Anadolu’nun manevi mimarları: Ertuğrul Gazî

Müslümanların her yıl heyecanla beklediği Ramazan Ayı’nın yaklaşmasıyla birlikte, İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin yirmi birinci bölümünde Ertuğrul Gazî 'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
11 Nisan 2021, Pazar - 09:34
Anadolu’nun manevi mimarları: Ertuğrul Gazî

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin yirmi birinci bölümü sizlerle...

ERTUĞRUL GAZÎ

Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmâniyânız kim

Muhammerdir serâpa mâyemiz hûn-ı şehâdetten

Biz ol âl-i himem erbâb-ı cidd-ü içtihâdız kim

Cihângirâne bir devlet çıkardık bir aşîretten

Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmâniyânız kim

                Namık Kemal

Allah ve Resûlü’ne aşk ile bağlanmış; Hak ve adâleti ile bir devletin doğuşuna liderlik edip, dünya toprağından önce kalpleri fethetmiş bir gönül sultânıdır Ertuğrul Gazî.

O, üç kıtaya ilim ve adâlet yayan cihan devletinin kurucusu Osman Bey’i yetiştiren baba, beyliğine, Allah ve Resûlü’ne gönülden bağlılığı nakşetmiş ve varlığı her toprakta gözü yaşlı, kalbi zulümden titreyen mazlumlara huzûr olmuş bir devlet eridir. Altı asır boyunca, İslâm’a hizmet etmiş, adâlet ve merhametiyle dünyâya medeniyet götürmüş Osmanlı Devleti’nin temelini atan mihenk taşıdır.

Büyük gönül sultânı Ertuğrul Gazî’nin dünyâya geldiği 13. yüzyıl savaşların, kıyımların, acıların yaşandığı, insanlığın bu ağır imtihanlarda, kimi zaman kendi derdinden bile geçtiği meşakkatli bir devirdir. Bir tarafta Haçlı saldırıları, bir taraftan Moğol istîlâları dünyâyı büyük kıyımlara götürmüş; insanlar, vatanlarından, sevdiklerinden ayrı düşmüştür. Zulmün canları böylesine yakıp yıktığı 13. yüzyıl öte yandan İslâm sevgisinin, Allah ve Muhammed aşkının da dolu dolu yaşandığı bir devir olmuştur. Moğol istîlâları sebebiyle Anadolu’ya göç etmek zorunda kalan nice âlim ve bilgin, ilim ve irfânıyla Anadolu toprağında bir olmuş, can olmuştur. Yanmış yıkılmış vîrâne gönüller, bu Hak âşıklarının Kur’an ve sünnet sohbetleriyle şifâ bulmuş; derdin ve acının içinde Hakk’a kul olmaya çalışmıştır. Bir yanda adâletsizliğin kol gezdiği, bir yandan da Hak âşıklarının en samîmî sözler ve haller ile o devre damgasını vurduğu bir yüzyılda dünyâya gelen Ertuğrul Gazî, kılıcını Hak’tan gayrısı için kaldırmamış ahlaklı bir devlet adamı ve Hak âşığı bir gönül sultânı olmuştur.

Ertuğrul Gazi'nin hayatı

Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey'in babası olan Ertuğrul Gazî’nin doğum yeri ve târihi kesin olarak bilinmemektedir. Ertuğrul Gazî, doksan yaşını aşmış olduğu halde 1282 senesinde âhirete irtihal ettiği için kendisinin 12. yüzyılın sonunda, 1189 senesinde doğduğu kabul edilir.

Oğuzların Kayı boyuna mensub olan Ertuğrul Gazî'nin nesebi, Osmanlı’nın kuruluşundan 100-150 yıl sonra yazılmış kaynaklarda değişik şekillerde Oğuz Han'a ve hatta oradan Hz. Nûh Peygambere kadar götürülür. Osmanlı Devleti'nin ilk yıllarına dâir ipuçları veren bazı kaynaklarda, Ertuğrul Gazî'nin babasının adı iki ayrı şekilde anılır. İlk Osmanlı târihçilerinden Ahmedî, Enverî ve Karamânî Mehmed Paşa, Ertuğrul Gazî’nin babası olarak Gündüz Alp ismini kayıtlara geçerken; Oruç b. Âdil, Âşıkpaşazâde ve Neşrî gibi târihçiler ise o ismin Süleyman Şah olduğunu ifâde eder. Târihçilerin bulduğu Osman Bey'e âit bir sikkede "Osman b. Ertuğrul b. Gündüz Alp" ibâresinin yer alması ile Ertuğrul Gazî’nin babasının Gündüz Alp olduğu fikri daha da güçlenmiştir.

