Ak Parti MKYK üyesi Orhan Miroğlu: Durduramayacaklar

Ak Parti MKYK üyesi Orhan Miroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Selahaddin Eyyubi'ye benzeten Avrupalıların, yükselişi durdurmak için çaba sarf ettiklerini söyledi.
Ankara Masası
|
31 Mart 2021, Çarşamba - 20:37
Ak Parti MKYK üyesi Orhan Miroğlu: Durduramayacaklar

Ak Parti MKYK üyesi Orhan Miroğlu, yeni çıkardığı kitabı ‘Mağdurların Coğrafyasında Arka Bahçemizdeki Halklar’ hakkında Ankara Masası özel yayınında açıklamalarda bulundu.

Kitapta ‘coğrafya kaderdir’ algısına yönelik geniş bir perspektiften bakmaya çalıştıklarını ifade eden Miroğlu “Bu kitaptaki temel mesajımız, Türkiye’ye arka bahçemizde ki, arka bahçemizde ki kavramı biraz daha incitici, arka bahçe falan, kesinlikle böyle bir anlam çıkarılmamalı. Bundaki kasıt şu bir zamanlar iç içe yaşadığımız, bir zamanlar Osmanlı ümmeti Osmanlı İmparatorluğu içerisinde olan bir coğrafyadan bahsediyoruz. Tabi bu coğrafyanın mağduriyetleri söz konusu olduğunda coğrafya şartları çok tartışılmıştır.  Batılılar da böyle düşünmüştür,  coğrafya bir kader gibi algılanmıştır.  Bu görüşü ne kadar ifade edebildim bilmiyorum ama aslında bu görüşün de sınırlarını zorlayan bir perspektif geliştirmeye çalıştık diyebilirim.” Diye konuştu.

“Hiçbir durakta durduramayacaklar”

Kitapta anlattığı tarihi kişilik Selahaddin Eyyubi’yi Batılıların Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a benzettiklerini, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı durdurmak için çalışmalar yürütüldüğünü belirten Miroğlu “Sayın Cumhurbaşkanımız bu Haziran 2015'deki seçimi biz kaybettik biliyorsunuz ve iktidardan düştük. Koalisyonlar konuşulmaya başladı.  Batı medyasında şöyle manşetler atıldı. Selahattin Eyyubi son durakta durduruldu.  Şimdi Batı'nın bizi gördüğü çerçeve bu. Yani Selahaddin Eyyubi'nin tarihi misyonu ve kişiliği ile Sayın Erdoğan'ın özdeşleştirilmesi. Şimdi biz bu özdeşleşmeyi yapsak da yapmasak da, birileri bizi bu gerçeğe davet etse de ki ediyorlar. Ya bu nedir bu tartışmalar falan ama çok fazla anlam yüklemeyen insanlar da var. Ama bu 5 yıl önce böyle söylendi. Daha öncesi mesela işte Sayın Erdoğan Mesud Barzani ile Diyarbakır'da bir mitingde bir toplantıda bir araya geldiği zaman yine Batı medyası şu manşetleri attı. Osmanlıların torunları Ortadoğu'ya geri dönüyor! Bakınız şimdi bu kadar net.

Borrell bu Avrupa sözcülerinden Avrupa Birliği sözcülerinden birisi, geçen yine benzer bir şey söyledi. Üç imparatorluk da Ortadoğu'ya geri dönüyor dedi. Bu imparatorluklardan birisi Osmanlı İmparatorluğu,  ikincisi Rus İmparatorluğu ki Rusların burada çok hani uzun uzadıya anlatılacak konuşulacak bir tarihi falanda yok. 1860'lı yıllardır Ruslar’ın Ortadoğu'yla biraz hasbihal etmeleri tanışmaları. Çinlilerin hele hiç yok ama Çinlileri de o kategoride görüyor Borrell. Çin İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu üç imparatorluk Osmanlı'ya geri döndü diyor. Ama zannediyorum Ruslar ve Çinlileri bir yana bırakacak olursak asıl dert Osmanlı İmparatorluğu'nun yani Selahaddin Eyyubi'nin torunlarıyla bu yüzyılı nasıl yaşayacağı, nasıl geçireceği. İnşallah Tayyip Beyi, Selahattin Eyyubi’yi hiçbir durakta durduramayacaklar.” dedi.

