Anadolu'nun manevi mimarları: Hacıveyiszâde Mustafa Efendi

İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin 37. bölümünde Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
13 Mayıs 2021, Perşembe - 09:31
Anadolu'nun manevi mimarları: Hacıveyiszâde Mustafa Efendi

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin 37. bölümü sizlerle...

HACIVEYİSZÂDE MUSTAFA EFENDİ

Cânını cânâne kurban eyliyor pervâneler,

Bezm-i vaslın neş'esinden, gaşyolur mestâneler,

Aşıkın gözyaşlarından, doldu hep peymâneler,

Ben Resûl-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım.

Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayrânıyım.

                Ali Ulvi Kurucu

Gönül neş’esini Allah ve Resûlü’nün aşkıyla bulmuş, o aşkın yolunda hizmet ile Hakk’a kul olmuş bir gönül sultânıdır Hacıveysizâde Mustafa Efendi (k.s)…

O, 19. yüzyılın son çeyreğinde geldiği dünyâda Osmanlı Devleti’nin son yıllarına yakından şâhitlik etmiş; yeni bir devletin kuruluşunda bulunmuş, edindiği bütün tecrübelerini gelecek nesillerin nur dolu bir yolda yürümesi için sarf etmiş bir Hak dostudur. Hayâtını ilim ve irfan yoluna adayıp, eğitim için canıyla malıyla Hak yolunda halka hizmet etmiş bir şahsiyet olan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi, hizmetleri ve dervişleriyle 20. yüzyıla damgasını vuran büyük bir gönül eridir.

Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'nin doğum yılı ve yeri

Ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi, 1887 senesinde Konya’nın Şatır Köyü’nde dünyâya gelir. Babası Hacı Veyis Efendi Konya’nın tanınmış âlimlerindendir. Asıl adı Mustafa’dır. Halk arasında Hacıveyiszâde olarak şöhret bulmuştur. 1934 senesinde çıkan soyadı kânunu ile âile “Kurucu” soyadını almıştır. Âlim bir âileye mensub Mustafa Efendi henüz çocuk yaşlarda iken ilme merak salar. Zîrâ babası Hacı Veyis Efendi, Zâr Efendi Medresesi’nin müderrisidir. Ayrıca 50 yıl boyunca Konya’da farklı câmilerde maaş almadan talebe yetiştiren, malını ve hayâtını Allah yoluna adayan biridir. Atalarından kalan toprağını işleterek geçimini temin eden Hacı Veyis Efendi, ömrü boyunca bir kez şikâyet etmeden malıyla canıyla Kur’an ve sünnet yolunda hizmet etmiş, evlâtlarıyla berâber nice değerli derviş yetiştirmiştir. Mustafa Efendi bu sebeple her an ilim ve ahlakla iç içe bir hayat sürmektedir. İlk tahsilini de babası Hacı Veyis Efendi’den alır. Keskin ve kıvrak zekâsı, güçlü hâfızası babasının gözünden kaçmaz. Oğlunun iyi bir eğitim almasını isteyen Hacı Veyis Efendi, O’nu ilk olarak Bekir Sami Paşa Medresesi’ne gönderir. Burada hocası Bekir Efendi’nin gözetiminde, büyük bir aşkla Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyen Hacıveyiszâde, 11 yaşında hâfızlığını tamamlar.

Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'nin hayatı

İlim öğrendikçe içindeki Allah ve Resul sevgisi artan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi, tahsiline dönemin en önemli âlimlerinden ve İplikçi Câmii’nin imamlığını da yapan Mehmed Bahaddin Efendi’nin yanında devam eder. Nakşibendî tarîkatının büyüklerinden olan şeyhinden tasavvufun tüm incelik ve esaslarını öğrenir. Burada Arapça, Farsça, hadis, kelam, fıkıh, hikmet ve İslâm Târihi dersleri alır. Hacıveyiszâde Mustafa Efendi devrin en önemli hocalarının rahle-i tedrîsindedir. Mehmed Bahâddin Efendi’nin oğullarından, Âyan ve Meclis-i Meb’ûsan üyesi olan Zeynelabidin Efendi ve hukukçu Ahmed Ziyâ Efendi’den de dersler alır. Özellikle Arapça, cebir ve ferâiz yani mîras hukûku dersleri öğrendiği hocası Ahmed Ziyâ Efendi’den çok etkilenir. O yıllar fıkhın kânunlaştırıldığı yıllardır ve Ahmed Ziyâ Efendi genç yaşında ilmiyle ve eserleriyle devrin en önemli ve uluslararası çapta meşhur hukukçularından biridir. Eserleri günümüz hukuk dünyâsına hâlen ışık tutmakta olan Ahmed Ziyâ Efendi, ilmine hayranlık duyulan ve "Zamânın İmâm-ı Âzâm'ı" lakabıyla anılacak kadar büyük bir şöhrete sâhiptir. Islâh-ı Medâris ve Konya Hukuk Mektebi’nde müderrislik yapmış; Arapça, Farsça ve Türkçe’ye, o dillerde şiir yazacak derecede vâkıf biridir. Böylesine etkileyici bir mizâca, derin bir bilgiye ve yüksek bir ahlaka sâhip olan Ahmed Ziyâ Efendi gibi bir hocanın rahle-i tedrîsinde hayâta atılmıştır Hacıveyiszâde Mustafa Efendi. Kendi devrinin en önemli âlimlerinden ve hocalarından biri olan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi’nin, imam hatip liseleri ve gençlerin eğitimi için verdiği zorlu mücâdeleden vazgeçmemesinde, belki de 51 yıllık hayâtını talebelerine ve ilme vakfeden hocası Ahmed Ziyâ Efendi’nin büyük katkısı vardır.