1220 senesinde başlayan Moğol saldırıları Orta Asya, İran ve Azerbaycan’dan Anadolu’ya büyük bir Türkmen göçünü başlatır. İnsanlar yerlerini yurtlarını geride bırakıp hicret etmek zorunda kalır. Ertuğrul Gazî’nin ataları Kayıhanlılar da Aral havzasından Horasan’a, oradan da Azerbaycan üzerinden Van Gölü’nün batısında yer alan Ahlât’a gelir. Mardin’e kadar gelen âile, Moğollar’ın burayı ve çevresini yağmalayıp, yakıp yıkması sonucunda bu bölgeden de ayrılarak Anadolu’nun içlerine doğru göç etmek zorunda kalır. Öyle ki, doğu bölgesi Moğol zulmüyle inlemektedir. Gündüz Alp idâresindeki Kayılar batıya göç ederek önce Erzurum yakınlarındaki Pasinler ovasına, ardından da Sürmeliçukur'a yerleşir. Kayılar'ın Pasinler'e gelmesinden kısa bir süre sonra bu yorucu göç sonucu Gündüz Alp hastalanarak vefat eder.

Ertuğrul Gazî'den Selçuklu ordusuna yardım

Moğol saldırılarının bu bölgelerde de hissedilmesi üzerine Ertuğrul Gazî’nin ağabeyleri Sungur Tegin ve Gündoğdu, Ahlât’a geri dönerken Ertuğrul Gazî, kardeşi Dündar Bey ile batıya doğru hareket eder. Artık Ertuğrul Gazî Anadolu’nun içlerindedir. Sivas yakınlarına gelip konakladığında burada Selçuklu ordusu ile büyük bir Moğol birliğinin savaştığını ve Moğolların Selçuklu ordusunu bozmak üzere olduğunu görür. Ertuğrul Gazî, aşîretiyle berâber derhal Selçuklu ordusuna yardıma koyulur. Savaşın gâlibi Selçuklular’dır. İşte bu yardımla hem savaşın seyri değişir hem de göçle berâber yorulan Kayılar’ın hayâtı farklı bir şekil alır.

Savaştan sonra Selçuklu Sultânı Alâeddin Keykubad, kahramanca savaşan Ertuğrul Gazî'ye yardımlarından dolayı şükranlarını sunar ve iltifatlarda bulunarak hil’at, yani kaftan giydirir. Kayılar’ın Selçuklu ülkesinde yaşamak için göç ettiklerini öğrenen Sultan Keykubad ise kendisiyle berâber Hak için savaşan Ertuğrul Gazî’ye Ankara yakınlarındaki Karacadağ ve çevresini hediye eder.

Bir müddet Karacadağ’da kalan Ertuğrul Gazî, oğlu Savcı Bey'i Sultan Alâeddin Keykubad'a göndererek O’ndan yeni bir yurt ister. Osmanlı kaynaklarına göre sultandan gerekli izni aldıktan sonra belki de daha verimli topraklar elde etmek üzere batıya doğru hareketle Bizans sınırlarına kadar gelerek Söğüt dolaylarına, Aşağı Sakarya havzasına yerleşir. Ertuğrul Gazî, burada Bizans sınırındaki kasaba ve köylere karşı akınlar düzenler. İşte bu sırada Alâeddin Keykubad ülkesinin batı sınırlarını itâat altına almak amacıyla Bizans topraklarına bir sefer düzenler. Ertuğrul Gazî bu seferde de Selçuklu Sultânı Keykubad’ı yalnız bırakmaz. 1231 yılında Konya’dan hareket eden ordu Sultanöyüğü'ne yani Eskişehir’e geldiğinde Ertuğrul Gazî de mâiyetiyle birlikte burada Sultân’a katılır. Selçuklu ordusuyla İznik Rum İmparatoru Teodoros Laskaris'e bağlı birlikler arasında bugünkü Pazaryeri ile Bozüyük arasındaki Ermeni derbendi denilen mevkide yapılan savaşı, Ertuğrul Gazî'nin emrindeki akıncı süvârilerinin başarılı mücâdelesi sonucunda Selçuklu ordusu kazanır.

