Anadolu'nun manevi mimarları: İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri

İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin 39. bölümünde İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
17 Mayıs 2021, Pazartesi - 09:45
Anadolu'nun manevi mimarları: İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin 39. bölümü sizlerle...

İSMÂİL HAKKI BURSEVÎ HAZRETLERİ

Ey Hak yolunun dervişi

Gel yanâlim senin ile

Ey derd ehli olan kişi

Gel yanâlim senin ile

Yâkub gibi ağlayâlim

Eyyûb gibi inleyelim

Her dem ciğer dağlayâlim

Gel yanâlim senin ile

Dünya bir mâtemhânedir

Mihnetten gayrı ya nedir

Kastı âkıbet cânedir

Gel yanâlim senin ile

Ağlayı gitti enbiyâ

İnleyi geldi evliyâ

Biz de bu yolda Hakkıyâ

Gel yanâlim senin ile

         İsmâil Hakkı Bursevî

Her ânında Allah aşkı ve ateşi ile yanan, bu dünyâyı bir mâtemhâne, gayrısını minnet sayan ve dahi bu yangının içinde Allah ve Peygamber aşkı ile küllenen bir gönül sultânıdır İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri.

Yetmiş iki yıllık ömrünü ilim öğrenmek ve öğretmekle geçirmiş ve 136 kitap yazmıştır. 17 ve 18. yüzyılın en önemli mutasavvıflarından olan İsmâil Hakkı Bursevî Hazretlerinin kitapları o günden bugüne en önemli kaynak eserlerden kabul edilmiştir. Zîra bu kadar eser vermesi almış olduğu dînî ve tasavvufî derslerin yanında Balkanlar’dan Hicaz’a kadar birçok yeri gezmiş ve görmüş olmasındandır.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri ömrünü insanları irşad etmek ve eserleriyle İslâm dünyâsına katkıda bulunarak geçirmiştir. Bursevî Hazretleri ilmiyle, şâirliğiyle, hattatlığıyla çok yönlü bir kimsedir.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri'nin doğum yılı

17. yüzyıl Osmanlı Devleti için siyâsî ve askerî bakımdan yavaş yavaş duraklama ve gerileme devrine girildiği dönemdir. Osmanlı târihinde öne çıkan âlim, mutasavvıf ve önemli devlet adamlarının birçoğu da bu duraklama ve gerileme dönemlerinde yetişmiştir. 17. yüzyılın ikinci yarısında doğan İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri de bu şahsiyetlerden biridir.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri'nin hayatı

Asıl adı İsmâil, Hakkı adı ise lakabı ve mahlasıdır. Otuz seneden fazla ikâmet ettiği Bursa´ da Hakk’a yürüdüğü için ve aynı zamanda Mesnevî şarihlerinden İsmâil AnkaravîHazretlerinden ayırmak maksadıyla Bursevî nisbesiyle anılmıştır.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretlerinin babası İstanbul eşrafından Mustafa Efendi’dir. İstanbul’da ikâmet etmekte iken 1652 senesinde çıkan büyük bir yangında evleri ve bütün mülkleri yanar. Bunun üzerine Mustafa Efendi günümüzde Bulgaristan sınırları içinde yer alan Aydos’a taşınır. İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri bu yangından bir sene sonra 1653 senesinde dünyâya gelir.

Mustafa Efendi tasavvuf erbâbıdır ve Aydos’a taşınınca İstanbul’da katıldığı sohbetlerden mahrum kalır. Kendine bir rehber arayan Mustafa Efendi, Celvetî tarîkatından Şeyh Seyyid Osman Fazlı Efendi Hazretlerine intisab eder. Oğlu İsmâil Hakkı’yı da üç yaşından îtibâren sürekli olarak dergâha, hocasının sohbetlerine götürür. Osman Fazlı Efendi, dergâha ilk geldiğinde elini öpen bu minicik çocuğa; "Sen doğumundan beri, bizim halis talebemizsin." diye iltifatta bulunur. Osman Fazlı Efendi’nin bu sözü neden söylediği ise sonraki yıllarda anlaşılacaktır.

İsmâil Hakkı Hazretleri henüz yedi yaşında iken annesini kaybeder. Bundan sonra ona büyükannesi bakmaya başlar. On yaşına geldiğinde ise Osman Fazlı Efendi’nin Edirne'de bulunan ilk halîfesi Abdülbâkî Efendi’nin terbiyesi altına girer.

İsmâil Hakkı Hazretleri, yedi sene Abdülbâkî Efendi’den sarf, nahiv, mantık, bekan, fıkıh, kelâm, tefsir ve hadis dersleri alır. Fıkıhta Mültekâ, kelâmda Şerhül Akâid adlı eserleri okuyan İsmâil Hakkı Hazretleri bir taraftan da okuduğu bütün eserleri kaleme alır. Bu da âlimliğinin yanında iyi bir hattat olan İsmâil Hakkı Hazretlerinin hat sanatına daha o yıllarda ilgi ve istîdâdı olduğunu gösterir. Bu derslerin yanı sıra Osman Fazlı Efend’nin halîfesi Ahmed Efendi’den de Arapça öğrenir.

