Anadolu’nun manevi mimarları: İsâ Mecdüddin Akhisârî (Saruhânî) Hazretleri

Müslümanların her yıl heyecanla beklediği Ramazan Ayı’nın gelmesiyle birlikte, İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin yirmi ikinci bölümünde İsâ Mecdüddin Akhisârî (saruhânî) Hazretleri'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
13 Nisan 2021, Salı - 09:40
Anadolu’nun manevi mimarları: İsâ Mecdüddin Akhisârî (Saruhânî) Hazretleri

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin yirmi ikinci bölümü sizlerle...

ÎSÂ MECDÜDDİN AKHİSÂRÎ (SARUHÂNÎ) HAZRETLERİ

Ben bîçâre yüzü kara

Hazretine nice vara

Meğer ki çalabım bana

Nasuhleyin tövbe vere

Allah desem âr olmaya

Mü’min gönlü dâr olmaya

Allah diyen âşıklara

Senden özge yâr olmaya

Kalbi Allah ve Resûlü’nün sevgisiyle hemdem olmuş, bütün gönül darlıklarını Allah aşkıyla geniş kılmış bir gönül sultânıdır Mecdüddin Îsâ Hazretleri (k.s)…

O, Kur’an ve sünnet ile sâbit bir hayat yaşamış, ilim ve kültür hayâtımıza yüksek ahlâkı ile hizmet etmiş büyük bir âlim ve Allah dostudur. Osmanlı Devleti’nin pâdişâhı Fâtih Sultan Mehmed Han Hazretlerinin, çağ kapatıp çağ açan fethinden on sene önce dünyâya gelen Mecdüddin Îsâ Hazretleri, bu fetihle Anadolu’nun ilim ve kültür yuvası olmasına büyük hizmet etmiş bir gönül eridir. Seksen yılı aşkın süren ömrü boyunca ilmin peşinden koşmuş, Allah’a iyi bir kul olmanın ötesinde bir gâye edinmemiştir. Osmanlı’nın ilim ve medeniyet çağını yaşadığı bir dönemde, talebeleriyle İslâm dînine hizmet etmiştir.

İsâ Mecdüddin Akhisârî (Saruhânî) Hazretleri'nin hayatı

Büyük gönül sultânı Şeyh Mecdüddin Îsâ Hazretleri, 1447 senesinde Manisa’nın Akhisar kasabasında dünyâya gelir. Tam adı Şeyh Îsâ Mecdüddin Akhisârî Saruhânî veya Mecdüddin Îsâ-yı Saruhânî’dir. Osmanlı zamânında Manisa’nın Saruhan adıyla anılması sebebiyle kendisine Saruhanlı anlamında, Saruhânî lakabı verilmiştir. Anadolu’da yetişen en önemli âlim ve bilginlerden Mecdüddin Îsâ Hazretlerinin babası Sücâ Halîfe, dedesi ise Taşgûn Efendi diye meşhur olmuştur. Saruhan Bey’in Akhisar’ı fethinden sonra buraya yerleşen ve Taşgunoğulları nâmıyla bilinen bir Türk âilesidir.

Mecdüddin Îsâ Hazretleri ilk ilim ve terbiyesini babasından alır. Keskin zekâsı ve güçlü hâfızası babasının dikkatinden kaçmaz. Üç yaşında sûreleri ezberlemeye başlamasıyla hâfızlık yolu açılır ve yedi yaşında Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyerek hâfız olur. İlim ve irfan yolunda ilerleme isteği henüz çocuk yaşlarında düşmüştür gönlüne… İlk tahsilini Akhisar’da; önce babasından, sonra vilayetin önde gelen hocalarından almaya başlayan Mecdüddin Îsâ Hazretleri, ardından dönemin en önemli ilim merkezlerinden biri olan Bursa’ya giderek medrese tahsili görmeye başlar. Hadis, Kelâm, Fıkıh, Tefsir gibi ilimlerin yanı sıra fennî ilimlerde de tahsil gören Mecdüddin Îsâ Hazretleri, 24 yaşında medrese tahsilini tamamlayarak icâzetnâmesini alır.

