Anadolu’nun manevi mimarları: İbrâhim Şâhidî Dede

Müslümanların her yıl heyecanla beklediği Ramazan Ayı’nın gelmesiyle birlikte, İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin 35. bölümünde İbrâhim Şâhidî Dede'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
09 Mayıs 2021, Pazar - 10:36
Anadolu’nun manevi mimarları: İbrâhim Şâhidî Dede

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin 35. bölümü sizlerle...

İBRÂHİM ŞÂHİDÎ DEDE

Aşk ile viran iden gönlini ma'mûr istemez

Hâtırın mahzûn iden bir lahza mesrûr istemez

Hâk-sâr olup hevâ ile gubâr olan gönül

Hâk-i râh-ı yârdan bir dem özin dûr istemez

Avnî (Fâtih Sultan Mehmed)

Gönlü ilâhî aşkın ateşiyle sürur bulmuş, her dem Yaradan’a kul olup, Hakk’ın nûruyla aydınlanmış bir gönül sultânıdır İbrâhim Şâhidî Dede (k.s)…

O, on altıncı yüzyılın en önemli mutasavvıf ve şâirlerinden biridir. Çocuk yaşta gönlüne düşen Allah aşkı ile yanıp tutuşmuş, ömrünü bu uğurda sarf etmiştir. Kur’an ve sünnet yolundan bir an olsun ayrılmayan İbrâhim Şâhidî, daha küçük yaşlarda Hz. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Allah aşkını dinleyerek büyümüş, ilâhî aşka giden yolda da Hz. Mevlânâ’yı tâkip etmiştir. Kur’ân-ı Kerîm ve hadisleri en iyi şekilde anlamak isteyenlerin Mesnevî okumasını nasîhat eden İbrâhim Şâhidî Dede, Allah yolunda ömrü boyunca Mevlevîlik kapısında hizmet etmiştir. O, riyâdan uzak, Hakk’a yakın bir ömür sürmeyi istemiş, Hakk’ın kapısında kul olmuş, Resûlün kapısında can bulmuştur.

İbrâhim Şâhidî Dede'nin doğum yılı ve yeri

Büyük mutasavvıf ve şâir İbrâhim Şâhidî Dede, 1470 senesinde Muğla’da dünyâya gelir. Asıl adı İbrâhim, mahlası ise Şâhidî’dir. Mevlevî postnişini olduğu için de Dede lakabını almıştır. Babası âlim bir kişi olan Sâlih Hüdâî Efendi, annesi ise İbrâhim Şâhidî’nin Gülşen-i Esrar isimli eserinde kendi tâbiriyle, “Hz. Mevlânâ feyizlerinden sırlarla dolmuş, Hak âşığı” bir kadın olan Sâliha Hanım’dır. Âlim bir anne ve babanın evlâdı olan İbrâhim Şâhidî Dede ilk tahsilini yedi yaşında, Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyerek hâfız olan babası Sâlih Hüdâî Efendi’den alır.

İlk eğitim ve terbiye aldığı kişi olması sebebiyle babası Sâlih Hüdâî Efendi ve dedesinin de ilmî yönünden bahsetmek gerekir. Sâlih Hüdayi Efendi’nin ilim ve irfan sâhibi biri olarak yetişmesini isteyen babası, Hakk’a yürümeden önce oğlunu Muğla’da müderrislik yapan Şeyh Vefâ Hazretlerinin halîfelerinden Seyyid Kemal Hazretlerine emânet eder. Çok küçük yaşlarda yetim kalan Sâlih Hüdâî, babasını haklı çıkararak Seyyid Kemâleddin Hazretlerinin rahle-i tedrîsinden geçerek büyük bir âlim olur. İbrâhim Şâhidî, eserlerinde sıkça ve saygıyla bahsettiği dedesinin ismini vermemekle birlikte, ondan ârif, âlim ve âbid bir kişi olarak bahsederek, gâzî olduğunu, Rumeli'de savaşlara katıldığını belirtir.