Abdülbâkî Efendi, İsmâil Hakkı Hazretlerinin tahsilini tamamlamasının ardından onu artık İstanbul’da yaşamakta olan Osmanlı Fazlı Efendi’nin yanına gönderir. İsmâil Hakkı Hazretleri üç yaşında iken Osman Fazlı Efendi’nin elini öptüğünde ona; “Sen doğumundan beri bizim halis talebemizsin” sözlerini söylemesinin hikmeti de böylece anlaşılır. Zîra İsmâil Hakkı Hazretleri yine Osman Fazlı Efendinin terbiyesindedir. İsmâil Hakkı Hazretleri esas olarak şeyhine de burada intisap eder.

İsmâil Hakkı Hazretleri İstanbul’da da ilim tahsiline devam eder. Hocasından kelam ve ferâiz yani mîras ilimlerini, Mehmed Efendi’den ise tecvid öğrenir. Farsça eğitimi alırken bir taraftan da Hattat Hafız Osman’dan hüsn-ü hat meşk eder. Zâhirî ilimlerde hayli yol alan İsmâil Hakkı Hazretleri daha sonra üç yıllık bir halvete girer ve ardından dervişlere hizmetle görevlendirilir. Bir süre sonra da şeyhi kendi yerine vaaz etmesini ister.

Verilen görevi yerine getiren İsmâil Hakkı Hazretlericâmilerde vaaz ederken bir taraftan da öğrenci yetiştirir. Hocası Osman Fazlı Efendi kısa zamanda mânevî kemâle erişen ve insanları irşad vazîfesinde başarılı olan İsmâil Hakkı Hazretlerini Bursa’ya gönderir. Bir süre sonra da kendisine gönderdiği mektuptaki nasîhatlerle amel edip, büyük hizmetlerde bulunması için 1675 senesinde Üsküp’e gitmesini ister.

Osman Fazlı Efendi'nin İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri'ne mektubu

Osman Fazlı Efendi mektubunda müridi ve halîfesi İsmâil Hakkı Hazretlerine şu nasîhatlerde bulunur;

"Oğlum Şeyh İsmâil Efendi! Aklen ve dinen, güzel ve beğenilmiş olan şeyleri yapmalarını halka söyle. Kötü ve beğenilmeyen şeyleri yapmaktan onları men et. Kalem sûresinin kırk sekizinci ayetinde yer alan hitaba hazır ol. Sabırlı ol, şükür edici ol. Gecelerinde ibâdet et. Gündüzleri oruç tut. Muttaki ol. Kötü zanna sebep olacak, töhmet altında bırakacak yerlerden sakın. Şayet böyle yerlere dâvet olsan bile gitme. Nasıl olursa olsun halkı ilme ve amele dâvet eyle. Onları îtikâdî ve amelî yönden terbiye eyle. Yanında bulundukları ve bulunmadıkları zaman onlar hakkında iyi konuş. Ne şekilde olursa olsun kendi varlığını ortaya koyma."

Hocasının bu nasîhatleriyle Üsküp’te irşâda başlayan İsmâil Hakkı Hazretleri henüz 22 yaşındadır. Berâberindeki üç dervişle birlikte muhtelif câmilerde vaaz etmeye başlar. Harap bir tekke onarılarak kendisine tahsis edilir. Bir süre burada kaldıktan sonra yeni bir dergâhta irşad faaliyetlerine devam eder. 1676 yılında da Şeyh Mustafa Uşşakî’nin kızı ile evlenir.

İsmâil Hakkı Hazretleri genç yaşına rağmen ilmi ve tevâzusu ile halkın sevgisine mazhar olur. Vaaz ettiği câmiler dolar taşar. Bu vaazlarında dîne aykırı davranışlarını gördüğü Üsküp müftüsünü ve şehrin bazı ileri gelenlerini eleştirir. Tepkilere rağmen geri adım atmaz ve yanlışları söylemeye devam eder. Bunun üzerine mahkemeye verilir. İsmâil Hakkı Hazretleri ve dâvâlılar Sadrâzam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ve diğer devlet erkânı ile görüşmek için İstanbul’a gider. Osman Fazlı Efendi’nin araya girmesiyle bir sulh sağlanır ama karşı taraf çekişmeyi devam ettirerek İsmâil Hakkı Hazretlerini sürdürmek için uğraşır. Osman Fazlı Efendi talebesine yapılan bu haksızlığa çok üzülür ve İsmâil Hakkı Hazretlerine Köprülü’ye gitmesini tavsiye eder. On altı ay Köprülü’de vaaz ve irşad görevlerine devam eden İsmâil Hakkı Hazretlerine Usturumca halkı dâvette bulunur o da bu dâvete icabet ederek bir süre burada kalır.

