Anadolu'nun manevi mimarları: ​​ Ahmed Kuddûsî Hazretleri

İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin 40. bölümünde Ahmed Kuddûsî Hazretleri'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
19 Mayıs 2021, Çarşamba - 10:04
Anadolu'nun manevi mimarları: ​​ Ahmed Kuddûsî Hazretleri

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin 40. bölümü sizlerle...

AHMED KUDDÛSÎ HAZRETLERİ

Gönüller pasını silsün

Seray’e pâdişah gelsün

Ki her gün ıyd ı kadrolsun

Heman tevhîd edin tevhîd

    Ahmed Kuddûsî

Gönül evini her dâim “Lâ ilâhe illallah” tevhîdi ile pak eyleyen, her geceyi “Kadir” bilip, Allah ve Resûlü’nün aşk-ı muhabbetiyle Hakk’a kul olmuş bir gönül sultânıdır Ahmed Kuddûsî Hazretleri (k.s)…

O; Osmanlı Devleti’nin bîtap düştüğü, dört bir koldan düşman saldırısına mâruz kalındığı 18. ve 19. yüzyıllarda yaşamış büyük bir mutasavvıf, şâir ve âlimdir. Avrupa’da Fransız İhtilâli sebebiyle dünyâ düzeninin karıştığı, ahlaki çöküntülerin baş gösterdiği; Osmanlı’nın ise neredeyse tüm sınır cephelerden saldırıya uğradığı bir devirde, tüm gayretiyle hem Ruslara karşı harpte memleketini müdâfaa etmiş hem de ilim ve irfan meclislerinin yaşaması için çalışmıştır. III. Mustafa zamânında doğmuş olan Ahmed Kuddûsî Hazretleri, beş Osmanlı pâdişahı dönemine şâhitlik etmiş, Abdülmecid Han zamânında da Hakk’a yürümüştür.

Ahmed Kuddûsî Hazretleri'nin doğum yılı ve yeri

Hak âşıklarının gönüllerinde eserleri ve nasîhatleriyle hâlâ yaşamakta olan Ahmed Kuddûsî Hazretleri, 5 Temmuz 1769 târihinde Niğde’nin Bor ilçesinde dünyâya gelir. Babası Maraş’tan Niğde’ye göç etmek zorunda kalmış Nakşibendî şeyhlerinden, zâhirî ve bâtınî ilimlerde söz sâhibi bir âlim olan Seyyid İbrâhim Efendi’dir. Dönemin Maraş vâlisinin baskıları netîcesinde, civar vilâyet ve kasabalara göç eden pek çok Maraşlı gibi Seyyid İbrâhim Efendi de muhtemelen bu göç netîcesinde Niğde Bor’a yerleşir. Zîra âilenin lakabı “Mer’aşî zâde”dir.

Ahmed Kuddûsî Hazretleri'nin hayatı

Ahmed Kuddûsî Hazretleri ilk tahsilini babası Seyyid İbrâhim Efendi’den alır. Babası evlâdının tahsiline ayrı bir hassâsiyet gösterir. Çünkü oğlu doğmadan evvel gördüğü bir rüyâ onda derin tesîr bırakmıştır. Kuddûsî Hazretleri Dîvânı’nda bu mevzûyu; babası Seyyid İbrâhim Efendi’nin rüyâsında üç büyük ay gördüğünü, bunlardan ortada duranın diğerlerinden daha parlak olması hasebiyle bu rüyâyı; üç oğlu olacağı, bunların ortancasının halkı irşad etmekle vazîfelendirileceği ve bu oğulun meşakkatli ve uzun bir ömre sâhip olacağı, şeklinde yorumladığını anlatır. Gerçekten üç oğlu olan Seyyid İbrâhim Efendi, belki bu rüyânın da tesîriyle ortanca oğlu Ahmed Kuddûsî Hazretlerinin tahsiline ziyâdesiyle ihtimam göstererek, ona dâima ilim ve irfan yolundan ayrılmaması husûsunda nasîhatte bulunur.

Ahmed Kuddûsî Hazretleri babasından aldığı eğitimin yanı sıra medresede, tefsirden hadîse, kelâmdan tehzibe kadar pek çok alanda ilim tahsil eder. Lâkin Kâzımîr Hâşiyesi’nde okuduğu, “İlm-i zâhir ile Hak Celle ve Âlâ bilinmez, ilm-i yakîn hâsıl olmaz” sözleri karşısında Allah’ı delillerle bilmeye çalışmanın emin bir yol olmadığı kanaatiyle medrese tahsilini bırakarak, tasavvufî bir yolda yürümeye karar verir.