İbrâhim Şâhidî Dede’nin aynı zamanda şâir de olan babası Sâlih Hüdâî Hazretleri, ilim öğrenmek için gittiği Acem illerinden dönüşünde Osmanlı pâdişâhı Fâtih Sultan Mehmed tarafından kabul edilir. Seyyid Kemâleddin Efendi’ye büyük muhabbet besleyen Fâtih Sultan Mehmed, Hüdâî'ye, tanışmaktan müşerref olduğunu, bereketli sohbetlerin­den istifâde ettiğini söyleyip hatırını ve arzusunu sorar. Hüdâî’de Muğla'da Seyyid Kemâleddin Hazretlerinin bugün medfun olduğu Türbe-i Şerîf'in kendilerine zâviye olarak verilmesini ricâ eder. İlim ve bilginin kıymetini çok iyi bilen Fâtih Sultan Mehmed, Sâlih Hüdâî’nin bu arzusunu yerine getirerek, bugün Muğla’daki Şâhidî Câmii’ni de içine alan ve Muğla Mevlevîhânesi olarak yüzyıllarca hizmet veren bu yeri kendilerine hediye eder.

Pâdişâhın hediyeleriyle Muğla’ya dönen Sâlih Hüdâî Efendi, ömrünün sonuna kadar Seyyid Kemal Zâviyesinde talebe yetiştirir. O talebelerden biri de oğlu İbrâhim Şâhidî Dede’dir. İbrâhim Şâhidî’nin üstad ve kültür sâhibi olarak tanımladığı babası oğluna, Kur’an, Tefsir, Siyer gibi ilimlerin yanı sıra çok iyi derecede Arapça ve Farsça öğretir.

İbrâhim Şâhidî, on yaşına geldiğinde babası Sâlih Hüdâî Efendi, maalesef bölgede baş gösteren ve birçok kişinin hayâtını kaybetmesine sebep olan vebâ hastalığı sebebiyle 1480 senesinde Hakk’a yürür. Sâlih Hüdâî, zâviyenin hazîresinde medfun olan hocası Seyyid Kemâleddin Hazretlerinin ayakucuna defnedilir.

Çağın, tedâvide çaresiz kaldığı vebâ hastalığı, İbrâhim Şâhidî Dede’nin babasının ardından, aynı günde ikisi kız biri erkek, üç kardeşinin de vefâtına sebep olur. İbrâhim Şâhidî, keder ve üzüntü içinde babası gibi çocuk yaşta yetim kalır. Hayatta kalan tek kardeşi ise Afyon’da Emîr Âdil’e hocalık yaptığı sırada genç yaşında Hakk’a yürüyecektir…

İbrâhim Şâhidî, babasının Hakk’a yürümesinin ardından hocasız kalmıştır. İlim öğrenmekte son derece hevesli ve kâbiliyet sâhibi olan İbrâhim Şâhidî, annesi izin vermediği için tahsiline Muğla’da devam eder. Bu arada manzum eserler okur, şiirler yazar. Babası Sâlih Hüdâî’nin ipekçi bir arkadaşının yanında çıraklık yapmasını vasiyet etmesi sebebiyle de bir taraftan burada çalışmaya başlar. 19 yaşına gelinceye kadar Muğla’da kendi imkânları dâhilinde ilim öğrenmeye devam eden Şâhidî, babasının öğrettiği yirmi âyeti her sabah yedi defa okuyarak, “Ey âlemlerin yaratıcısı, bana ilmi Rabbâniyi nâsib et” diye duâ eder.

İbrâhim Şâhidî Dede'nin hayatı

İbrâhim Şâhidî Dede’nin duâları âdeta cevap bulmuş, annesi Sâliha Hanım oğlunun ilim öğrenmek için İstanbul’a gitmesine izin vermiştir. İstanbul'da Fâtih Medrese­si'nde dersler almaya başlayan Şâhidî’nin kalbi hiçbir yerde mutmain olmaz. O, babası gibi, kendisiyle özel olarak ilgilenecek, sadece zâhir değil, bâtın ilimlerde de kendisine rehber olacak bir mürşid arayışındadır. İstanbul’da aradığını bulamayan Şâhidî Bursa'ya gider. Yıldırım Han Tabhânesi'nde ilim tahsi

lline başlar. Maalesef Bursa’da da mutlu olamaz. O’nun gönlündeki coşkunluğa cevap verecek bir hoca yoktur sanki… Şâhidî gönlündeki arayışla Muğla’ya geri döner.