"Bambaşka bir tarih oluştu"

Kitap hakkında bilgi veren Miroğlu sözlerine şöyle devam etti;

Bu coğrafyanın insanları hep mağdur değillerdi, mağrur oldukları tarihi dönemlerde vardı. Bu mağrur oldukları dönemleri Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgeye gelişi, bunun da miladı Selçuklular'dan sonraki dönemi kastediyorum. Tabii ki Selahattin Eyyubi dönemi var, Selçuklu Selahattin Eyyubi dönemi var, Alparslan dönemi ile Mervaniler dönemi var. Son 300, 500 yıllık dönemi konuşacak olursak bu 1514 yani İdris’i Bitlis’i ile Yavuz Sultan Selim'den sonraki dönemdir.

Osmanlılar bu savaştan sonra Mezopotamya'ya, Arabistan'a, Mısır'a, Kuzey Afrika'ya açılabilmişlerdir. Tarihçiler bunu bizlerden daha iyi bilirler. Yavuz Sultan Selim 1514‘e adeta ikna edildi. Tam Macaristan'a sefer yapacakken ve Şah İsmail'in bölgede ki istila girişimi Diyarbakır, Tunceli gibi yerlere kadar yayılan istila girişimi Osmanlılarla Pers İmparatorluğu'nu yani İranlılarla Osmanlı İmparatorluğu’nu karşı karşıya getirdi.

Bambaşka bir tarih oluştu. Biz bu kitapta bu tarihin yeniden keşfedilmesine bir davet yapmak istiyoruz. Ortak tarihdaşlığı keşfetmek.

"Türkiye'nin aslında dört elle sarılabileceği bir tarihi var"

Çünkü bu ortak tarihdaşlığın bugün Amerika Birleşik Devletleri'nden tutun Ruslara kadar gelin bölgesel aktörler, hem Irak’taki haliyle hem Suriye'deki haliyle bağışçılık.  Bilhassa suni selefi akımın bir neticesi olarak DAEŞ vs. Bütün bu çerçevede Türkiye'nin aslında dört elle sarılabileceği bir tarihi var orada. Bu tarihin üzerinden 300, 500 yıl falanda geçmiş değil. Daha her şey dün gibi yani bugün 105 yaşında 110 yaşında olan insanların hafızası çok canlı ve bu insanların bir kısmı sınırımızdaki şehirlerde hala bir şekilde yaşamlarını sürdürmeye devam ediyorlar. Sayıları çok azalmış olsa bile. Ve size Sykes – picot dönemini anlatabilirler.

Kobani'den gelen kadının sözleri

Ben hiç unutmuyorum kitabın arka kapağında zaten benim bir gazetecilik dönemimden kalma bir fotoğrafım var. Bu Kobani-Suruç sınırı yani oradan giren, 2014 yılında biliyorsunuz DAEŞ'in saldırısıyla 200.000’e yakın Kobani’li insan aynı Arap'tan gelip Türkiye'ye girdiler. O sınırda çekilmiş bir fotoğraf. Orada hiç unutmuyorum, çok yaşlı bir kadıncağız vardı. Bir Kürt kadın ve onun yanına yaklaştım. Kürtçe konuştuk ve sonra bana dedi ki Suriye’ye 30’lu 40’lı yıllarda gelin olarak gittim dedi. Mardin'in bir köyündendi ve bana aşiret liderlerini tek tek sordu. Bunlar yaşıyorlar mı? Hayattalar mı? Sorduğu isimlerden bazıları tanıyordum ama bazılarını hiç tanımıyordum.  Hafızalar bu kadar canlı. 1920’li,  1930’lü yıllar.

Dolayısıyla bu tarihin üzerinden, yani emperyal güçlerin Birinci Dünya Savaşı’nın yani kılıcın bir karşılığı olarak gelip o bölgeyi paramparça edişlerinin üzerinden yaklaşık 100 yıllık zaman geçti. Şimdi Türkiye bu bölgedeki varlığını yeniden oluştururken, hem güvenlik bakımından sağlam hem de sosyal entegrasyon bakımından sağlam, stratejilere sahip olma gayreti içinde iken bu işlerin tabii ki fikri zeminine tarihi mirası ne buna bakmamız lazım.

Aslında bu çok da Orhan Miroğlu'nun işi değil. Yani daha güçlü tarihçilerimizin falan işi ama tabii orada yaşıyor olmak, bu tarihin içinden bir şekilde çıkıyor olmak, bu tarihin içinden geliyor olmak kendi aile mensubiyetim açısından da bu konuda çok güçlü bir hafızaya sahip olmak insanı düşündürüyor ve sonuçta böyle kitaplar ortaya çıkıyor.