Tahsilini tamamlamasının ardından Akhisar’a dönen Mecdüddin Îsâ Hazretlerinin gönlünde tasavvuf ilmi vardır. İlâhî aşkın ateşiyle yanan gönlü, coşkun bir ırmak gibi Allah sevgisiyle dolup taşmış bir hâlde, kendisine mürşid aramaya koyulur. O, bâtınî ilimlerde ilerlemek, tasavvuf yolunun edep ve erkânını en iyi şekilde öğrenmek istemektedir. Bunun için de Bayrâmiyye tarîkatının büyüklerinden Cârullah Efendi oğlu Muhammed Çelebi’ye mürid olur.

Muhammed Çelebi’nin yanında bir buçuk yıl kalan Mecdüddin Îsâ Hazretleri tasavvufî terbiyesini Bayrâmiyye tarîkatının inceliklerini öğrenerek alır. Muhammed Çelebi’nin rahle-i tedrîsinde geçirdiği bir buçuk yılın, altı ayı halvette geçer. Buradaki terbiyesini tamamladıktan sonra mürşidi Muhammed Çelebi, müridine icâzetnâme vererek, kendi hırkasını ve tâcını giydirir. Muhammed Çelebi talebelerinden on kişiyi de Mecdüddin Îsâ Hazretleriyle berâber Akhisar’a gönderir.

Genç yaşına rağmen kısa sürede sohbet ve vaazlarıyla halkın sevgisini kazanır

Mürşidinin icâzetiyle memleketi Akhisar’a dönen Mecdüddin Îsâ Hazretleri talebe yetiştirmeye başlar. Genç yaşına rağmen kısa sürede sohbet ve vaazlarıyla halkın sevgisini kazanır. Fakat Mecdüddin Îsâ Hazretleri tasavvuf eğitimini yeterli görmez ve Bayrâmiyye tarîkatının büyüklerinden Eşrefzâde Hazretlerine mürid olmak ister. Eşrefzâde, kalbi ilahî aşk ateşiyle yanan Mecdüddin Îsâ’ya, Kayseri’deki Şeyh Kâsım Efendi’ye giderek tasavvuf tahsiline onun yanında devâm etmesini söyler.

Mecdüddin Îsâ Hazretleri, aldığı terbiye gereği, kendisine Bayrâmiyye yolunda ilk terbiyeyi veren hocası Muhammed Çelebi’ye giderek Eşrefzâde Hazretleri ile aralarında geçen konuşmayı anlatır. Tasavvufî ilmi ve kemâlâtının eksik olduğunu düşünen Mecdüddin Îsâ Hazretlerine Hocası Muhammed Çelebi’nin verdiği cevap, yüksek tevâzû örneğidir;

“Bizde dahî noksan var. Zîrâ biz sizi erdiğimiz yere kadar erdirmiş idik. Şimdi varın gidin Eşrefzâde’nin buyurduğu azîze yetişin, siz tekmil ettikten sonra bize gelin. Biz dahî noksanımız ne miktardır bilelim, varâlim hizmetlerinde olâlim.” der.

Mecdüddin Îsâ Hazretleri bu cevapla hocasından aldığı izin üzerine, kendisiyle helâlleşir ve yanına aldığı yedi talebesiyle birlikte Şeyh Kâsım Hazretlerine mürîd olmak niyetiyle Kayseri’ye doğru yola çıkar.

Bayrâmiyye tarîkatının büyüklerinden Şeyh Kâsım Hazretleri, Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretlerinin talebesi, İstanbul’un mânevî fâtihi kabul edilen Akşemseddin Hazretlerinin yetiştirdiği, değerli âlimlerden Seyyid İbrâhim Tennûrî’nin oğludur. Yedi dervişi ile Aksihar’dan Kayseri’ye giden Mecdüddin Îsâ Hazretleri Şeyh Kâsım Hazretlerine durumunu anlatarak, kendisine mürîd olmak istediğini söyler. Şeyh Kasım Hazretleri gönlü Hak aşkı ile dolu bu talebeye gönül kapılarını ardına kadar açar. Mecdüddin Îsâ Hazretleri Bayrâmiyye tarîkatının esaslarına göre bir ilim ve terbiye alır. Bâtıni ilimlerde aldığı derslerin yanı sıra en önemli eğitimi halvet olur. Gönlünde Allah ve Muhammed aşkı öylesine derindir ki, kısa sürede aşk ve gayretle büyük yol alır.