İçi buruk, gönlü hiçbir yere sığmayan Şâhidî, Bursa’dan döndükten sonra annesine uzlete çekilme isteğinden bahseder. Lâkin Sâliha Hanım buna izin vermeyerek Muğla’da bulunan Şeyh Hayreddin ve Şeyh Bedrettin Efendilerden ilim tahsil etmesini ister. Şeyh Bedreddin’den tefsir, hadis, fıkıh gibi ilimlerin yanı sıra Mevlânâ Celâleddin Rûmî Hazretlerinin Mesnevî’si üzerine de dersler alır.

Muğla’da tahsiline devam eden İbrâhim Şâhidî’nin hayatta kalan tek kardeşi çiftçilik yaparak âilenin geçimini temin etmektedir. Lâkin o sene kaldırdığı mahsûlün dahî borcunu ödeyemez. Bunun üzerine Şâhidî, kardeşine destek olmak için Anadolu’da ders ve vaaz vermeye niyet eder. Annesi ve hocasının iznini alarak, yakın dostu derviş Fenâi ile birlikte Anadolu’ya doğru yola koyulur. Burdur, Isparta, Denizli, Afyon gibi pek çok yerde vaaz ve dersler veren İbrâhim Şâhidî, Denizli’de Hz. Mevlânâ soyundan Paşa Çelebi ile tanışır ve kendisine talebe olur. Afyon’a hocasının yanına giden Şâhidî, Paşa Çelebi’nin oğlu Emîr Âdil’e de hocalık yapar. Cumâları ise Afyon’da vaaz verir. Annesinden gelen bir mektupla İbrâhim Şâhidî maalesef keder içinde kalır. Zîra vebâ salgınından kurtulan tek kardeşi de Hakk’a yürümüştür. Bu haber üzerine hocası Paşa Çelebi’den izin alarak tekrar Muğla’ya döner.

İbrâhim Şâhidî Muğla’ya kalbinde Dîvâne Mehmed Çelebi’nin muhabbetiyle dönmüştür. Paşa Çelebi meclisinde sık sık adını duyduğu, beyitlerini dinlediği bu zâtı, görmeden sevmiştir. Annesi Sâliha Hanım’a Dîvâne Mehmed Çelebi’yi ziyâret ederek talebesi olmak istediğini söyler. Anne rızâsını her şeyin önünde tutan İbrâhim Şâhidî, Sâliha Hanım’ın rızâsının olmadığı hiçbir işe girişmez. Hakk’ın rızasını anne rızâsında gören Şâhidî, Dîvâne Mehmed Çelebi’ye mürîd olmak için Bursa’ya doğru yola koyulur. Konakladığı köylerden birinde Mehmed Çelebi’nin Hac dönüşü Kütahya’ya geldiğini ve Paşa Çelebi’nin evinde olduğunu öğrenir. İlâhî aşkın ateşiyle yanıp tutuşan İbrâhim Şâhidî, nihâyet Dîvâne Mehmed Çelebi’yle buluşmuştur.

İbrâhim Şâhidî, Dîvâne Çelebi ile karşılaştıktan sonra gönlü mutmaîn olmuş, yıllarca aradığı cânânı nihâyet bulmuştur. Gülşen-i Esrar isimli eserinde şeyhini “Selvi boylu, güzel yüzlü, güzel yaradılışıyla seçkin bir kişi, bütün iç ve dış vasıflarıyla da güzel bir insandır” diye tanımlayan Şâhidî, bir süre Afyon’da Dîvâne Mehmed Çelebi’nin yanında kalır. Allah ve Resûlü’nün aşk-ı ateşiyle dolu olan hocası Dîvâne Çelebi’den aldığı ilim ve irfan, İbrâhim Şâhidî’nin gönül dünyâsında farklı pencereler açılmasına vesîle olmuştur. Hz. Mevlânâ’nın eserleriyle ilâhî aşkın ateşinde yanmış tutulmuş bir şeyh ve müriddir onlar. Hz. Mevlânâ’dan sonra Şâhidî’yi en çok etkileyen kişinin Dîvâne Mehmed Çelebi olduğunu yine Şâhidî’nin Gülşen-i Esrar isimli eserinden anlıyoruz.

