bu evlilikten bir oğlu olur, ona İsmâil adını verir. Sâre kalbine kıskançlıkla ilgili düşünceler gelmesini istemediğinden Hz. İbrâhim’den Hacer ve İsmâil’i götürmesini ister. Hz. İbrâhim onları Mekke'ye götürür. Hz. Hacer oğlu İsmâil ile Mekke’de kalır.

Hz. İbrâhim, Sâre’nin yanına döner. İshak adını verdikleri bir oğulları olur. Bu sırada Hz. İbrâhim Filistin ve Mekke arasında gidip gelmektedir. Bir müddet sonra İsmâil’in annesi Hacer vefat eder. Beytullah’ın yakınına defnedilir. Buraya “Hicr-i İsmâil” denilmektedir.

Kabe'nin yerini  Hz. İbrâhim'e Cebrail gösterdi

Hz. İbrâhim’in Mekke’ye yerleşmesinden sonra buraya göç edenler olmuş ve bölge hareketlenmiştir. İşte bu sırada Yüce Allah, Hz. İbrâhim’den Kâbe’nin yapılmasını ister. Kaynaklar, Hz. İbrâhim’in Kâbe’yi Cebrâil’in (a.s) yardımı ile yaptığını söyler. Cebrâil (a.s) Kâbe’nin şu andaki yerini gösterir ve böylece temel atılır. Nihâyet duvarları yükselen Kâbe tamamlanır. Hz. İbrâhim, Allah’tan aldığı vahiyle insanları Hacc’a dâvet eder. Filistin’e dönüp Sâre ve İshak’ı da alarak Hac görevini yerine getirir. Tekrar âilesiyle Filistin’e döner.

Bir süre sonra maalesef hayat arkadaşı Sâre’yi de Hakk’a uğurlar Hz. İbrâhim. Onu Kudüs’ün Habrun kasabasındaki Halîlü’r Rahman mağarasına defneder. Eşi Sâre’den sonra uzun bir ömür süren Hz. İbrâhim’in, Babil yani Urfa’da başlayan hayâtı Filistin’de son bulur. 200 yaşına yakın yaşadığı rivâyet edilen Hz. İbrâhim, Kudüs’te, Habrun El Halil kasabasında bir mağaraya defnedilir.

Şanlıurfa'ya  Hz. İbrâhim'in makamını görmek için binlerce kişi geliyor

Hz. İbrâhim bugün Kudüs topraklarında yatıyor olsa da doğduğu Şanlıurfa ve mûcizelerinden geri kalanlarla bu toprakların en kıymetli hazînelerinden kabul edilmiştir. Peygamberler şehri olarak nam salmış olan Şanlıurfa’da, bugün dünyânın dört bir yanından gelen binlerce insan Hz. İbrâhim’in makâmını ziyâret etmektedir.

Bölge halkı da asırlardır Hz. İbrâhim’in hikâyesini, aziz hâtırasını diri tutup dilden dile aktarmıştır. Halilü’r Rahman Gölü (Balıklı Göl), mancınıkları sembolize eden kale üstündeki sütunlar, Hz. İbrâhim’in ateşe düştüğü nokta olarak kabul edilen su kaynağı, doğduğu mağara (Mevlid Halil) bölge ile bütünleşmiş, insanların samîmiyetle sâhiplenip ziyârette bulundukları makamlardır. Şanlıurfa’da hayâtı derinden etkileyen Hz. İbrâhim sevgisi, bu şehrin tüm dokusuna işlemiştir.

Allahû Teâlâ’nın “Halîl’im” diyerek bahsettiği İbrâhim Aleyhisselâm Urfa’ya kimlik kazandırmış, dostluğun ve barışın temsili olmuştur. İstatistiklere bakıldığında, Urfa’da doğan erkek çocukların çoğunluğuna, bazı okul, sokak, cadde, kurum ve kuruluşlara Hz. İbrâhim’in adının verildiği görülmektedir. Bu da İbrâhim Aleyhisselâm’ın şehre kazandırdığı kimliğin devamlılığını göstermektedir.

Kur'an'da  Hz. İbrâhim!

Hz. İbrâhim'in ismi Kur’ân-ı Kerîm'de yirmi beş sûrede altmış dokuz defâ geçmiştir. Hz. İbrâhim, Yüce Kur’an’da, Hâlim, Munib, Şakir, Hanif gibi değişik isim ve sıfatlarla anılmış ve ondan övgüyle bahsedilmiştir. Müslüman bilgin ve târihçiler, Hz. İbrâhim'e on sâhife indirildiğini, bunların mesellerden ibâret olduğunu tespit etmiştir.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v), “Her peygamberin, diğer peygamberlerden çok yakın bir dostu vardır. Benim en çok yakın dostum, Allah’ın Halîl’i atam İbrâhim’dir.” diyerek, Hz. İbrâhim’in hem dedesi olduğunu vurgulamış hem de Allah’ın Halîl’i oluşuna dikkat çekmiştir. Yine Resûlullah Efendimiz, “Ben Îsa’nın İncil’de geleceğimi müjdelediği ve atam İbrâhim’in Allah’tan duâ ederek “soyumdan bir peygamber gönder” dediği peygamberim” demiştir.

Fahri Kâinat Efendimiz, pek çok yerde dedesi Hz. İbrâhim’i sevgiyle anmış ve Ashâb-ı kirâm’a onun hayâtından kıssalar anlatmıştır.

Bugün binlerce Hak aşığı, Allah’ın “dostum” dediği, Hz. İbrâhim’i makâmında ziyâret ederek bu dostluğa ortak olmaktadır.

Büyük âlim ve gönül sultânı Hz. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî de bu yüce peygambere olan sevgisini şu dizelerle dile getirmiştir:

Allah için ateşe atılmak vardır,

Lâkin ateşe atılmadan önce kendinde

İbrâhim’lik olup olmadığını araştır.

Çünkü ateş sadece İbrâhimler’i tanır ve yakmaz!

Daha dünyâya gelmeden zâlimin yüreğine korku salmış, Allah aşkı karşısında ateşler kendisine gülistan olmuş, zâlimin karşısında vekil kıldığı Rabbi tarafından “dostum” diye anılmış bir yüce peygamberdir Hz. İbrâhim Aleyhisselâm…

Yazan: Nevin Şahin

http://www.ankaramasasi.com/haber/636027/anadolunun-manevi-mimarlari-hz-ibrhim-aleyhisselm
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.