Bu haber Sultanöyüğü'nde bulunan Alâeddin Keykubad'a ulaştığında Sultan çok sevinir. Ertuğrul Gazî ve boyunun yiğitliği karşısında kendilerini taltif ederek onlara Eskişehir ve çevresini hediye eder. Selçuklu Sultânı ve Ertuğrul Gazî arasında bir gönül bağı oluşmuştur. Alâeddin Keykubad son zaferden sonra bölgenin önemli merkezlerinden olan Karahisar’ı kuşatır ancak bu sırada Moğolların Anadolu'ya girdikleri haberini alınca şehrin muhâsarasını Ertuğrul Gazî'ye bırakarak geri dönmek zorunda kalır. Ertuğrul Gazî ve berâberindeki Türkmen beyleri uzun süren bir mücâdele sonucunda Karacahisâr'ı ele geçirir. Şehrin tekfûrunu yakalayarak, elde edilen ganîmetin beşte biriyle berâber Sultan Alâeddin Keykubad'a gönderir. Ganîmetin geri kalanını da adâletle gazîler arasında paylaştırır. Ertuğrul Gazî, Karacahisar Kalesi'ni ele geçirdikten sonra Söğüt üzerine yürüyerek Osmanlı Beyliği'nin ilk başşehri olan bu yere de böylece hâkim olur. Onun bu başarıları sonucunda Selçuklu Sultânı, Söğüt ve çevresini kendisine yurt olarak verir.

Ertuğrul Gazî, Söğüt ve çevresine yerleştikten sonra Bizans sınırında bulunan diğer uç beyleriyle birlikte mücâdeleyi sürdürdüğü gibi komşu Rum beyleriyle dostluklar kurar. Özellikle Belocome yani Bilecik ve Melangeia (Lefke, bugünkü adı Osmaneli) tekfurları Ertuğrul Bey ile iyi geçinir. Ertuğrul Gazî, kendisi gibi Kayı Türklerinden olup Selçuklular’ın Kastamonu uç beyi olan Hüsameddin Çoban'ın oğulları ile de dostâne münâsebetlerde bulunur. Bu şekilde kışları Söğüt'te, yazları da Domaniç yaylalarında geçiren Ertuğrul Gazî zaman zaman Bizans sınırlarındaki bölgelere akınlar düzenler. Bu akınlar sırasında çevrede bulunan Akçakoca, Samsa Çavuş, Kara Tegin, Aykut Alp ve Konur Alp gibi tecrübeli uç beyleri de etrafında toplanır. Böylece Söğüt'e yerleşen Kayı aşîreti her geçen gün biraz daha büyüyerek kuvvetlenir. Osmanlı kaynaklarında yer alan rivâyetlere göre Batı Anadolu'da Anadolu Selçukluları'na bağlı bir uç beyi olarak faaliyetlerini sürdüren Ertuğrul Gazî, Cimri olayından sonra Bizans sınırlarına gelen Selçuklu Sultânı III. Gıyâseddin Keyhusrev'i karşılar ve O’na bağlılık bildirip hediyeler takdim eder.

Ertuğrul Gazi'nin ölümü

Bütün bu hâdiseler cereyan ederken yaşı hayli ilerleyen Ertuğrul Gazî, doksan yılını aşmış ömrünü halka hizmetle geçirmiş, halka hizmeti Hakk’a hizmet saymıştır. Oğlu Osman’ı da hem askerî hem de ahlâkî anlamda en iyi biçimde yetiştirmiştir. O, Allah ve Muhammed aşkıyla çıktığı hicret yolculuğunda ömrünün sonuna kadar İslâm’a hizmet etmiş; 1281 senesinde, Söğüt’te yaklaşık olarak 93 yaşında iken Hakk’a yürümüştür.

