Anadolu’nun manevi mimarları: Sadreddin Konevî Hazretleri

Müslümanların her yıl heyecanla beklediği Ramazan Ayı’nın gelmesiyle birlikte, İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin 23. bölümünde Sadreddin Konevî Hazretleri'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
15 Nisan 2021, Perşembe - 09:20
Anadolu’nun manevi mimarları: Sadreddin Konevî Hazretleri

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin 23. bölümü sizlerle...

SADREDDİN KONEVÎ HAZRETLERİ

Gönlümde nice aşk acıları var,

Ah! Gönlümde nice nice aşk acıları var.

Ruhumda nice aşk coşkuları var,

Nice sevinçler nice coşkular.

Aklımdaki gecelerin karanlığını delerek

Vedâ Tepesi’nden doğan “Dolunay” yerleşti ruhuma.

Alev alev yanıyor kalbim, yakıp yok edici o dolunayın ateşiyle.

Ey misk-ü amber kokusu!

Ey “Dolunay”

Ey kızgın çöllerdeki serin ve yemyeşil dal!

Ne güzel bir koku bu, kokudan öte

Ne güzel bir nur bu, nurdan öte

Ne serin bir gölge bu, bir dalın gölgesinden öte. (İbnü’l-Arabî)

Allah ve Peygamber aşk-ı ateşiyle, ta gönül telinde o misk-ü amber kokusunu duymuş, ömrünü Ku’ran ve sünnet nûru ile gölgelemiş bir gönül sultânıdır Sadreddin Konevî Hazretleri (k.s)…

On üçüncü yüzyılın en önemli âlim ve velîlerinden Sadreddin Konevî Hazretleri, hayâtını Allah yolunda ilme adamış, birbirinden kıymetli eserler kaleme almış, nice değerli ilim insanı yetiştirmiştir. Sadreddin Konevî’nin âlim ve bilgin bir âilenin çocuğu olması, iyi bir eğitim alması, kendisini, Anadolu Selçuklu döneminde de fikrine müracaat edilen çok önemli bir bilgin yapmıştır. Zîra o yıllarda Anadolu’nun Moğol istîlâları sebebiyle yaşadığı acı ve siyâsî hareketlilik sırasında, sulh için verilen mücâdelede Sadreddin Konevî Hazretlerinin payı yüksektir. O yaşamı boyunca her alanda öğrendiği, tecrübe ettiği ilminin zekâtını vermiş bir gönül sultânıdır…

Sadreddin Konevî Hazretleri doğum yılı ve yeri

13. yüzyıl’da Anadolu’da en önemli ilim ve fikir insanlarından biri olan Sadreddin Konevî Hazretleri 1208 yılında Malatya’da doğar. Asıl adı Ebü’l Me’ali Muhammed bin İshak olan Sadreddin Konevî’nin Konya’ya yerleştiği ve burada meşhur olduğu için Konevîismiyle anılmıştır. Babası Mecdüddin İshak Efendi büyük bir âlim ve üst düzey bir devlet memurudur. Aslen Endülüslü olan Mecdüddin İshak Efendi, oradan Anadolu’ya göçmüş ve geldikten sonra da Türkiye Selçukluları döneminin meşhur sultanlarına hocalık yapmıştır.

Sarayla yakın teması olan İshak Efendi, 1221 senesinde Sadreddin Konevî Hazretleri henüz beş yaşındayken Hakk’a yürür. Sadreddin Konevî, baba ocağında zaten ilim ve terbiye almaya başlamıştır. Zîra annesi Gevher Hanım, ilim ve irfan sâhibi bir kadındır. Oğlunun tahsiline eşinin vefâtından sonrada büyük özen gösteren Gevher Hanım’a dönemin en önemli âlimlerinden İbnü’l Arabî tâlip olur, Gevher Hanım’ın müspet cevâbı üzerine evlenirler. Bundan sonra İbnü’l Arabî Hazretleri, Sadreddin Konevî’nin hem mânevî babası hem de hocası olur. Zîra Sadreddin KonevîH azretleri, eserlerinde, ilim ve mânevîyatta geldiği makamda kendisine en önemli rehberin Muhyiddin-i Arabî Hazretleri olduğunu anlatmıştır.