"Binbaşı Noel'in anılarından okuyoruz"

Mesela Binbaşı Noel, İngilizler adına bölgede faaliyet göstermiş bir kişi. Bu bizim köyümüze de geliyor. Yani kürt aşiretlerinin tek tek liderlerin kapısını çalıyor ve onlara özetle şunu söylüyor, diyor ki; Osmanlılık bitiyor, hilafet sona eriyor. Peki, siz eski bir Osmanlı bakiyesi bir halk olarak, bir mensubiyet olarak ne yapacaksınız, ne edeceksiniz gibi bir isyan provası ya bir isyan dinamiği oluşturmak bölgede.

Çok ilginçtir, benim dedem o zaman işte 15-16 yaşlarında 1905 doğumludur. Binbaşı Noel Mayıs ayında 1919 yılında şuan hala var tabii ki köyümüz çok eski bir köydür. Gelin kaya'ya geliyor ve dedem ve amcamla amcam daha yaşlı tabii, Halil Bey ismi, dedemin de ismi Hasan Bey,  bunlarla görüşüyor ve bu teklifi yapıyor. İkisinin de cevabı şu oluyor:  ya sen doğru söylüyorsun. Osmanlı İmparatorluğunda işler eskisi gibi gitmiyor tabii ki, belli ki bir çöküntü var ama biz hilafet'ten ayrılamayız, biz Osmanlılardan ayrılamayız. Kaldı ki ortada çok büyük acılar olmasına rağmen söyleniyor bu laf Binbaşı Noel'e.

Nereden biliyoruz bunu Binbaşı Noel'in yine anılarından bizimkiler maalesef yazılı bir şey bırakmamışlar. Bizde sözlü tarih çok makbuldür, çok kıymetlidir ama sözlü tarihin bir ömrü vardır nihayetinde. Sözlü tarih ebediyen var olabilen bir şey değil, yazılı hale dönüşmedikçe. Bizde tabi bu konularda yazılı kaynaklarımız çok kısıtlı, büyük ailelerin tarihi ile ilgili yaşadıkları ile ilgili vesaire. Bizim için de böyle yani mıhellemi mirleri dediğimiz, bu aile için benim mensubu olduğum aile içinde aynı şey geçerli ama biz işte Binbaşı Noel'in dedelerimiz ile yaptığı diyaloğu yine Binbaşı Noel'in anılarında okuyoruz. O anılar Türkiye'de var ama orijinal de İngilizce.

Ortadoğu projesi

SDE, bilhassa Ortadoğu'yu işte Arap devletlerini vesaire çok çalışan bir kuruluştu. Bir gün ben de Irak'ı, Kuzey Irak'ı bilhassa çalışmayı teklif edince ve fikir böyle oluştu. Projeyi hazırladık ve o zaman tabi Kamu Güvenliği Müsteşarlığı proje ile ilgilendi, orada da çok değerli akademisyen arkadaşlarımız çalışıyorlardı biliyorsunuz.

Evet, Sayın Dervişoğlu vardı. Dervişoğlu da projeye çok ilgi gösterdi. Sayın Efkan Ala destekledi projeyi, İçişleri Bakanımızdı.

Bu şeyi sunduk, sonra işte gazeteci arkadaşlarımız, akademisyenlerimiz yer aldılar ve sahaya gittiler. Sahada bir 15-20 gün kadar çalıştılar, sonra bende katıldım onlara. Ben de Erbil'de kaldım bir 15 gün.

Döndük amacımız ise bir rapor yazıp bu işi bitirmekti. Yani projemizin işte neticesi bu olacaktı. Fakat öyle önemli bilgiler, bulgular öyle önemli görüşler ile karşı karşıya kalmıştık ki, kitaba yazdığım önsöz ve tabii bu bilgileri biraz yorumlayarak yazdığım son söz bir kitap formatına dönüştü. Bugün basacağız, yarın basacağız derken Türkiye tabi çok farklı süreçlerden geçti, işte çözüm süreci bitti.

Ondan sonra işte Doğu, Güneydoğu da hendekler, çukurlar kazılmaya başlandı. Türkiye belki de o tarihe gelinceye kadar kendi tarihin de hiç bilmediği, tanımadığı birtakım tecrübelerle karşı karşıya kaldı. Şiddet ve terör zemininde gelişti bütün bunlar tabii.