Genç yaşına rağmen gece gündüz büyük bir şevkle Hakk’ı bilmeye gayret eden Ahmed Kuddûsî Hazretlerinin gönlüne çoktan ilâhî aşkın neş’esi düşmüş, ne yöne dönse Hakkı’ görür olmuştur. İlk ilim ve irfan kapısı olan, tasavvufun edeb ve zarâfetini öğrendiği babası Seyyid İbrâhim Efendi, 1786 senesinde Hakk’a yürüdüğünde henüz 17 yaşında olan Ahmed Kuddûsî Hazretleri babasının ardından büyük bir üzüntü duyar ve iç dünyâsında derin bir yalnızlık hissine kapılır. Uzun tefekkür günlerinin ardından Bor’dan ayrılarak Turhal’a gitmeye karar verir. Eserlerinde “Turhal Şeyhi” olarak bahsettiği hocanın rahle-i tedrîsine girer.

Ahmed Kuddûsî Hazretleri'nin şiirleri

Zâhirî ilimlerle berâber bâtınî ilimleri öğrendiği hocası ile Hacc’a gitmek üzere Turhal’dan yola çıkarak Erzincan’a gelir, o sene çok şiddetli geçmekte olan kışın bitmesi için bir müddet burada kalır. Yazın gelmesiyle berâber Ahmed Kuddûsî Hazretleri, Şam’a doğru yola çıkar. Gittiği her yerde âlimleri ve evliyâyı ziyâret edip onların sohbet ve duâlarından istifâde eden Ahmed Kuddûsî Hazretleri buradan da Mısır’a gider. Bu ilim ve irfan yolculuğu Mekke’de son bulur. Ahmed Kuddûsî Hazretleri, Hac vazîfesini yerine getirmek üzere geldiği kutsal topraklarda 17 sene mücâvir olur. Burada halvet ve tefekkür içeren bir hayat sürmeyi tercih eder. Kutsal topraklarda içindeki Allah ve Resûl aşkı büyüdükçe büyümüş, gönlünden diline Hakk’ı söyleyen nice mısralar dökülür olmuştur:

Dâvet etti köyüne çünkü bizi ol şâhımız,

Pes icâbet eyledik bugün açıldı râhımız.

Yanarız ışk oduna Kuddûsî yâ leyl ü nehâr,

Kıldı âlem halkını âciz figân ü âhımız

Kutsal topraklarda yaşadığı on yedi senenin sonunda rüyâsında Efendimizden

aldığı bir işaretle tekrar Anadolu topraklarına, Bor’a döner. 1807 senesinde ise Osmanlı-Rus Harbi baş gösterir. 1810 senesine kadar Ahmed Kuddûsî Hazretleri Balkan cephesinde vatanı müdâfaa eder. Harbin ardından bir müddet Şumnu’da kaldıktan sonra tekrar Hacc’a gider.

İkinci kez Hacı olan Ahmed Kuddûsî Hazretleri, Niğde Bor’a döner. Buradaki zâviyesinde talebe yetiştirip sohbet ve nasîhatlerde bulunur. Edebî yönü oldukça kuvvetli olan büyük mutasavvıf, ilahî aşkla süslenmiş şiirleriyle halkın gönlünde yer edinir. Öyle ki, Ahmed Kuddûsî Hazretleri nicelerinin kalplerine nakşolan şu mısralarıyla hâlâ Hak dostlarının gönül dilinde yaşamaktadır:

Ey rahmeti bol pâdişah,

Cürmüm ile geldim sana,

Ben eyledim hadsiz günâh,

Cürmüm ile geldim sana

Ahmed Kuddûsî Hazretlerinin şiirlerinde her mısrada Kur’an ve sünnetin yansımaları, her seslenişte ilâhî aşkın izleri görülür. Tasavvufî kâideleri Nakşibendî tarîkatına göre öğrenen ve tatbîk eden Ahmed Kuddûsî Hazretleri, uzun yıllar sonra Kâdirî tarîkatının esaslarını benimseyerek müridlerini de bu tarîkatın edeb ve erkânına göre eğitmeye başlar.