Uzun zaman Afyon’da Dîvâne Çelebi’nin yanında ilim ve irfan öğrenen Şâhidî, hocasının da isteğiyle Muğla’ya döner. Fâtih Sultan Mehmed’in hediye ettiği zâviyede talebe yetiştirmeye başlayan Şâhidî Hazretlerinin postnişinliği döneminde Muğla Mevlevîhânesi bir nizam kazanır.

Afyon’da yaşayan ve kimi zaman Muğla’ya gelerek Mevlevîhâne ve evinde kendisini ziyâret eden mürşidi Dîvâne Çelebi’nin Hakk’a yürümesiyle Şâhidî Hazretleri derin bir üzüntü yaşar. Sık sık Afyon’a giderek şeyhinin kabrini ziyâret eder. Aynı zamanda iyi bir şâir olan İbrâhim Şâhidî Dede bir taraftan talebe yetiştirirken bir taraftan da birbirinden güzel gazeller, şiirler yazar.

İbrâhim Şâhidî Dede'nin ölümü ve türbesi

Hz. Mevlânâ âşığı bir anne ve babanın terbiyesinin ardından, Dîvâne Mehmed Çelebi gibi bir gönül sultânının rahle-i tedrîsinden geçen İbrâhim Şâhidî Dede’nin gönül bahçesinde nice güller açar. Allah ve Muhammed aşkı ile diyar diyar dolaşarak, Hz. Mevlânâ’da Hakk’ın hakîkat sırlarına eren bu büyük gönül sultânı geride birbirinden değerli onlarca talebe ve eser bırakarak 1550 senesinde Muğla’da Hakk’a yürür.

Bugün Şâhidî Camii’ni de içine alan Muğla Mevlevîhânesi’nin bahçesinde babası Sâlih Hüdâî Efendinin yanına defnolunur. On altıncı yüzyılda yetişen en değerli mutasavvıf ve şâirlerden İbrâhim Şâhidî Dede yüzyıllardır Hak âşıkları tarafından ziyâret edilmeye devam etmektedir.

İbrâhim Şâhidî Dede’nin Muğla Mevlevîhânesi’ndeki sandukasının başında şu manzum yer alır:

Gadeyem Şâhidî-yi Mevlevîyem

Diyâr-ı Mentaşa’da Muğlevîyem

Bi-hamdillah ki merd-i mânevîyem

Ki gavvas-i bihâr-i Mesnevîyem

Şâhidî’ye her kim iderse duâ

İde mahşerde şefaat Mustafa

Muğla'da bulunan Şâhidî Câmii'nin bahçesindeki türbenin yanında, şehirde yaşamış pek çok Mevlevî büyüğünün mezarları da bulunmaktadır.

Osmanlı dönemine âit yapı olan Şâhidî Câmii’nin yerinde Anadolu’nun en önemli Mevlevîhânelerinden biri olan Muğla Mevlevîhânesi bulunuyordu. Zamanla eskiyen bu dergâh 1848′de Hacı Osman Ağa tarafından onarılmış ve genişletilmiştir. İsmini Şâhidî İbrâhim Dede’den alan câmî 1869 ve 1911 yılında Şeyh Cemal tarafından tamir ettirilmiştir.

İbrâhim Şâhidî Dede’nin Afyon’da bugün Mevlevî Câmii adını alan eski Sultan Dîvâne Dergâhı’nda da mürşidi Dîvâne Mehmed Çelebi’nin yanında kendisine âit olduğu düşünülen bir sanduka bulunmaktadır. Afyon’daki bu türbe de yüzyıllardır hem Afyonlular hem de dünyânın dört bir yanından gelenler tarafından ziyâret edilmeye devam etmektedir.