"Bu kitabın çekmecede kalmasına gönlüm el vermedi"

Böyle olunca biz tabi hem SDE' ye hem Kamu Güvenliği müsteşarlığına bu raporumuzu sunduk, ama rapor olmanın ötesinde 180 sayfa bir metin çıkmış ortaya. Ama metinin ilgilendiği konularda da muazzam değişimler oluyor. Yani aydan aya bir bakıyorsunuz ki bambaşka şeyler çıkıyor karşımıza ve ben her defasında oturuyorum raporu güncelliyorum, güncelliyorum ama bir gün işte basılma umuduyla. Tabi biz kamu güvenliği müsteşarlığı’na sunduk. Sayın Dervişoğlu’yla hatırlıyorum, şöyle bir diyaloğumuz oldu, dedim ki ya bu artık rapor şeyini geçti. Peki, biz aldığımızı aldık, biz öğrenmek istediğimiz bazı şeyler vardı öğrendik teşekkür ederiz. Ama siz kitap olarak basarsınız basmazsınız bu sizin işiniz dedik. Tamamen size bağlı Orhan Bey dedi.

Ben de işte bu arada başka bir kitaba başladım. Yeni Yüzyıl Kürtler ve Bağımsızlık 900 sayfa olarak yayınlandı. 2014'te başladım o kitaba ve 2018'de 4 yıl içerisinde bitti yazımı. Devasa bir yüzyıl tarihi. Tabii milletvekilliği dönemine de denk geldi. 2018’de onu yayınevine Doğan Kitap Evi'nden çıktı. Teklif ettiğimde bunu da teklif ettim.

Dedim ki ikisini birlikte yayınlamak çok fayda sağlar, bu konularla ilgili herkesin istifade edeceği bir külliyat gibi olur bu dedim. Dediler ki ikisi çok ağır, zaten birincisi 900 sayfa, bunu da 300 sayfa yanına koyduğumuz zaman okuru perişan edersiniz dediler. Biraz araya zaman girsin dediler ve o şekilde. Sonra pandemi, ben aslında oğlumun hikâyesini yazmak istiyordum engelli bir oğlum var. Bu konulardan yani ruhsal olarak yani psikolojik olarak kurtulup biraz da edebiyat metinleri edebiyata dönük, dolayısıyla pandemi de iki şey yaptım. Biri bu oğlumun hikâyesi ile ilgili çok büyük okumalar yaptım. Onların notlarını falan aldım. Şimdi inşallah nasip olursa belki yaz ayların da ona başlayacağım. O çünkü anlatılmayı ve çok da bilinmeyi hak eden bir hikâyeye sahip Zerdeşt Miroğlu 27 yaşında kaybettim evladımı.

Fakat Suriye'de ve Irak'ta o kadar önemli gelişmeler oldu ki bu kitabın bir çekmecede kalmasına gönlüm el vermedi. Oturdum tekrar bu defa pandemi sürecinde yeniden güncelledim. Yani buradaki görüşmelerin dışında kitabın zaten yarısı belki görüşmeler ama yarısından fazlası da hem Nurcan hocanın yazdığı takdim yazısı kitabı çok iyi anladı Nurcan Hocam ve çok iyi ifade etti bu takdim yazısında.

Ve bir de tabii bir sonuç ve tespitler. Mesela sonuç bölümü ünlü Kürt ailesi Bedirhaniler.

Yani Botan mirleri dediğimiz aşiretin mensupları mirliğin daha doğrusu idarecileri, mirleri.

Celadet Bedirhan'ın Mustafa Kemal Atatürk'e yazdığı mektupla bitiyor. Aslında Türkiye tam da böyle bir mektubu anlamaya, tartışmaya hazır bir tarihi ortam içinde bulunuyor diye düşündüğüm için yaptım bunu. O da şu, Mustafa Kemal Atatürk'ün dikkatini 1933 yılında yazdığı bu mektupta, Celadet Mir Bedirhan harici Türkiye'ye çekiyor, diyor ki; bir dâhili Türkiye var diyor, işte sizin kurduğunuz Cumhuriyet dâhili Türkiye'dir diyor ama bir de diyor harici Türkiye var diyor. Yani harici Türkiye'den kastı işte bu Osmanlı bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğunun bir parçası olan coğrafya ve o coğrafyada yaşayan çoğu da ırkdaşımız, soydaşımız, dindaşımız, tarihdaşımız halklar, Türkmenler, Araplar kısmen, Kürtler ve Süryaniler, bunlarda gayrimüslim kesimler. Ama onlarda millet-i sadıka olarak tarif edilen

"Avrupa'da Türkiyeli aydın diasporası var"

Tabii ki çok önemli. Biz bir diasporadan bahsetmiyoruz. Bugün işte Avrupa'ya, göç etmiş yaklaşık 5-6 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşımız var. Bunlar evet bir diaspora oluşturuyorlar. Hatta Avrupa'da bir Türkiyeli aydın diasporası falan da var.