Sadreddin Konevî Hazretleri'nin hayatı

Sekiz asırdan bu yana tüm dünyânın eserlerini ilgiyle incelediği ve birçok kişinin Müslüman olmasına vesîle olan Muhyiddin-i Arabî Hazretleri, Sadreddin Konevî’nin keskin zekâsı, muhakeme yeteneği ve ahlâkının farkındadır. Bu sebeple terbiyesine özel ilgi gösterir. Birçok eserden istifâde etmesini sağlamakla berâber, fennî ve dînî tahsilini tamamlaması içinde her zaman bir yol gösteren olur. Muhyiddin-i Arabî, üvey oğlu ve talebesi Sadreddin Konevî’nin, ilmin merkezi sayılan şehirlerde en meşhur âlimlerden dersler almasını da sağlar.

21 yaşından sonra Malatya’dan Suriye’ye giden Sadreddin Konevî Hazretlerinin buradaki hayâtı da yine ilim tahsil etmekle geçer. O bölgenin ünlü âlimlerinden dersler alır. Üvey babası ve aynı zamanda hocası İbnü’l Arabî de bir süre sonra Şam’a gelir ve Konevî Hazretleri tahsilini yine İbnü’l Arabî kontrolünde devam ettirir.

Sadreddin Konevî Hazretlerinin hocaları arasında dönemin en önemli bilginleri, İbn-i Şebin, Muhyiddin Dımaşkî, Şeyh İzzeddin, Muhammed bin İbrâhim es Silefi el İsfehânî gibi isimler vardır.Konevî Hazretleri, hocaları arasında Muhyiddin Arabî Hazretlerinden sonra en çok Evhadüddin Kirmânî’den feyz alır. 1233 yılında Arabî Hazretlerinden izin alarak Evhadüddin Kirmânî ile birlikte Mısır’a gider. Mısır dönüşü Kirmânî Bağdat’a, Konevî ise Şam’a dönerek burada dersler vermeye başlar. Kendisine henüz çocuk yaşta kol kanat geren biricik hocası ve babası Muhyiddin Arabî Hazretleri 1239 yılında Şam’da Hakk’a yürür. Derin bir üzüntü yaşayan Sadreddin Konevî Hazretlerine bu zor zamanda hocası Evhadüddîn Kirmânî Hazretleri destek olur. Bir taraftan hocalık yapan diğer taraftan da talebeliği hiçbir zaman bırakmayan Sadreddin Konevî Hazretleri 1245 senesinde Konya’ya hicret etmeye karar verir.

Sadreddin Konevî Hazretleri, Konya’ya geldikten kısa bir süre sonra Meram Çeşme Kapı’daki konakta müderrisliğe başlar. Hitâbetiyle, bilgisi, hâli ve tavrıyla Konyalılar tarafından çok sevilir. Sadreddin Konevî bu hicrette dönemin en önemli ilim ve kültür merkezlerinden Konya’ya diplomat olan babası Mecdüddin İshak Efendi, Muhyiddin Arabî ve daha birçok değerli âlim ve bilginin el yazması kitaplarını getirir. Konak’ta özel bir kütüphâne oluşturur.

Moğollar tarafından Bağdat kütüphânelerinin yakılıp yıkılması Sadreddin Konevî Hazretlerini öyle derinden üzer ki, yaşamı boyunca kalem ehli âlim ve bilginlerin kitaplarının kütüphânelerde korunması için özel bir çaba harcar. Konya’da bir taraftan dersler veren diğer taraftan da eserler kaleme alan Sadreddin Konevî Hazretleri, ömrünü ilim, irfan, tevekkül ve tefekkür üzerine yaşar. Talebelerine her zaman sabır ve aşk içinde olmayı nasîhat eden Sadreddin Konevî Hazretleri maalesef evlât acısıyla tanışır.