1477 senesinde talebesinin yetiştiği kanaatine varan mürşidi Şeyh Kâsım Hazretleri, kendisine bir şemle, bir kemer kuşak, bir seccâde, bir âlem ve bir çerağ ile birlikte icâzetnâmesini verir. Artık Mecdüddin Îsâ Hazretlerinin halkı irşad etme zamânıdır.

Kayseri’ye yedi dervişiyle berâber giden Mecdüddin Îsâ Hazretlerine, Şeyhi Kasım Hazretleri üç talebe daha emânet eder. Büyük gönül sultânı, hocasının duâsıyla dervişlerini de alarak memleketi Akhisar’a doğru yola çıkar. Mecdüddin Îsâ Hazretleri, gönlü ilâhî aşk ateşiyle sarıp sarmalanmış, gönül dilinde Hak’tan gayrısı yanmış kül olmuş bir halde döner Akhisar’a...

Estağfirullah sırren ve çehren

Estağfirullah çoktur günâhım

Estağfirullah kavlen ve fiilen

Velhamdülillah sensin penâhım

Gönül evi Kur’an ve sünnet ile nurlanmış olan Mecdüddin Îsâ Hazretleri, memleketi Akhisar’da talebe yetiştirmeye, vaaz ve sohbetleriyle halkı irşad etmeye başlar. İlim tahsili süresince evlenmeyen Mecdüddin Îsâ Hazretleri bir süre sonra Muhsine Ana adında irfan sâhibi bir hanım ile evlenir. Muhsine Ana ile evliliğinden bir oğlu dünyâya gelir ve İsmini Hızır koyarlar. On yıl Muhsine Ana ile evli kalan Mecdüddin Îsâ Hazretlerinin eşi on sene sonra Hakk’a yürür. Muhsine Ana’nın vefâtından sonra, Meryem adında ilim, irfan sâhibi bir hanım ile evlenir. Bu evliliğinden de Abdi, Fethi ve İlyas ismini verdikleri üç oğlu dünyâya gelir. Oğullarından ikisi Mecdüddin Îsâ Hazretleri hayattayken Hakk’a yürür. Evlât acısı karşısında Hakk’a şikâyetsiz teslim olan Mecdüddin Îsâ Hazretlerinin sadece bir oğlu hayatta kalır. Yetiştirdiği değerli talebelerden biri de “İbn Îsâ” ismiyle meşhur olan oğlu İlyas Saruhânî’dir.

İsâ Mecdüddin Akhisârî (Saruhânî) Hazretleri'nin hac yolculuğu

Akhisar’da talebe yetiştirip, vaaz ve sohbetleriyle halkın aydınlanması için hizmet eden Mecdüddin Îsâ Hazretleri bâzı talebeleriyle berâber uzun ve zorlu bir Hac yolculuğuna başlar. Mürşidi Şeyh Kâsım Hazretlerinin Kudüs’de olması sebebiyle önce Halep ve Şam’a uğrayarak daha sonra Kudüs’e gider. Burada şeyhiyle görüşen ve ziyâretler yapan Mecdüddin Îsâ Hazretleri Mısır üzerinden Mekke’ye ulaşır. Hac fârizâsını yerine getirdikten sonra dervişleriyle berâber, Medine’den Mısır’a, Mısır’dan da İskenderiye’ye gider. İskenderiye iskelesinden gemiyle Antalya’ya ulaşan Mecdüddin Îsâ Hazretleri o sıralarda vukû bulan bir savaş sebebiyle, Antalya kalesinde altmış üç gün kaldıktan sonra Akhisar’a hareket eder. Nihâyet uzun bir yolculuğun ardından Mecdüddin Îsâ Hazretleri Akhisar’dadır. Müridleri ve Akhisarlılar tarafından özlemle karşılanan büyük gönül sultânı irşâda devam eder.