Ama bu farklı bir şey. Burada halkın bizzat kendisi var. Yani burada diaspora falan diyemeyiz. Bu evet harici Türkiye'miz bizim. Bu harici Türkiye'ye karşı Türkiye'nin vazifelerini biraz daha derinleştirmesi lazım. Yani bugün işte Afrin de şurada burada yaptığı faaliyetlerini yani entegrasyon, entegrasyon diyorum çünkü, Türkiye aslında burada yaşayan halklar için bir model.

" AK Parti’nin misyonu nedir?"

Ben çok iyi hatırlıyorum yani Körfez Savaşları'ndan sonra giderdik biz Erbil, Süleymaniye vesaire. Oralarda birtakım paneller olurdu bir takım toplantılar olurdu ve bize sürekli siz nasıl başardınız, Nasıl bir cumhuriyet kurabildiniz, Nasıl bu cumhuriyeti işte Demokrasi ile buluşturma mücadelesi verdiniz, AK Parti’nin misyonu nedir? gibi sorularla karşılaşırdık.

Dolayısıyla bu bir Türkiye algısı. Evet Türkiye bize bir model ülke olabilir, başka da şansı yok bölge halklarının. Yani bugün ne İran, ne Suriye, ne Irak asla ve asla yani çok istemediğimiz için değil aslayı bu anlamda kullanmıyorum.

Bir model ülke olma pozisyonları yok. Bunu sadece Türkiye söz konusu olduğu zaman düşünülebilecek bir şey. Dolayısıyla tabi siz model ülke olarak görülürsünüz yanı başınızda ki halklar sizi böyle görür size böyle bir misyon yükler. Ama siz bu misyonun farkında değilseniz işler istediğiniz gibi saha da gitmez.

"Osmanlıların torunları Ortadoğu'ya geri dönüyor"

Şöyle söyleyeyim, Sayın Cumhurbaşkanımız bu Haziran 2015'deki seçimi biz kaybettik biliyorsunuz ve iktidardan düştük. Koalisyonlar konuşulmaya başladı.

Batı medyasında şöyle manşetler atıldı. Selahattin Eyyubi son durakta durduruldu.

Şimdi Batı'nın bizi gördüğü çerçeve bu. Yani Selahaddin Eyyubi'nin tarihi misyonu ve kişiliği ile Sayın Erdoğan'ın özdeşleştirilmesi. Şimdi biz bu özdeşleşmeyi yapsak da yapmasak da, birileri bizi bu gerçeğe davet etse de ki ediyorlar. Ya bu nedir bu tartışmalar falan ama çok fazla anlam yüklemeyen insanlar da var. Ama bu 5 yıl önce böyle söylendi. 

Daha öncesi mesela işte Sayın Erdoğan Mesud Barzani ile Diyarbakır'da bir mitingde bir toplantıda bir araya geldiği zaman yine Batı medyası şu manşetleri attı. Osmanlıların torunları Ortadoğu'ya geri dönüyor! Bakınız şimdi bu kadar net.

Ortadoğu'ya dönen 3 imparatorluk

Borrell bu Avrupa sözcülerinden Avrupa Birliği sözcülerinden birisi, geçen yine benzer bir şey söyledi. Üç imparatorluk da Ortadoğu'ya geri dönüyor dedi. Bu imparatorluklardan birisi Osmanlı İmparatorluğu,  ikincisi Rus İmparatorluğu ki Rusların burada çok hani uzun uzadıya anlatılacak konuşulacak bir tarihi falanda yok. 1860'lı yıllardır Ruslar’ın Ortadoğu'yla biraz hasbihal etmeleri tanışmaları. Çinlilerin hele hiç yok ama Çinlileri de o kategoride görüyor Borrell.

Çin İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu üç imparatorluk Osmanlı'ya geri döndü diyor. Ama zannediyorum Ruslar ve Çinlileri bir yana bırakacak olursak asıl dert Osmanlı İmparatorluğu'nun yani Selahaddin Eyyubi'nin torunlarıyla bu yüzyılı nasıl yaşayacağı, nasıl geçireceği.

İnşallah Tayyip Beyi, Selahattin Eyyubi’yi hiçbir durakta durduramayacaklar.


http://www.ankaramasasi.com/haber/684543/ak-parti-mkyk-uyesi-orhan-miroglu-durduramayacaklar
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.