İşte bu acı dolu günlerde Sadreddin Konevî’nin, sohbet ve ilgisi ile teselli bulduğu, yanında derin nefesler aldığı bir dost vardır Konya’da, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri… Bu iki gönül sultânının birbirlerine olan derin hürmet ve muhabbetlerini anlamak için Hz. Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled Hazretlerinin aktardığı şu nezâket dolu hâdiseye bakmak gerekir:

Bir gün büyük bir ilim meclisi kurulur ve Konya'nın büyükleri orada toplanır. Sadreddin Konevî Hazretleri de orada bir seccâde üzerinde oturmaktadır. Hazreti Mevlânâ içeri girince ona seccâdeye oturmasını teklif eder. Bunun üzerine Mevlânâ; "Sizin seccâdenize oturursam, kıyâmette bunun hesâbını nasıl verebilirim?" der. Sadreddin Konevî Hazretleri de; "Senin oturmada fayda görmediğin seccâde bize de yaramaz." deyip, seccâdeyi oradan kaldırır.

Kur’an ve sünnete sıkı sıkı bağlı, Allah ve Muhammed aşk-ı ateşiyle dolu bu iki dost yıllarca birbirlerini, medreselerini ziyâret etmiş ve ömürlerinin son demine kadar bu dostluğu aynı zarâfet içinde sürdürmüşlerdir. Zîra Hz. Mevlânâ Hakk’a yürüdüğünde cenâze namazını Sadreddin Konevî Hazretlerinin kıldırmasını ister. Lâkin Sadreddin Konevî Hazretleri, tam Allahûekber diyerek kamet getirecekken bir anda biricik dostunun cenâze namazında düşüp bayılır. Kendisine hasta yatağında, şifâ dilediği vakit Hz. Mevlânâ, “Rabbime gitmemi istemiyor musun?” diye sitem ettiğinde gözyaşları içinde dostu ile helalleşen Sadreddin Konevî Hazretlerini, bu ayrılık derinden üzer.

13. yüzyılda, Konya’ya değerli hizmetlerde bulunan Sadreddin Konevî Hazretleri, bir taraftan talebe yetiştirir, diğer taraftan da hocası Muhyiddin Arabî’nin eserleri üzerine çalışmalar yapar. Ekberiye geleneğinin kurucusu ve temsilcisi kabul edilen Sadreddin Konevî Hazretleri, “Şeyh-ul Kebir” diye de anılır.

Sadreddin Konevî Hazretleri'nin vasiyeti

İlim ve irfanla geçen 66 senenin ardından Sadreddin Konevî Hazretlerinin vuslat zamânı yaklaşmıştır. Bunu hisseden büyük velî, tüm dervişlerini etrâfına toplayarak, uzun ve anlamlı bir vasiyet bırakır. İnsana kul olduğunu hatırlatan, teslimiyet ve aşk ile dolu, yüksek ahlak ve cömertlikle bezenmiş bir gönülden seslenen, birbirinden mânâlı sözler içeren vasiyet şöyledir:

"Rabbime hamd eder, Resûlullah Efendimize salât ü selâm ederim. Ben yakînen inanıyorum ki, cennet ve cehennem haktır. Amellerin tartılacağı mizan haktır, doğrudur. Ben bu inançla yaşadım ve bu îmanla vefat ediyorum. Sevdiklerim ve talebelerim vefâtımın ilk gecesinde Allahû Teâlâ’nın beni her türlü azaptan bağışlaması ve kabul etmesi niyetiyle, yetmiş bin kelime-i tevhîd yani “Lâ ilâhe illallah” diyerek tevhid okusunlar. Defnedildiğim gün kadın, erkek, fakir, kimsesiz ve düşkünlere kör ve kötürüm olanlara bin dirhem sadaka dağıtılmasını vasiyet ediyorum. Bekâr olanlarınız Şam'a hicret etmeye çalışsın. Çünkü yakında buralarda bir takım fitneler zuhur edecek ve çoğunuzun rahatı kaçacak ve size söylediğimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Cenâbı Hakk'a havâle ediyor ve O'na bırakıyorum. Dostlarım duâlarında beni hatırlasın ve bana her türlü haklarını helâl etsinler. Benim bıraktığım bilgiler de onlara helâl olsun. Allahû Teâlâ’dan kendim ve sizin için mağfiret diliyorum. Ya Rabbi bana mağfiret et. Şüphesiz sen merhamet edicisin."