Gençliğinden îtibâren ilim ve irfan yolunda yürümeye karar veren Ahmed Kuddûsî Hazretleri ömrünün bir bölümünü seyahatlerde, bir bölümünü de cephede ve kutsal topraklarda geçirir. Nihâyetinde Bor’a yerleşip sohbet ve nasîhatleriyle pek çok kimsenin Kur’an ve sünnet yolunun yolcusu olmasına vesîle olur. Lâkin her devirde olduğu gibi ilmin ve ulemânın düşmanı bazı kimseler, Ahmed Kuddûsî Hazretlerini zındıklığa varacak kadar ağır biçimde itham eder. Sözlerini anlamayan bu kişiler karşısında, selâmet dileyip suskun kalmayı tercih Ahmed Kuddûsî Hazretleri on üç sene zâviyesinden dışarı çıkmaz. Bu esnâda müridlerini yetiştirip, insanları Hak yoluna dâvet etmekten vazgeçmez. Onun sohbet ve nasîhatlerinden geri kalmak istemeyenler de kendisini ziyâret edip, bu nasîhatlerden faydalanmaya devam eder.

Büyük gönül sultânı vuslat vaktinin yaklaştığını hissetmiş olacak ki, dervişlerini ve sevenlerini etrâfına toplayarak onlara iki cihanlarını kurtarmaya vesîle olacak şu nasîhatlerle vedâ eder:

“İlmi, tâliplerine ve fukarânın sâlihlerine verin. Dostlarınızın ne kadar kusurları çok olursa da, onlara muhabbet besleyin ve ihsân edin. Dervişlerin İslâm dînine uymayanlarından uzaklaşın. Ekseri sihir ve simyâ kullanarak herkesi aldatıp, ‘‘mürşîdi kâmiliz’’ derler. Kıyâmet, yeryüzünde âlim var iken kopmayıp, câhil üzerine ve Allahû Teâlâ’nın ism-i şerîfini bilip söylemeyen kimselerin üzerine kopacaktır. Siz bu durum karşısında mağrur olup, nefsin hevâsına tâbi ve Allahû Teâlâ’nın mekrinden emin olmayasınız. İblis ve emsâlini düşünesiniz. Salih amel işledikten sonra hamd ve şükür etmeli. Beşeriyet sebebiyle günah sâdır olur ise hemen istiğfar etmeli, Allahû Teâlâ’nın rahmetinden ümit kesmemeli. Bu vasiyetnâmemi mü’min kardeşlere gösteresiniz.”

Ahmed Kuddûsî Hazretleri'nin ölümü ve türbesi

Müridlerine bu son nasîhatinin ardından 1849 senesinin Nisan ayında 80 yaşına geldiğinde, Bor’un Kavaklı semtindeki evinde Hakk’a yürür. Vasiyeti üzerine Niğde beziyle kefenlenir. Ömrünün son on üç yılını zâviyesinden dışarı çıkmadan geçiren Ahmed Kuddûsî Hazretlerinin cenâzesi müridleri ve sevenleriyle dolup taşar. Cenâzesi Bor’da, Niğde yolu ile eski Ankara yolunun kesiştiği kavşakta yer alan Sarı Saltık türbesinin yakınına, Eski Mezar’a defnedilir. Son yıllarda mezarlıkları şehir dışına nakletme husûsundaki genel bir karar üzerine, bölge halkının tüm îtirazlarına rağmen Ahmed Kuddûsî Hazretlerinin kabri bugünkü ziyâretgâhına nakledilir. Niğde Bor’daki türbesi iki asra yakın zamandır Hak âşıkları tarafından ziyâret edilmeye devam etmektedir.

Ahmed Kuddûsî Hazretlerinin Hakk’a yürümesinin ardından ilim ve irfan üzere yetişmesinde büyük gayret gösterdiği oğlu Abdurrahman, onun Hakk’a yürümesi üzerine de torunu Ali Efendi zâviyede derviş yetiştirmeye devam ederler. İlim ve irfan meclisinde büyümüş ve evlâtlarını da bu terbiye ile yetiştiren Ahmed Kuddûsî Hazretlerinin ağabeyi Mehmed Efendi de Bor’da müftülük vazîfesinde bulunmuştur.

Ahmed Kuddûsî Hazretleri'nin eserleri

Ahmed Kuddûsî Hazretleri pek çok eser kaleme almış, bunlar arasında Kuddûsî Dîvânı ayrı bir ilgi görmüştür. Şiirlerinin, kendi yaşadığı dönemde de bilgin ve ulemâ kesim tarafından tâkip edildiği bazı târihî vesîkalardan da anlaşılmaktadır. Zîra 1743-1876 târihleri arasında Sivas şehrinde yaşamış ve görev yapmış olan muhtemel üç kadı tarafından tutulmuş, şer’î ve husûsi notların yer aldığı, bugünkü deyişle bir günlükte Ahmed Kuddûsî Hazretlerine âit şiirlerin de yer alması bu görüşü destekler niteliktedir. Bor’da yaşayan bir Hak âşığının söylediği şiirlerin Sivas’taki bir kadı tarafından tâkip edilmesi, yeri geldiğinde de istihdam etmek üzere kaydedilmesi son derece mühim bir detay olarak görülmektedir.