Mecdüddin Îsâ Hazretleri, halkın her türlü derdini dinleyen, maddî ve mânevî olarak herkese yardım etmeye çalışan, merhamet sâhibi, cömert bir Hak âşığıdır. Hayâtını Kur’an ve sünnet yoluna adamış, Halka hizmeti Hakk’a hizmet saymış bu büyük âlim, talebelerine ilim tahsiliyle berâber irfan sâhibi olmayı da öğretmiş ve eğitim verebilmek için de bizzat kendisi uzun yolculuklara çıkmıştır.

Trakya bölgesine giderek vaaz ve sohbetlerde bulunan Mecdüddin Îsâ Hazretleri, buradan Gelibolu’ya geçer. Ardından da Malkara’da bulunan ve kendisinden zâhirî ilim öğrendiği hocasını hasta yatağında ziyâret eder. Bu ziyâreti sırasında Hakk’a yürüyen Hocasını defin ettikten sonra Bergama’ya, oradan da Akhisar’a döner. Talebeleri ve sevenleriyle hasret giderdikten sonra ilerlemiş yaşına rağmen yine yolculuğa çıkar. Zîrâ o yıllarda âlimler ilim merkezlerinde buluşup hasbihâl ediyor; vaaz ve sohbetleriyle halka, Hakk’a giden yolu anlatıyordur. 1514 senesinde Aydın’a doğru yola çıkar. Nazilli, Kestel, Menteşe ve Çine’yi geçerek bu yollar boyunca vaaz ve sohbetlerde bulunur. En son geldiği Aydın’ın Köşk kasabasına yerleşerek on yıla yakın bir zaman burada kalıp talebe yetiştirir.

Mecdüddin Îsâ Hazretleri Anadolu’daki sohbetlerinin yanı sıra; İran, Musul, Bağdat, Halep ve Şam’a kadar birçok önemli ilim merkezini ziyâret edip halkı irşad eder. Hemedan’da, zamânın tasavvuf büyüklerinden olan Muhammed Bedahşânî’yi de ziyâret ederek sohbetlerine katılır. Bedahşânî kendisini Bağdat’ta Dicle kenarında yaşayan “Baba Hamdi” isminde bir dostuna göndererek onun Cifr ilmini öğrenmesini ister. Bağdat’a yakın bir köye ulaşınca, hummâ hastalığına yakalanan Mecdüddin Îsâ Hazretleri bu köyde yirmi gün kadar hasta yatar. Baba Hamdi’den Cifr ilmini öğrendikten sonrada Halep yoluyla Bursa’ya döner.

İsâ Mecdüddin Akhisârî (Saruhânî) Hazretleri'nin vefatı

Henüz yedi yaşındayken ezberlediği Kur’ân-ı Kerîm’in hakîkatine erişmek için bütün ömrünü ilim ve irfan öğrenmeye adamış olan Mecdüddin Îsâ Hazretleri son nefesine kadar da ilim öğrenmeye devam etmiştir. 80 seneyi aşan ömrü boyunca nice talebe yetiştirmiş, elinde diplomaları olmasına rağmen ilmin peşinde koşmuş ve 1530 senesinde bir Perşembe günü zevâl vaktinde 83 yaşında Hakk’a yürümüştür. Anadolu’nun dört bir yanından gelen talebeleri cenâzesine akın etmiş; Akhisarlılar gözü yaşlı, gönlü buruk kalmıştır. Talebesi ve oğlu İlyas Çelebi biricik babasını kendi eliyle yıkayıp, vasiyeti üzerine Akhisar’daki evine defnetmiştir.

Mecdüddin Îsâ Hazretlerinin türbesi Hakk’a yürümesinden üç sene sonra inşâ edilir. Manisa’nın Akhisar ilçesinde, adını verdiği Şeyh Îsâ Mahallesi’nde bulunan bu türbe 16. Yüzyılda yapılmış, kesme taştan olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Türbeyi içine alan Şeyh Îsâ Câmii ise 20. Yüzyılda yapılmıştır. Beş asırdır türbesi Hak âşıkları tarafından ziyâret edilmeye devam etmektedir.