Ertuğrul Gazî’nin âhirete hicreti sadece İslâm âleminde değil gayrimüslimler arasında da üzüntüyle karşılanmıştır. Zîra O örnek bir Müslüman olarak yaşamış, birçok gayrimüslimin de fetihlerle İslâm’ı tanımasına ve sevmesine vesîle olmuştur. Ertuğrul Gazî, âdil ve merhametli bir devlet adamı olması ve temellerini attığı Osmanlı Devleti ile târihi derinden etkilemiştir. Osmanlı Vakıf kayıtlarında Ertuğrul Gazî’nin Hakk’a yürümesinden sonra, Hıristiyanların Söğüt’te bulunan bir bağı Ertuğrul Gazî Vakfı’na bağışladığının görülmesi bu sevginin ve vefânın en açık örneğidir.

Ertuğrul Gazi'nin türbesi

Ertuğrul Gazî’nin 13. yüzyıl sonlarında inşâ edilen Söğüt’teki türbesinin yapım târihi kesin olarak bilinmemektedir. İlk olarak Osman Gazî tarafından açık mezar olarak yaptırılmış, daha sonra I. Mehmed tarafından türbe hâline getirilmiştir. Sultan III. Mustafa zamânında, 1757’de yeniden yapılmak üzere onarılmış ve ilk hâli değişmiştir. 1886 yılında II. Abdülhamid tarafından yeniden onarılan türbenin yanına çeşme eklenmiştir.

Kayı boyuna mensub olanlar ve özellikle Karakeçili aşîreti Ertuğrul Gazî’nin Hakk’a yürümesinin ardından türbesini mânevî bir ziyâret yeri hâline getirmiş ve yıllarca burada toplanarak şölenler tertiplemiş; cirit, güreş gibi millî oyunlarla atalarını yâd etmişlerdir. Ertuğrul Gazî'nin türbesi bugün hâlâ aynı şekilde ziyâret edilmekte ve her yıl Söğüt’te adına şenlikler düzenlenmektedir.

Bugün rahmet ve minnetle yâd ettiğimiz Ertuğrul Gazî, ilim ve kültürün merkezi kabul edilen Selçuklu ile İslâm’ın birlik anlayışında buluşmuş, kendisi için esas olan İslâm’ın adâlet anlayışını benimseyerek dâima mazlumun yanında yer almıştır. O, îman ve adâlet duygusuyla Selçuklu Devleti’nin yanında yer almış, çöküş zamânında yaşanan karışıklıklardan istifâde etmek yerine vefâ duygusu ile hareket etmiştir. Zîra Anadolu’nun karmaşık günlerinde Selçuklu Devleti’nin Moğolların idâresi altına girdiği bir zamanda Anadolu’daki Türk Beylikleri Selçuklu’dan ayrılırken, Ertuğrul Gazî vefâkârlık gösterip Selçuklular’a bağlı bir uç beyi olarak faaliyetlerini sürdürmüştür. Ertuğrul Gazî’nin bu vefâkârlığının yanı sıra gazâ-cihad gibi mânevî bir yükümlülüğü kendine şiar edinmesi hem halk hem de devlet erkânı arasında takdirle karşılanmıştır. Anadolu’nun dört bir tarafından gelen gazîlerin, dervişlerin, âlimlerin, diğer yörelerdeki Türkmenlerin O’nun sancağı altında toplanması belki de bu vefâ duygusunun bir netîcesidir.

Ertuğrul Gazî’nin siyâsî ve askerî dehâsı, cesâreti, yiğitliği ve zekâsı sonucunda Anadolu, Selçuklu’dan sonra Osmanlı ile yeniden ayağa kalkar. Zîra Ertuğrul Gazî, yöneticiliği döneminde her zaman sulh yolunu tercih etmiş, öfkeden ziyâde tedbir ve ihtiyatlı bir siyâset izlemiştir.

Anadolu bu dönemde ciddî bir göç almış, hem yerli halk hem de göç eden insanlar yorgun düşmüştür. Herkesin adâlet duygusu ile hükmeden, merhametli idârecilere ihtiyaç duyduğu bir dönemdir. Ertuğrul Gazî, bunun farkındadır ve bu sebeple başında bulunduğu boyunu ve idâresi altında yaşayanları sulh ve sükûn içinde yaşatmak gâyesindedir.

Moğol istîlâları sebebiyle adâletin yerle yeksan olduğu bir dünyâda kılıcını her dâim haktan yana kullanan Ertuğrul Gazî, haksızlıkların ancak Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak düzeleceğine inanmış, bu sebeple Hak âşıklarına, âlim ve velîlere büyük değer vererek onlarla istişârelerde bulunmuştur.