1685 senesinde Hocası Osman Fazlı Efendi irşad görevine Bursa’da devam etmesini ister. Bursa’daki halîfe Sun’ullah Efendi’nin vefâtı üzerine de buraya halîfe olarak tâyin edilir. Ulu Câmi ve diğer bazı câmilerde vaaz etmeye başlar. Bu vaazlarında Fâtiha sûresinden başlayarak bütün Kur’ân’ı tefsir eder. Bu tefsirleri de Arapça olarak yazıya geçirir ve 23 yılda tamamlanan meşhur eseri “Rûhu’l-Beyân” tefsiri ortaya çıkar. İsmâil Hakkı Hazretleri bu sırada başka eserler de kaleme alır.

Bursa da büyük şöhret kazanan İsmâil Hakkı Hazretleri kendini ilim ve riyâzete verdiğinden Bursa’daki ilk yıllarında geçimini temin noktasında bazı sıkıntılar çeker. Bu arada hocası Osman Fazlı Efendi Kıbrıs’a sürgüne gönderilir. Din ve dünya saadetine sebep olan hocası Osman Fazlı Efendi Kıbrıs'a gönderilince; "Cânımız gitti, bedenimiz burada niye durur." diyerek, hocasının ardından Magosa'ya gider. Burada hocası ile birkaç gün sohbet ederek duâsına nâil olur. Osman Fazlı Efendi talebesine; "Seni buraya getiren mirasındır. Çünkü senden başka kalbimde uygun bir kimseyi göremedim." Diye iltifatta bulunur. Osman Fazlı Efendi Hakk’a yürüyeceğini anlamıştır. Bu sebeple talebesine üzerinde senelerce çalıştığı kendi tefsir şerhini vererek; “Al şunu, otuz altı yıllık mahsulümdür. Allah sana daha ziyadesini ihsan etsin." diye dua eder.

Çok zaman geçmeden Osman Fazlı Efendi sıtmalı bir hastalığa yakalanır. Dokuz gün süren bu sıkıntılı hal esnasında etrafındakilere nasîhatlerde bulunur. 1690 senesinde sürgün edildiği Magosa’da, 1691’de Hakk’a yürür. Osman Fazlı Efendi burada defnedilir.

İsmâil Hakkı Hazretleri, şeyhinin Hakk’a yürüdüğünü öğrendiğinde büyük hüzne kapılır. Ve şu târihi beyti söyler:

“Hayfa hasretle didim târihin eyledi âhir Azîzim elvedâ”

Ardından da Osman Fazlı Efendi’nin hayâtını anlattığı Tayamül Feyz adlı eseri yazar. Bu eserde şeyhinin sürgünde vefat etmesini İmam Âzâm’ın zindanda vefâtına benzetir ve hocasının İmam Âzâm’ın ilminin kâmil bir vârisi olduğuna dikkat çeker.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri, şeyhinin vefâtından sonra, Konya, Seydişehir, Söğüt, İznik ve İstanbul güzergâhı ile Bursa’ya gider. Bu yolculuk sırasında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Sadreddin Konevî ve Eşrefoğlu Rûmî gibi büyüklerin makamlarını ziyâret eder.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri, Bursa’da irşâda devam ederken, Sultan İkinci Mustafa’nın dâveti üzerine 1695 senesinde Edirne’ye gider. Devlet ile ilişkilerinde dâima maslahatı gözeten İsmâil Hakkı Hazretleri, mürşidinin sürgünde Hakk’a yürümesine çok içlense de devlete hizmetten geri durmaz. Askerin moral gücünü artırmak üzere I. ve II. Avusturya seferlerine katılır.

Nemçe Seferi’nde cihadın sevâbını ve büyüklüğünü anlatarak askerlere şevk verir. Ertesi sene Edirne’den ayrılarak Belgrad’a gider. İsmâil Hakkı Hazretleri, sadrâzam Elmas Mehmed Paşa’nın hazır bulunduğu gazâların hepsine katılır ve birkaç yerinden de yaralanır. Ordunun zaferle geri dönüşünden sonra yaralı hâliyle Bursa’ya giderek derviş yetiştirmeye ve eser yazmaya devam eder. İsmâil Hakkı Hazretleri çokça seyahat etmesine irşad ve vaazla meşgul olmasına rağmen yazmayı bırakmaz.

Sefîne-i Evliyâ adlı eserin yazarı Merhum Hüseyin Vassaf, geçtiğimiz asırda İsmâil Hakkı Bursevî tekkesini ziyâret ettiğinde savaşa götürdüğü sancakların biraz solmuş hâliyle de olsa muhafaza edildiğini aktarır. İsmâil Hakkı Hazretleri bir ara Şam’a gider. Burada irşad ve vaazlara devam etmekle berâber bir taraftan da bazı eserlerini kaleme alır. Tekrar Bursa’ya döner. 1700 yılında hacca gider, yedi ay kadar Mekke ve Medine’de kalır. Dönüşte Tebük ile Ulâ arasında eşkıyânın baskınına uğrar, canını zor kurtarır. Hac sırasında kaleme aldığı Esrârü’l-Hac adlı eseri de maalesef bu esnâda kaybolur. İsmâil Hakkı Hazretleri, bu eserin kayboluşunu büyük bir üzüntü ile anlatmıştır.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri, ömrünün bir ânını boşa geçirmemiş, çalışma ve gayretten geri durmamıştır. Bursa’da Kayahan, Orhan, Ulu Câmi gibi yerlerde vaaz ve nasîhatte bulunmuş, dergâhında Tefsir ve Buharî-i Şerif okutmuştur.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri 1710 yılında tekrar Hacc’a niyetlenir ve önce İstanbul’a oradan da deniz yoluyla İskenderiye’ye gider. Buradan Kâhire’ye geçerek bir Kadirî dergâhına yerleşir. İki aydan fazla kaldığı Mısır’da âlimler, mutasavvıflar ve halk ile berâber olur. Aralarında Ezher müderrislerinin bulunduğu bazı kişilere icâzetnâme verir. Daha sonra Hac ibâdetini yerine getirmek için Hicaz’a gider.