1904 senesinde çok genç bir yaşta icâzetnâmesini alan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi, hemen talebe yetişmeye başlar. Lâkin Mehmed Bahaddin Efendi ve oğullarıyla gönül bağını hiç koparmaz. İplikçi Câmii’nde hocasının vaaz ve sohbetlerine devam eder. Hatta hocalık zamânında bir sohbetinde, “Mehmed Fahreddin (Kulu) Efendi ile Mehmed Bahâddin Efendimizin sâhibi-i tertip cemaati idik” sözleriyle anar o yılları…

1909 senesinde henüz 22 yaşında iken Hocası Ahmed Ziyâ Efendi’nin de kurulması için büyük emek harcadığı Islâh-ı Medâris-i İslâmiyye Medresesi’nde Arapça ve dînî ilimler alanında dersler vermeye başlar. 1914 senesinde Birinci Dünya Harbi’nin başlamasıyla maalesef bu medrese kapanır. Osmanlı bu harpten büyük yara alır. Bu yara hayâtın her alanına yansımıştır. Halk maddî ve mânevî tüm desteğini verse de acı son vukû bulmuş ve Osmanlı nihâyete ermiştir. Ama Hacıveyiszâde Mustafa Efendi asla yeise kapılmamış ve geleceğin gençlerin elinde şekil alacağını bildiği için kendini ilme ve talebe yetiştirmeye vakfetmiştir.

Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'nin sözleri

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla pek çok şey de değişmiştir. Tekke ve zâviyelerin kapatılması kânunu medreseleri de etkilemiş, harf inkılâbında Latin harflerinin yürürlüğe girmesiyle yeni bir eğitim sistemi gelmiştir. Hacıveyiszâde Mustafa Efendi 1940’lı yıllarda Pîri Mehmed Paşa Câmii’nde talebe yetiştirmeye ve vaazlar vermeye başlar. Müslümanların öz yurdunda garip kaldığı o günlerde, büyük baskılara rağmen dervişlerini ve îman edenleri yalnız bırakmaz. O, Allah ve Peygamberine gönülden bağlanmış bir kul olarak, ümit kapısını hiç terk etmez. Ezân-ı Muhammediyye’nin Türkçe okunduğu o yıllarda bir neslin yok olmaması için durmaksızın çalışan, fikirler üreten Hacıveyiszâde Mustafa Efendi, Allah’tan ümîdini hiç kesmez ve güzel günlerin geleceğine olan inancını yitirmez. O, Allah’ın vaadine güvenmiş ve bu konuya ilişkin endişeleri olan herkese ümit olmuştur. Hatta 1949 senesinde Hac farîzasını yerine getirmek için gittiği kutsal topraklarda İslâm dünyâsının değerli âlimlerinden, yeğeni Ali Ulvi Kurucu’nun gurbette duyduğu üzüntü karşısında aralarında şöyle bir hâdise cereyan eder:

Ali Ulvi Kurucu Efendi, amcası Hacıveyiszâde Mustafa Efendi’ye zor imtihanlardan geçen memlekette olan biteni sorar. Hacıveyiszâde Mustafa Efendi de feraha çıkılacağını, hatta imam hatip okullarının açılması için bile bir umut belirdiğini söyler. Ancak memleketten gelen haberler sebebiyle bazı endişelere kapılmış olan Ali Ulvi Kurucu Efendi ise “ilerisi olmayan bir okula kim evlâdını gönderir ki” der. İşte bunun üzerine ümit kapısını hatırlatan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi şu cevâbı verir:

“Haklısın evlâdım ama Allah, İslâm’ın bütün dinlere olan hâkimiyetini göstermeyecek mi, bunu vaat etmiyor mu? Allah’tan daha doğru sözlü kim var ki?” deyince, Ali Ulvi Kurucu Efendi de “Amcacığım memleketimizden haberimiz pek olmuyor, her şey battı, bitti biliyoruz. Bundan dolayı hayret etmiş bulunmaktayım” cevâbını verir. Tek bir gün Allah’tan ümîdini kesmeyen, ömrünü Allah ve Resûlü’nün yoluna adayan o büyük gönül sultânı gözyaşlarıyla, işte şu muhteşem cevâbı verir:

“Batmadı da, bitmedi de elhamdülillah. O devirler bir kefâret dönemleriydi, borcumuz vardı ödedik. Ödeyebildiğimiz kadarıyla ödedik. Kapı az aralanır gibi oldu, bir ışık gözüküyor. Bir damla ışık, bir sürü yeri ışıtır değil mi? Işıyacak, ışıyacak…” diyerek, duâ ve niyazda bulunur.

Ve nihâyet 1950 senesinde Allah’ın kullarına çağrısı olarak kabul edilen Ezân-ı Muhammediyye aslına uygun olarak tekrar Arapça okunmaya başlar. Öyle ki, on sekiz yıl aradan sonra vatan toprağında, o gün tüm halk gözyaşları içinde dinler Ezân-ı Muhammediyye’yi. Sanki Asr-ı Saâdet günlerinden bir an lütfedilmiş gibi. Bu seslenişi şükür gözyaşlarıyla dinleyen Hacıveyiszâde Efendi’nin gönlündeki kapı ise ardına kadar aralanmış, yeğeni Ali Ulvi Kurucu Efendi’ye, kutsal topraklarda ümitle bahsettiği o ışık âlemi aydınlatmıştır.

Hacıveyiszâde Mustafa Efendi, 1950 senesinden îtibâren Aziziye Câmii’nde imam-hatiplik yapmaya başlar. Sohbetlerinde sahâbeye dâir geniş bir nesep bilgisine sâhip olan ve ehlibeyti çok seven Hacıveyiszâde Mustafa Efendi, vaazlarında cemaâte devamlı olarak Kur’an’dan ayrılmamayı, Hz. Peygamber’in izinden gitmeyi tavsiye eder; her konuşmasında mutlaka Asr-ı Saadet zamânını anlatır, ashabtan örnekler verir ve meclisin gönlünü dâima canlı tutar. Çok çalışkan ve her ânını Hakk’a hizmete adayan bu büyük gönül sultânı ayrıca çeşitli câmi ve hapishânelerde vâiz olarak hizmet verir. Bir taraftan da imam hatip okullarının kurulması için büyük emek sarf eder. Öyle ki Konya’daki imam hatip okullarının inşâsında büyük bir aşkla çalışır. Konyalılar elinde tuğlalarla inşaatta çalışmasına râzı olmaz ve hocalık yapmaya devam etmesini ister. Ama bu büyük âlim, önce bu okulun inşâ edilmesi gerektiğini ve herkesin bir tuğla koyarak bu hizmette yer alması gerektiğini anlatır. O, imam hatip okullarının açılacağına, yeni neslin öğrenerek büyüyeceğine ve gelişeceğine gönülden inanmıştır çünkü.

Tek bir günü ümitsiz geçmeyen Hacıveyiszâde Mustafa Efendi bu gayretli çalışmalarının meyvelerini almaya başlar. Her aşamasında büyük bir emeği olan Konya İmam Hatip Okulu nihâyet eğitime geçer. Hacıveyiszâde Mustafa Efendi bu okulda Arapça, Tefsir, Hadis, Fıkıh dersleri verir. Pek çok din âliminin o günlerde yadırgayarak baktığı bu okulların önemini önceden kavrayan bu büyük âlim Konya’nın ilmi hayâtına yön veren kişisi olarak herkesin gönüllerini feth eder. O sadece Konyalılar’ın değil, genç bir kuşağın da kalbine girmiştir. Kur’an ve sünnet aşkıyla ektiği her bir tohum, muhabbet ve sevgiyle dönmüştür kendisine… Zîra bir taraftan imam hatip okulunda öğretmenlik yaparken bir taraftan da Aziziye Câmii’nde vaaz ve derslere devam etmektedir. O herkesin derdini tek tek dinleyen, halkın derdini kendine dert bilen, dermânı da Hak yolunda arayan biridir.

Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'nin ölümü ve türbesi

Hacıveyiszâde Mustafa Efendi, talebelerine büyük bir şefkat ve sabırla yaklaşan, nefret ettirmek yerine müjdeleyen, güçleştirmek yerine kolaylaştıran kişiliği ile gençler arasında da muhabbetle hayranlık duyulan biri olur. O sadece hocalığıyla değil talebelere karşı gösterdiği yardımseverlikle, kimi zaman sağ elinin verdiğini sol eli görmeyecek şekilde hissettiren biridir. Hacıveyiszâde Mustafa Efendi, toplumun faydasına olan her işe de gönüllü olarak el verir. Okul, kurs binası, öğrenci yurdu, hastane, aş ocağı, hatta yol yapımı gibi pek çok alanda hizmet veren dernek ve vakıflarda aktif olarak çalışır. Çeşitli sebeplerle İmam-Hatip Okulu’na giremeyen pek çok gence ücretsiz olarak, Arap Dili ve Edebiyatı, Tefsir, Hadis, İslâm Hukûku ve Akâid dersleri okutur. Kendini bildiği andan îtibâren ilim ve irfân ile bir ömür sürmüş olan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi maalesef rahatsızlanır. Şeker hastalığına yakalan büyük gönül sultânı, derslere elinden geldiğince devam eder. Lâkin 5 Şubat 1960 senesinde 73 yaşındayken ardında binlerce seveni ve talebesini bırakarak Hakk’a yürür. Bu büyük âlimin vuslatı bütün Konyalılar’ı bir araya getirir. Yaşlısından gencine, zengininden fakirine binlerce kişi gözyaşları içinde Fâtihalar’la Hakk’a uğurlar Hacıveyiszâde Mustafa Efendi’yi. Çok sevdiği Hz. Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin türbesinin Hâmuş, yani “Suskunlar Kapısı”nın tam karşısındaki nice âlim ve velînin bulunduğu Üçler Mezarlığı’na defnedilir.

73 yıllık ömrünü Allah ve Resûlü’nün yolunda harcayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi’nin verdiği burs ve yardımlarla eğitim hayâtını tamamlayıp, meslek sâhibi olan nice talebesi bugün de şükran ve duâlarla anmaktadır kendisini. O, gök kubbede hoş bir sadâ bırakmak için ömrünün son nefesine kadar Kur’an ve sünnete bağlı kalmış, kendinden sonraki çağa da îman dolu bir nesil bırakmıştır. Güler yüzü, hoş sohbetiyle binlerce gönüle taht kuran Hacıveyiszâde Mustafa Efendi ömrü boyunca mert ve dürüst, affedici ve birleştirici bir insan olarak yaşamış ve talebelerine de bu yönde rehberlik etmiştir. Halkın, esnafın, talebenin, zenginin, fakirin derdini, hâlini her zaman sormuş, hiçbir yardım isteğini karşılıksız bırakmamıştır. O her zaman nasîhat ettiği gibi, “incinmeyin, incitmeyin” desturu ile hareket etmiş, insanları kırmadan kötülüğü önlemeye çalışan tutumu ile bugün dahi birçok kişi tarafından anılmaya devam etmiştir. 1986 senesinde Türk Diyanet Vakfı ve talebelerinin girişimiyle Konya’da adına bir câmi ve külliye yapılarak 1995 senesinde hizmete açılmıştır. Hacıveyiszâde Câmii, Konya’nın ikinci büyük câmisi olma özelliği de taşımaktadır.

Hacıveyiszâde Mustafa Efendi’nin basılmış herhangi bir eseri yoktur. Kendisine, “Neden kitap yazmadınız” diye sorulan bir suâle, “Bir kalpten bin kitap çıkar, fakat bin kitap da bir kalp bulunmaz!” cevâbını vermiştir. Büyük emek harcadığı talebeleri zaten bir eser niteliğinde günümüze ışık tutmaya devam etmektedir. Hacıveyiszâde Mustafa Efendi’nin birbirinden değerli kitaplardan oluşan kütüphânesini, torunu Hasan Kudsî Küçükaşçı, Ladik Ahmed Ağa Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ne bağışlayarak ilim dünyâsının hizmetine sunmuştur. Üçler Mezarlığı’ndaki kabri yıllardır sevenleri ve talebeleri tarafından ziyâret edilmeye devam etmektedir.

Erişmezse bana lütfun Efendim rûz-i mahşerde

Mekânım nâr-ı dûzeh ola bî-şek yâ Rasûlâllah!.

Ümîdim var, yine mağfûr ü mesrûr olurum ol gün

Girince destime pây-i mübârek yâ Rasûlâllah!

                                                    Ali Ulvi Kurucu

Vuslat saatini aşkı ile bekleyip, rahmetten ümîdini kesmemiş, Allah ve Muhammed aşk-ı ateşiyle sürdürdüğü ömrünü gök kubbede hoş bir sadâ bırakarak tamamlamış bir gönül sultânıdır Hacıveyiszâde Mustafa Efendi (k.s)…

Yazan: Nevin Şahin


http://www.ankaramasasi.com/haber/748910/anadolunun-manevi-mimarlari-haciveyiszde-mustafa-efendi
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.