Sadreddin Konevî Hazretleri'nin ölümü

Sadreddin Konevî Hazretleri bu vasiyetten kısa bir süre sonra 22 Temmuz 1274 senesinde Konya’da Hakk’a yürür. Sadreddin Konevî Hazretlerinin cenâze merâsimi âdeta insan selidir. Büyük bir kalabalık tarafından kılınan cenâze namazında, dervişleri, sevenleri, Konyalılar gözyaşları içinde kalır.

Sadreddin Konevî Hazretleri'nin türbesi

Sadreddin KonevîHazretlerini vasiyeti üzerine kabrinin üzeri kapatılmayarak açık bırakılır. 1899 senesinde, kendisine derin bir muhabbet besleyen Osmanlı Sultânı İkinci Abdülhamid, şahsi parasıyla, Sadreddin Konevî Hazretlerinin câmi ve türbesini restore eder.

Sadreddin Konevî Hazretleri'nin eserleri


Sadreddin Konevî Hazretleri geride birçok eser ve talebe bırakmıştır. Eserlerine şerhler yazılmış, İslâm ve tasavvuf dünyâsı her zaman eserlerinden faydalanmıştır. Sadreddin Konevî, tefsirden hâdise kadar eserler vermiş ve günümüze kadar Selçuklu ve Osmanlıyı derinden etkilemiş bir şahsiyettir. Konevî Hazretlerinin vasiyeti üzerine halîfelerinden pek çoğu uzak şehirlere gitmiş ve buralardaki medreselerde talebe yetiştirmişlerdir. Sadreddin Konevî Hazretlerinin hem Konya’ya hem de Anadolu’ya büyük katkısı olmuştur. Özellikle Anadolu’nun fikrî yapılanmasında büyük rolü vardır.

13 yüzyıla değer katan bir isim olan Sadreddin Konevî Hazretlerinin Konya’daki türbesi sekiz asırdır muhipleri tarafından ziyâret edilmektedir. Vasiyeti üzerine Hakk’a yürümesinden sonra bugünkü türbesi yaptırılmış ve yine isteği üzerine kabri hep açık bırakılmıştır. Manzumedeki diğer yapılarda bu yıllarda yapılmıştır. Manzume içerisinde, zâviye, mescit, kütüphâne, türbe, hazîre ile çeşme ve şadırvan yer almaktadır. Kaynaklarda bu zâviyenin arsasının Sadreddin Konevî’ye hasta bir çocuğu iyileştirdiği için Selçuklu devlet adamı Hocacihan tarafından verildiği belirtilir.

Hem İslam âlemine hem de Selçuklu coğrafyasına büyük hizmetleri bulunmuş olan Sadreddin KonevîHazretleri, Allah için yapılan hizmetlerin bâki kalacağının en güzel örneğidi. Sekiz asırdır, ilmi ve düşünce hayâtından istifâde edilen Sadreddin Konevî yüksek ahlak ve edebiyle, ilâhî aşkın yoluna baş koymuş, bu yola can olanların gönlünde aşk-ı muhabbetle anılmıştır.

Yüzündeki tecelliyattan ve özündeki rahmetten dolayı

Beden perdesine bürünüp de bize öyle gözüken ay yüzlü,

Eğer örtülerini kaldırıp da görünseydi,

Dayanılmaz bir azap olurdu bizim için

İşte bu sebeple nice perdeler gerdi önümüze.

Gökyüzünde değil

Bizim semâlarımızda doğup parlayan bir alacakaranlık güneşidir “O”.

Çöllerde değil

Bizim çorak gönlümüzde yeşeren bir fidandır “O”.

“O” güneşten ayrı düşmek korkularında ve kâbuslarındayım.

Bulutlardan yağan yağmurlarla gözlerimden akan yaşları karıştırıp

Gönlümde yeşeren o fidanı sulamaktayım. (İbnü’l Arabî)

Gönül semâsına vuslatın doğacağı âna kadar sabır çektiren, çorak gönüllerde, sevgiliye akan gözyaşları ile cemâle tâlip fidanlar yeşerten bir gönül sultânıdır Sadreddin KonevîHazretleri (k.s)…

Yazan: Nevin Şahin 

http://www.ankaramasasi.com/haber/693519/anadolunun-manevi-mimarlari-sadreddin-konev-hazretleri
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.