Günümüzde de Osmanlı târihinin en önemli kaynaklarından biri kabul edilen Sahâifü'l-Ahbâr adlı eseri ile tanınan Osmanlı târihçisi Müneccimbaşı Ahmed Dede, Ertuğrul Gazî’nin Konya’ya her gidişinde Hz. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’yi ziyâret ettiğini yazar. Hatta oğlu Osman henüz çok küçükken yaptığı bir ziyârette Hz. Mevlânâ’dan duâ ve nasîhat ister. Hz. Mevlânâ Osman’a şöyle duâ eder;

“Mâdem ki bunun oğulları ve torunları benim neslime inanırlar ve bağlanırlar, devletleri dâim olsun.”

Osman Bey bu duâyı aldığında henüz küçük bir çocuktur. Babası Ertuğrul Gazî her zaman devrin şeyh ve âlimlerini ziyâret etmiş ve bu ziyâretler esnâsında yanında oğlu Osman’ı da bulundurmuştur. Altı asır üç kıtada adâletle hüküm süren Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan oğlu Osman Bey’i İslâm terbiyesi ile yetiştiren Ertuğrul Gazî oğluna, evliyâ ve âlimlere önem vermesini nasîhat etmiştir. İnsanlara adâlet ve hilm ile muamele edebilmek için oğluna önce kendi nefsiyle mücâdele etmeyi öğreten Ertuğrul Gazî, adâlet ve Hak yolundan ayrılmamayı öğütlemiştir. Osmanlı’nın mânevî mimârı olarak kabul edilen Şeyh Edebâli Hazretleri ile her zaman yakın ilişkiler içinde bulunan Ertuğrul Gazî, oğluna da bu mânevî kapıdan ayrılmamayı vasiyet etmiştir.

Osmanlı târihçilerinden Hoca Saadettin Efendi, Tacü’t Teravih isimli eserinde, Ertuğrul Gazî’nin Şeyh Edebâli’ye büyük bir hürmet beslediğini ve onun sohbetlerine iştirak ettiğini yazar. Ertuğrul Gazî’nin, Şeyh Edebâli’nin fikir ve tecrübelerinden istifâde edip, duâsına tâlip olduğunu, ârif ve âlim zatlara karşı dâima hürmetkâr davranan, dînine bağlı bir devlet adamı olduğunu kaydeder.

Elli sene beylik yapan Ertuğrul Gazî, kimsesizleri giydirip donatan, dul kadınlara, fakirlere, düşkünlere dâima yardım eden bir gönül eridir. Cömert, şefkatli, âdil, sabırlı ve fazîletli bir insan olan Ertuğrul Gazî, bu meziyetleri ve devlet adamlığı ile kendinden sonraki liderlere örnek olmuştur.

Ertuğrul Gazî, oğlu Osman Gazî’ye küçük bir beylik, tecrübeli kumandanlar ve iyi bir nam bırakmıştır. O, hayâtını milletine adamış büyük bir devlet adamı ve gönül sultânıdır. Bütün ömrü, boyunun idâresini eline aldığı günden îtibâren dâima göç ve mücâdele içinde geçmiştir. İslâm’ın adâleti, âlim ve velîlerin duâ ve nasîhatleriyle, dünyâya ilim ve medeniyet yayan bir devletin temellerini Allah ve Muhammed aşkıyla atan Ertuğrul Gazî, her adımında Kur’an ve sünneti rehber edinmiştir. O, İslâm’ın nûruyla aydınlanan gönlünde dâima Hakk’ın sevgisiyle yaşamıştır.

Bu dünyâda bir nesneye yanar içim, göynür özüm

Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi

                                                                Yûnus Emre

Allah ve Resûlü’nün aşk-ı muhabbetliyle dolu uzun bir ömür sürmüş; Hakk’ın yolunda nefsine yiğitçe kılıç çekip, Kur’an ve sünnet yolunda Allah’a kul olmuş bir gönül sultânıdır Ertuğrul Gazî (k.s)…

Yazan: Nevin Şahin

http://www.ankaramasasi.com/haber/690144/anadolunun-manevi-mimarlari-ertugrul-gaz
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.