Âriflerin sultânı,

Dertlilerin dermânı,

Kuddûsî'nin cânânı,

Ya Hazreti Mevlânâ!

Hz. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’den çok etkilendiğini söyleyen Ahmed Kuddûsî Hazretleri, bu mısraları da Konya’da Hz. Mevlânâ’yı ziyâretinde kaleme almıştır. O, kendinden önce yaşamış âlimleri en iyi şekilde tetkîk etmiş, hislerini ve fikirlerini edebiyatla îzah etme arzusu böyle pekişmiştir. Mer’aşî zâde ve Kuddûsî Baba olarak da anılan büyük âlim, Allah’ın Kuddûs ism-i şerîfine mazhar olduğu veya bu ismin mazharı olmayı umduğu için şiirlerinde Kuddûsî mahlasını kullandığını söyler.

Ahmed Kuddûsî Hazretleri, Kuddûsî Dîvânı’nda yer alan şiirlerinde yer yer hayâtı, çektiği sıkıntılar ve bulunduğu yerlere dâir bilgiler verir. Şiirlerinde yaşadığı dönemin sosyal ve siyasal hayâtından, kültürel, dînî ve ahlâkî yapısına kadar pek çok mâlûmat bulunmaktadır. Özellikle Kuddûsî Dîvânı, sosyal ve sîyâsî târihçiler açısından da zengin bir bilgi kaynağı sayılabilir.

Ahmed Kuddûsî Hazretlerinin pek çok şiirinde Kur’ân-ı Kerîm’deki âyet-i kerîmelere atıflara da rastlanır:

Ey Vâhid u Ferd u Ahad ey Lem-Yelid ve Lem-Yûled

Sensin kamuyı var eden Hallâk-ı halk’sın hem Samed

Şiirlerindeki bu atıflarda ehlisünnet çizgisine son derece dikkat ettiği, “işârî yorumlar” yapmaktan uzak durduğu görülür.

Pendnâme’sinde de hayâtı, âilesi, yaşam biçimi ve fikirleri husûsunda açıklamalar yapar.

Bu eserlerin dışında çoğu Arapça olarak, kâinatın yaradılışından tıbba kadar pek çok konu içeren risâleler kaleme almıştır. Bu eserler; Vasiyetnâme, İcâzetnâme, Nesâyih-ı Ahmed Kuddûsî, Hazînet-ül-Esrâr ve Ganîmet-ül-Ebrâr, Medâyıh Risâlesi, Muhtasar Tıbb-ı Nebevî, Mektuplar olarak sıralanabilir.

19. yüzyılda yetişen en önemli mutasavvıf ve şâirlerden biri olan Ahmed Kuddûsî Hazretleri, son derece cömert ve şefkat sâhibidir. Halka ve müridlerine karşı her zaman alçakgönüllü davranan, gönül incitmekten imtinâ eden biridir o. Kur’an ve sünnet emirlerinden tâviz vermeyen, müridlerine de her dâim Allah(c.c) ve Resûlü’nün (s.a.v) yolundan sapmadan yürümeyi nasîhat eden, tüm ömrünü Hak yolunda yaşamaya gayret ederek geçirmiş bir gönül sultânıdır. O, eziyet dolu yıllarda bile bir gün, “âh” etmemiş; ne halkı Hakk’a şikâyet etmiş ne de Hakk’ı halka şikâyet etmiştir. Ömrünü Allah’tan râzı geçirmiş ve yaşadığı sürece de Allah’ın rızâsını gözetmiştir.

Cem' eyleme bu cîfe-i murdârı ölüm var,

Kenz etme sakın dirhem-ü-dînarı ölüm var.

Zikr eylese çok ölümü insan uyanır hemân,

Der nefsine hiç işleme evzârı ölüm var.

Kuddûsî miskîn sözünü tut, sana der ki,

Hak isteyelim neydelim ağyârı ölüm var.

                                                    Ahmed Kuddûsî

Allah (c.c) ve Resûlü’nün (s.a.v) aşk-ı ateşini, ölümü hiç unutmayarak gönlünde hep diri tutmuş; vuslata varacağı günü korku ve ümit ile bekleyip, Hakk’ın yolunda cânâna can olmuş bir gönül sultânıdır Ahmed Kuddûsî Hazretleri (k.s)...

Yazan: Nevin Şahin


http://www.ankaramasasi.com/haber/769871/anadolunun-manevi-mimarlari--ahmed-kudds-hazretleri
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.