İbrâhim Şâhidî Dede'nin eserleri

Tasavvuf ve edebiyat dünyâmızda önemli bir yeri olan İbrâhim Şâhidî Dede’nin üçü Türkçe, biri Türkçe-Farsça, yedisi Farsça ve ikisi Arapça olmak üzere on üç eseri vardır.

Şâhidî'nin 1536 yılında yazdığı Gülşen-i Vahdet adlı kitabı, 457 beyitlik Türkçe tasavvufî bir eser olup, tasavvufî sembollerle anlatılmıştır. Şâhidî Dede’nin, 1544 yılında yazmış olduğu Gülşen-i Tevhid adlı Farsça eserinde, Mesnevî'nin her cildinden seçtiği 100'er beyti, 5'er beyitle şerh etmiştir. Yani şâir, seçtiği 600 beyti üç bin beyitle şerh etmiş olup, bu eser Mesnevî'den 600, Şâhidî'nin kendisi tarafından da üç bin beyit yazılarak meydana getirilmiştir. Eser, Mesnevî vezninde ve Mesnevî tarzındadır.

Gülşen-i Esrar, Farsça olarak yazılmış, babasının, kendisinin ve hocası Dîvâne Mehmed Çelebi'nin hayâtı ve Mevlevîliğin bazı husûsiyetlerinin anlatıldığı bir eserdir. Eserde Afyon, Bursa, Kütahya, Denizli ve bu illerin insanları hakkında bilgiler vardır.

Tuhfe-i Şâhidî, Farsça'dan Türkçe'ye manzum bir lügattır ve Şâhidî tarafından 1515 târihinde kaleme alınmıştır. Büyük bir şöhrete sâhip olan bu lügâte, Sünbülzâde Vehbi başta olmak üzere, pek çok kişi nazîre ve şerh yazmıştır. 452 beyitten oluşan bu sözlükte, 1400 kelimenin Türkçe karşılıkları, hatta bazen de Arapça karşılıkları verilmiştir Tuhfe-i Şâhidî, devrinde çok meşhur olmuş, herkes tarafından okunmuştur.

Farsça olarak kaleme aldığı Gülistan Şerhi, şeyh Sâdi'nin eseri Gülistan'a yazılmış bir şerhtir. Arapça olarak yazılan Sohbetnâme ise mürşid ile mürîd arasındaki sohbet âdâbını anlatır. Şâhidî, dîvânından, Tuhfe-i Şâhidî ve Gülşen-i Tevhid adlı eserlerinden anlaşıldığı üzere, usta bir şâirdir. Gülşen-i Esrar isimli eserinde şiir söylemeyi Allah yolunda bir hizmet kabul ederek yazdığını belirtir. Dîvânında Mevlevîlik unsurlarının ustaca yansıtıldığı şiirleri bulunan Şâhidî’nin, usta bir şâir olduğunda bütün kaynaklar birleşir.

Ey gönül, bakma cihâna, gün gelir seyrân gider

Durma ağla gözlerim, gel bu kafesten cân gider

Sağlığı sen bil ganîmet gönlünü ezkâre ver

Çağrılır kabre gidersin sonra bu meydan gider

Sıdk ile Allah’a kul ol, mâl-ü dünya fitnedir

Bir kefen giyip gidersin servet-ü saman gider

                                                        Kelâmî

Vuslata hasret, Allah ve Muhammed aşkı ile çarpan kalbi bu dünyâdan yüz çevirmiş, cihânı tek nefesten ibâret sayıp, “Allah” diye aldığı ilk nefesi yine “Allah” diyerek vermiş bir gönül sultânıdır İbrâhim Şâhidî Dede (k.s)…

Yazan: Nevin Şahin 

http://www.ankaramasasi.com/haber/732997/anadolunun-manevi-mimarlari-ibrhim-shid-dede
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.