Halka hizmeti Hakk’a hizmet gören Mecddüddin Îsâ Hazretleri tüm mahlûkata şefkât ve ibret nazarıyla bakmış, insanlara ömrü boyunca Kur’an ve sünnet yolunu anlatmıştır. Hoşgörü, merhamet ve sevgi dilini kullanan Mecdüddin Îsâ Hazretleri, Allah ve Resulünün aşkı ateşiyle cân bulmuştur. İslam dîninin yayılması ve doğru öğrenilmesi için diyâr diyâr dolaşarak binlerce gönle girmiştir.

İsâ Mecdüddin Akhisârî (Saruhânî) Hazretleri'nin eserleri

Yazılı bir eser bırakmayan Mecdüddin Îsâ Hazretlerinin dervişlerinin her biri kıymetli bir eser niteliğindedir. Baba Ahmed Mağribî, oğlu İlyas Çelebi, Hacı Bâlî, Seyikli Abdi Efendi gibi nice değerli âlim ve bilgin yetiştirmiştir. Mecdüddin Îsâ Hazretlerinin Hakk’a yürümesinden sonra sevenleri ve müridleri, oğlu ve talebesi olan İbn Îsâ’dan hocalarının hayâtını anlatan bir eser yazmasını isterler. Bunun üzerine İbn Îsâ babasının hayâtını ve yaşadıklarını anlatan bir menakıbnâme yazar. Bu eserin adı, Menâkıb-ı Şeyh Mecdüddin ve Âdâb-ı Sâlikîn olarak konulmuştur. “İbn Îsâ” ismiyle meşhur olan oğlu İlyas Saruhânî’nin yazdığı bu eser, Doç Dr. Ramazan Muslu ve Yrd. Doç. Dr. Sezai Küçük tarafından yapılan kapsamlı bir çalışmayla kültür hayâtımıza kazandırılmıştır.

Mecdüddin Îsâ Hazretleri hem dünyâ hem de âhiret hayâtını önemsemiş, dünyâ hayâtının âhiret hayâtına hizmet etmesi gerektiğini öğretmiştir. Meşhur vasiyetnâmesindeki nasîhatler günümüzde de Hak yolcularına yol gösterir niteliktedir:

“Evvel öğüdüm size bu olsun ki namazı elden ve zikri dilden düşürmeyin. Beni sevenler ve benim yolum üzerine olanlar, mansıp(nasîb) merâtip(mertebe) gözlemesinler. Bir kimsenin ayıbını görürlerse, yüzüne vurmasınlar. Haramlardan ellerini ve yalanlardan dillerini ve kötü yerlerden yollarını kessinler. Benim evlâdım, ilim tahsil ederken sanat(zanaât) öğrensinler. Hiç zanaâtsiz olmasınlar. Zanaâti olmayanların dünyâda zillet çekmeleri eksik değildir. Zanâatsizlik kişiyi nâmerde muhtaç eyler. Hür iken kul eyler. Benim evlâdım öğrenmekten utanmasınlar. Benim dervişlerim zikredip yâhut Kur’an okuyup yâhut yetmiş veya mâni varsa yedi defa salâvât getirip “Sevâbını geçmişlerime bağışladım” dedikten sonra uyusunlar. Benim evlâdım da böyle eyleye. Kendilerinin geçmişleri de dünyâ ve âhirette Allah tarafından rahmetler, rahatlar ve rahatlıklar bulalar.”

Hiç ölmeyecek gibi âhirete, yarın ölecekmiş gibi dünyâya çalışan Mecdüddin Îsâ Hazretleri, kanaât ve sabır ehli olarak yaşamış ve gönül ferahlığı isteyene de Hak’tan halka şikâyet etmemeyi nasîhat etmiştir. O, ilâhî aşkın ateşine tutulmuş, Allah (c.c) ve Resûlü’nün (s.a.v) nurlu yolunda kul olmuştur.

Sultânımız sübhânımız

Can bedenden ayrılacak

Rahmetindendir cânımız

Ayırma dost îmânımız

Rahmetten ümîdi kesmeyip, aşk ile vuslatı beklemiş, ölmeden önce ölüp, Hakk’ın dîvânında kul olmuş bir gönül sultânıdır Mecdüddin Îsâ Hazretleri (k.s)…

Yazan: Nevin Şahin

http://www.ankaramasasi.com/haber/690145/anadolunun-manevi-mimarlari-is-mecduddin-akhisr-saruhn-hazretleri
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.