Hac dönüşü tekrar Bursa’ya dönen İsmâil Hakkı Hazretleri 1714 yılında irşad faaliyetleri için Tekirdağ’a gider. Üç yıl sonra tekrar Bursa’ya geri dönerek aynı yıl içinde Muhyiddin Arabî Hazretlerine duyduğu muhabbet dolayısıyla ve mânâ âleminden aldığı bir işâretle âilesini de alarak Şam’a gider. Burada üç yıl kalır. Şam’da on kadar eser kaleme alan İsmâil Hakkı Hazretleri Tuhfe-i Recebiyye adlı eserini Şam Vâlisi Recep Paşa’ya takdim eder.

1720 yılında Üsküdar’a yerleşen İsmâil Hakkı Hazretlerine Dâmat İbrâhim Paşa bir ev hediye eder. Üsküdar Ahmediye Câmii’nde cumâ vâizi olarak görev yaparken, vahdet-i vücûd meselesinden bahsettiği ve İslâm akîdesine aykırı sözler söylediği iddiasıyla tâkîbat açılır. Pek çok kişinin şâhitliğiyle bu suçlamanın asılsız olduğu ortaya çıkar. Bu olayın gerçekleştiği yıl 1723’tür ve İsmâil Hakkı Hazretleri bu olayın ardından İstanbul’dan ayrılıp Bursa’ya yerleşir. Burada kendi imkânlarıyla bir câmi inşâ ettirir. İsmâil Hakkı Bursevî, dergâh, mescid, semâhâne, çilehâne ve misâfir odalarından meydana gelen bu külliyenin adını Câmi-i Muhammedî koyar ve câminin kitâbesini de bizzat kendisi yazar.

Bursevî Hazretleri son yıllarını irşad faaliyetiyle Bursa’da geçirir. Eser yazmaktan hiç vazgeçmez. Yaşadığı dönemde de İsmâil Hakkı Hazretlerinin yazıya düşkünlüğü ve bu kadar eseri kaleme alışı takdir görür.

İsmâil Hakkı Hazretleri hakkında pek çok kerâmet anlatılmıştır. Bunlar bazı menâkıbnâmelerde yer aldığı gibi kendi eserleri içinde de yer almıştır. Bunlardan en meşhuru ise işte halkın merâkını da cezbeden büyük velînin nasıl çok sayıda eser verdiğiyle ilgilidir.

Bununla ilgili olarak en önemli bilgiyi eşi aktarır. Zîra İsmâil Hakkı Bursevî Hazretlerinin hayâtı ya yollarda ya vaaz ve nasîhatlerde ya da yazmakla geçer. Kendisini özleyen ve biraz da bu duruma sitem eden hanımı, "Aman Efendim! Bu kadar kitaplar yazıyorsunuz bir kelâm-ı kadim yazıp da bu câriyenize inâyet buyursanız," diye ricâda bulunur. İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri "Bir kaç gün çilehânemize girmeyin de, yazalım" der. İki üç gün sonra hanımı merâkına yenilir ve kapıyı açar. Görür ki kırk kadar İsmâil Hakkı yazı yazıyordur. Eşi hayretler içinde kalır ve o günden sonra bu olay herkesçe mâlum olur.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri'nin sözleri

İsmâil Hakkı Hazretleri hayâtı boyunca meşakkat ve sıkıntı çekmiş, buna rağmen Allah ve Resûlunü anlatmaktan, yazmaktan bir an olsun geri durmamıştır. Hocası Osman Fazlı Efendi gibi Allah’tan başkasına boyun eğmeyen bir şahsiyettir İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri. Büyük gönül sultânı, çile ile geçen ömrünü bakın şu sözlerle ne güzel anlatır:

“Allahû Teâlâ, âdeti ilâhiyyesi üzerine beni bulunduğum dereceden daha yüksek bir dereceye yükseltti. Daha önce sâhip olmadığım bir meziyeti kalbime akıtarak, beni ilim ve irfan sâhibi eyledi. Allahû Teâlâ’nın bu şekilde derecemi yükseltip, bana ilim ve irfan ihsan etmesi yedi senede meydana geldi. Fakat bu feyz ve yüksekliğe kavuşmak, başa gelen belâ ve musîbetlerin, meşakkatlerin acısını tatmaya bağlı olduğundan, pek çok meşakkat ile karşılaştım. Bir taraftan diğer tarafa, bir memleketten başka memlekete gitmek sûretiyle çok meşakkat ve sıkıntılar çektim. Mihnet ve acı, insanı bulunduğu mertebeden aşağı indirmez. Bilâkis başa gelen belâ ve musîbeti kadere rızâ ile karşılamak iyi âkıbetlere vesîle olur. İlk önce yolculuk yaptığım memleket Üsküp idi. Yedi sene sonra oradan Bursa'ya gittim. Yedi sene sonra Kıbrıs'a gitmem icâb etti. Yedi sene sonra Harem-i şerife gittim. Yedi sene sonra Hicaz'a gittim. Orada çocuklarım vefat etti. Hac yolunda çok sıkıntılar çektim. Hatta kıymetli kitaplarım ve eşyalarımın hepsi elimden gitti. Bütün bunlar karşısında ilâhî emre boyun eğdim. Yedi sene sonra Ebû Yümn'ün kabrini ziyâret maksadı ile doğum yerim olan Aydos'a gittim. Yedi sene sonra ikinci defa olarak Hacc’a gittim. Yedi sene sonra Bursa'dan Şam'a gitmem emr olundu. Bütün akrabalarımdan uzak kaldım. İşte birçok musîbet ve çilelerle geçirdiğim bu yollar kırk seneyi geçiyor. Allahû Teâlâ dilediğini yapar. Kimse O'na bunu niçin böyle yaptın diye soramaz. Karşılaştığım ve çektiğim bu sıkıntılar, tamâmen mânevî işâretlerle meydana gelmiştir. Güzel âkıbet, ancak Allahû Teâlânın fermânı üzere meydana gelendir. Resûlullah Efendimiz (s.a.v), "Benim çektiğim sıkıntıyı hiçbir peygamber çekmemiştir." buyurmuştur. İnsana gelen belâ ve sıkıntılar, kalbi aydınlatır. Belâ ve musîbet zamânında tecelli ilâhî meydana geldiği için kalbi genişler. Bütün bunlardan dolayı en şiddetli meşakkat, peygamberler hakkında meydana gelmiştir. Onlarınkinden daha hafifi evliyâda görülür. Bu îtibarla büyük zatlar hep meşakkat ve sıkıntı çekmişlerdir. Resûlullah Efendimiz kendisine çok eziyet ve sıkıntı veren kavmi hakkında; "İlâhî! Kavmime hidâyet eyle. Çünkü onlar bilmiyorlar." buyurarak hidâyetleri için duâ ettiler.”

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri'nin  ölümü ve türbesi

İsmâil Hakkı Hazretleri işte böyle çileli bir hayâta rağmen şikâyetsiz yaşamakta iken 1725 senesinde, 76 yaşında Hakk’a yürür. Mescid ve dergâh-ı şerîfin mihrâbı önünde Rahmet-i Rahmân´a emânet edilir. Devlet erkânı, âlimler, müridleri ve Bursa halkı büyük üzüntüye kapılır. Bütün sevenleri cenâzeye akın eder. Bursevî Hazretleri, kendi dergâhının bahçesine defnedilir. Şu mısralar, Hicrî takvime göre ölüm târihi olan 1137 senesine işâret eder:

Hak dedi, azm eyledi

Hakkı Efendi cennete.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri, Hakk’a yürümelerini, bazı eserlerinde îmâ etmiştir. Hatta "Kebeş rûhum Hakk’a kurban eyledim" mısrasında yine 1137 târihi çıkmıştır. Sarihen vefâtını gösterdiğini şâir Baki Efendi, Bursevî Hazretleri Hakk’a yürüdükten sonra söylemiş, sonra hesap ettiklerinde vefat târihine tevâfuk ettiği görülmüştür.

Keza Naktü'l-Hal isimli eserlerindeki şu beyitler de vefat târihine işâret etmektedir:

Aşk ile tut kuşe-i daman-i şer'i Ahmed'i

Abd-ı mahz ol bulmak ister isen felâh-ı sermedi

Cam-ı feyzi vahdet-i Zatiyye'den nuş eyle kim,

Olasın bu bizim hassan içre merd-i evhâdi.

Sidre-i tûbâ'yı kılma cilvegâhı cân-u dil,

Âlem-i ervâha ir gör tâ sırrı, sirr vakti

Aşıka zâhid gözüyle eylem hergiz nazar,

Âlim ve dânâ ile bir görme tifl-i ebcedi

Âteş-i tevhîdi her kim yaktı kanûnu dile

Hakkı'ya envâr-i Hakkiyle pür oldu merkâdi

Son mısraları hesap edildiğinde vefat târihi açıkça hesaplanmaktadır. Hâlbuki bu kitap Üsküdar' da bulundukları 1134 senesinde yazılmıştır. Kendi el yazıları ile kütüphânelerinde mevcuttur. Vefatlarından üç sene evvel îmâ ile değil açıkça, keşfen vefat târihlerini bildirmişlerdir. Hâlen kabrinin başucundaki yazı da aynı beyitleri ihtivâ etmektedir.

İsmâil Hakkı Hazretlerinin türbesi Bursa´nın târihi bölgesinin ortasında Tuz Pazarı civârındadır. Kabri hâlâ birçok seveni tarafından ziyâret edilmektedir. İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri İslâm dünyâsının en nâdide şahsiyetleri arasında yer alır. Zîra 136 eser kaleme alarak gelecek nesillere önemli bir kaynak oluşturmuştur. Bu eserlerin kırk kadarı Arapça’dır. En meşhur eseri, kendi el yazısıyla kaleme aldığı büyük tefsiri Rûhu’l-Beyân’dır.

Hüseyin Vassaf Efendi'nin İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri'ne övgüsü

Sefine-i Evliyâ müellifi Hüseyin Vassaf Efendi, tefsirin müellif nüshası hakkında şu övgü dolu sözleri kullanır:

Rûhu’l-Beyân adlı eserini dört büyük cilt hâlinde on kısım üzerine yazmış ve gâyet îtinâ ile yazmaya başlayıp, nasıl başladıysa öyle bitirmiştir. Eseri görenler hüsn-ü hattının derecesine hayran olurlar. Harfleri inci gibi dizmiştir. Eserin hacimli olması ve sürekli yazmak ona bıkkınlık vermemiş, aynı kalemden çıkmış, aynı parçaya yazılmıştır.”

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri'nin eserleri

Önemli bir hattat da olan İsmâil Hakkı Bursevî Hazretlerinin Rûhu’l-Beyân tefsiri günümüzde on cilt olarak basılmıştır. Suriyeli âlimlerden Ali Sabunî de bu tefsirin bir özetini hazırlamış ve 1988 yılında İslâm dünyâsının hizmetine sunmuştur.

İsmâil Hakkı Hazretlerinin ayrıca bazı sûreler ve âyetler için yazdığı tefsirleri de vardır. En fazla eseri ise tasavvuf sâhasında yazdıklarıdır. Rûhu’l-Mesnevî, Şerhu’l-Muhammediyye, Tuhfe-i Recebiyye, Tuhfe-i İsmâiliyye, Tuhfe-i Haliliyye ve Kitâbu’n-Necat bu eserlerden en meşhurlarıdır. Zîra dünyânın çeşitli yerlerinden gelen araştırmacılarda bu eserlerden faydalanmaktadır.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri Mevlevîler tarafından da çok sevilir. Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî’nin Hazretlerinin Mesnevî’sine yaptığı şerhin adına verdiği isim Rûhu’l Mesnevî’dir. Eser Mevlevî büyüklerinden îtibar ve rağbet görmüştür. Bursevî Hazretleri Mesnevi’nin ilk yedi yüz kırk sekiz beytinin şerhini, iki buçuk senelik bir gayretin sonucunda, 1704’te Bursa"da tamamlamıştır.

Rûhu"l-Mesnevî, Mesnevî’nin ilk 748 beytinin şerhi olmasına karşın oldukça geniş açıklamalarıyla kendinden sonra gelen araştırmacıların sıkça başvurdukları bir eserdir. İsmâil Hakkı Bursevî’nin bu eseri, Türk dilinin 17. yüzyıldaki durumu hakkında bilgi vermesinin yanı sıra, o dönemde yapılan bir çalışmanın özelliklerini göstermesi bakımından da ayrıca önemlidir.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri bu eseriyle, Türk edebiyatında Mesnevî şârihleri arasında kendine önemli bir yer edinmiştir. Eserleri arasında, şerhler önemli bir yer tutmaktadır. Döneminin en önemli şârihlerinden biridir.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri eserlerinde kelime-i tevhîdi üç boyutlu olarak tanımlar. Müridlerine de sık sık kelime-i tevhid ile ile zikretmenin faydasını anlatır. İnsanın zihnine gelebilecek kötü düşüncelerin ancak tevhid zikriyle yok olabileceğini söyleyen İsmâil Hakkı Bursevî Hazretlerinin bu konudaki nasîhati şöyledir:

“Kelime-i tevhid; söyleyenin korkusunu ve hayâlindeki düşünceleri giderir. Allahû Teâlânın diğer isimleri ile yapılan zikirde hayâle gelen düşünceler tamâmen gitmez. Hayal gâlip olup, mürid, bir makâmın sâhibi oldum sanır. Hâlbuki kavuştuğu makam hayâlidir. Makam, kalbî ve aynî değildir. Ben böyle iddiacılarla karşılaştım. Bunlardan bâzısı; "Ben her gece miraç ederim." diye iddia ederdi. Bâzıları da; "Bana günah zarar vermez." diyerek, bozuk îtikâdda idi. Bu düşünceleri hayalden gelme idi. Bu ise mekr-i ilâhîdir, yani Allahû Teâlânın aldatarak, nîmet şeklinde gösterdiği musîbetlerdir. Evliyâdan Ebû Ali Rodbârî'den, "Bir kimse günah işler, "Bana helâldir. Çünkü ben öyle bir dereceye yükseldim ki, günahlar bana zarar vermez bana tesir etmez." derse, bu kimse hakkında ne dersiniz?" diye sorulunca, "Öyle bir makâma kavuştuğunu söyleyen, kavuştu, fakat cehenneme kavuştu. Yoksa cennete ve Hakk'a kavuşmadı. Çünkü haram olan şeylerin helâl olacağı makam yoktur. Haram olan, her makamda haramdır. Her âlim kendi makâmına uygun amel işler. Yükselmeye mâni olan işlerin yanına uğramazlar. İşte bir asırdır âlemde hak ve doğru sûretinde, bâtıl olan işleri yapanlar meşhur oldu” diye cevap verir.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri'nin şiirleri

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretlerinin bir diğer yönü de şâirliğidir. Bursevî Hazretleri yazmış olduğu şiirlerinde “Hakkı” mahlasını kullanmıştır. On binden fazla manzûme yazdığını kendisi ifâde etmiştir. Mürettep bir dîvânı vardır. Şiirleri akıcı ve muhabbet doludur.

Tevhîdi çok önemseyen ve içselleştirilmesine vurgu yapan Bursevî Hazretleri tevhîdin “Lâ mahbûde illallah”, “Lâ maksûde illallah”, “Lâ mevcûde illallah” mertebelerini gazelinde şu şekilde anlatmaktadır:

Cân u dilden diyelim

Lâ mahbûde illâ Hû

Aşkla söyleyelim

Lâ maksûde illâ Hû

Nazâr iden her yana

Delil istemez Ana

Gözün açup baksana

Lâ meşhûde illâ Hû

Her kim vahdete irer

Hakkı kesreti dürer

Herkes ana yüz sürer

Lâ mescûde illâ Hû

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri insan-ı kâmil olmanın, irfâna ermenin, mânâ dilini konuşmanın, ilâhî tecellilere ermenin yolunu da şu şekilde dile getirmektedir:

Dil sadef-var olmayınca feyz-i nisan isteme

Var Hızır’ı bulmayınca âb-ı hayvan isteme

Tîşe-i aşkla dilemezsen derûnun kanını

Cevher-i irfandan la’l-i Bedehşân isteme

Çünki yok meyl-i irâdet zerre denlü canda

Bilmeden kendi kusûrun kâmil insan isteme

Zevktir lâzım olan dilde bugün âşıklara

Yoğ ise ağzında lezzet hân-ı elvân isteme

Kendini pervâne kılmazsan bu zulmet-hânede

Var tecelliden dile şem’-i Fürûzan isteme

Şeyh Hakkı var iken bu hân-kâh-ı dehrde

Gel mürid ol andan özge pîr-i pîrân isteme.

Kesretten geçip vahdete ermeyi, nakıslıktan kurtulup kemâle ermeyi, sûretten sıyrılıp mânâya kavuşmayı tavsiye etmiştir İsmâil Hakkı Hazretleri. Fiil ve esmâ tecellisinden zat tecellisine kavuşmayı, ilim ve irfanla donanıp aşka ermenin mümkün olduğuna dikkat çekmiştir. Firkat odunda yanıp vuslat şerbetini içmeyi önemseyen Bursevî Hazretleri gazelinde bizleri hakîkat dersini tâlim eylemeye şu şekilde dâvet etmektedir:

Kenz-i mahfî ister isen aç tılsım-ı kesreti

Kesret-i esmâ içinde vahdet-i kübrâya gel.

Bilmege bu sırr-ı tevhîdi iriş bir kâmile

Mazhâr-ı kâmil yüzünden hizmet-i Mevlâ’ya gel

Peygamber Efendimize büyük bir aşkla bağlı olan İsmâil Hakkı Hazretleri bu sevgisini şöyle dillendirir;

Canımın cânânı sensin yâ Muhammed Mustafa

Derdimin dermânı sensin yâ Muhammed Mustafa.

Çıkmadı bahr-i muhitte senin gibi cevher

İlm ü hikmet kânı sensin yâ Muhammed Mustafa

İrfan mektebinin saygın müderrislerinden birisi olan Bursevî Hazretleri tasavvufî neşveyi aşkla tadmayı önemsemektedir. O yakarışlarında bizleri ilâhî aşka revan olmaya, aşkı önemsemeye ve aşkın hallerine bürünmeye dâvet ederken aşkın gereklerine şu şekilde dikkat çekmektedir:

Gel berû gel zâhidâ inkârı kaldır aradan

Ta ki âşıklar yanında olma yüzü karadan

Akil isen aşka bend ol serseri gezme yürü

Aşkla bir kâr tut hâsıl nedir âvâreden

Zahm-ı aşka Hakkı’yâ merhem bulunmaz âkıbet

Yaradan tahlis ider uşşâkı iş bu yâreden.

Tuhfe-i Ömeriyye isimli eserinde İslâm düşüncesinin birçok konusuna ilişkin gazelleri yer alan İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri tasavvuf anlayışını tahalluk ve tahakkuk olarak özetleyebiliriz. Tasavvufî ahlâkın kemâle ermesini önemseyen Bursevî Hazretleri, mârifet ve varlık görüşleriyle Muhyiddin Arabî Hazretlerinin muhibbânı olarak karşımıza çıkmaktadır. İlâhî aşkı telkin eden söylemleriyle o da Mevlânâ Celâleddin Rûmî Hz. gibi tasavvufî söylem ve yaşantının şer-i şerîfe uygun olmasını esas kabul etmiştir.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretlerinin 136 kitabı hadis, fıkıh, kelam ve çeşitli ilim dallarına âit birçok konuyu içerir.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri ömrünü ilim

öğrenmek, öğretmek, insanları irşad etmek ve eser yazmakla geçirmiştir. Hayâtını insanlara hizmete adamıştır. Kimi zaman devlet erkânıyla sorun yaşamış, kimi zaman maddî sıkıntılar çekmiştir. Bunlar onun azmine engel olmamıştır. Yine ömrü boyunca pek çok seyahate çıkmasına, yer değiştirmesine rağmen eser yazmaktan geri durmamış, çektiği sıkıntılardan ise asla şikâyet etmemiştir.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretlerinin kabri, Câmi-i Muhammedî'nin mihrâbının arkasında yer almaktadır. 1900 senesinde Sultan İkinci Abdülhamîd Hân’ın yakınlarından Hacı Ali Paşa hem türbesini hem de Câmi-i Şerîf’i tâmir ettirmiş ve kabrin üstü açık bırakılmıştır. Kabrin etrâfında ve üstünde demirden bir şebeke yer almaktadır.

Külliyede İsmâil Hakkı Bursevî Hazretlerinin eşi Ayşe Hanım ve oğlu Mehmed Bahaeddin Efendi ile birlikte muhiblerinden Mahmud Nasın ve postnişinlerinin büyük kısmının yer aldığı hazîrede on sekiz kabir bulunmaktadır.

İslâm dünyâsının en önemli merkezlerinden biri olan Bursa’daki İsmâil Hakkı Bursevî Hazretlerinin türbesi bugün de dünyânın dört bir yanından gelen sevenleri tarafından büyük bir hürmet ve sevgiyle ziyâret edilmektedir.

Solmadan bağın

Geçmeden çağın

Yakup çırağın

Yandır ocağın

Ey can bülbülü

Bula gör anı

Lâmekân ili

Olsun durağın

Gözün aç ey can

Hakk'ı gör âyân

Aşk oduna yan

Artırıp dağın

Nûr olup zâhir

Geldi mezâhir

Hakkıyâ âhir

Hak'tır durağın

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri bu Hak durağında 76 yıl aşkla, çileyle hizmet ederek bir ömür geçirmiştir. İslâmî ilimlerde derin bilgiye sâhip bulunması ve çok sayıda eser vermiş olması yanında en çok tasavvuf alanında şöhret bulmuştur. Celvetiyye tarîkatının en önemli mürşidlerinden sayılmıştır.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri, Rûhu’l-Beyân tefsiri müellifi olarak tüm İslam âleminde tanınmıştır. O bir âlim, mutasavvıf, şâir, hâfız, bestekâr, hattat olarak pek çok üstün vasfıyla ilim câmiâsına eserleriyle hâlâ hizmet vermektedir. Hat sanatının tüm inceliklerine vâkıf olan Bursevî Hazretlerinin her bir eseri hat sanatı içinde büyük önem taşımaktadır. El yazmalarını inceleyen birçok sanatçı kaleminin intizâmına hayran kalmıştır.

76 yıllık bir ömre her biri kaynak niteliği taşıyan136 eser sığdırmış ve tasavvuf hayâtımızın önemli şahsiyetlerini de tanımamızı sağlamıştır. Sevenlerine ve halka her zaman cemâl ile yaklaşan İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri, Allah ve Peygambere hürmetsizliğe ise celâl ile karşılık vermiştir.

Onca çile onca sıkıntıya rağmen vuslat gününe kadar bir “of” bile duyulmamıştır dilinden. Öksüz başladığı hayâta, gencecik yaşında ilmiyle, Allah ve Muhammed aşkıyla büyük şöhret kazanarak devam etmiştir. Ömrünün son gününe kadar Hakk’ı anlatmış ve Hakk’ı yazmıştır.

Geride kalan sevenlerine Hak’tan gayrı bir nasîhat bırakmamıştır. Eserlerine de mevzû ettiği tüm evliyânın hayâtını bizzat makamlarını ziyâret edip oralarda vakit geçirerek kaleme almıştır. Tasavvuf târihi ve büyük velîlere ilişkin en önemli kaynaklardan biri İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri olmuştur.

Bugün Hz. Mevlânâ, Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri, Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri gibi önemli velîleri anarken mutlak onun adı da anıla gelmiştir. Belki de bu sebepten İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri, tam dört asırdır gönlümüze tâc olmuş, aşk olmuş, yâr olmuş bir gönül sultânıdır (k.s)...

Yazan:Nevin Şahin


http://www.ankaramasasi.com/haber/766837/anadolunun-manevi-mimarlari-ismil-hakki-bursev-hazretleri
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.