RTÜK Başkan Yardımcısı İbrahim Uslu: İslamofobi insanlık ve nefret suçudur

RTÜK Başkan Yardımcısı İbrahim Uslu, İslamofobi için "Bir dinin sorunundan değil insanlık sorunundan bahsediyoruz. İslam karşıtlığı insanlık ve nefret suçudur. Bu bir ırkçılıktır." dedi.
Ankara Masası
|
31 Mayıs 2021, Pazartesi - 21:28
RTÜK Başkan Yardımcısı İbrahim Uslu: İslamofobi insanlık ve nefret suçudur

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının destekleriyle, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun (RTÜK) öncülüğünde, Diyanet İşleri Başkanlığı, TRT, Erciyes Üniversitesi ve SETA'nın düzenlediği, I. Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumu, 25 ve 26 Mayıs'ta Ankara'da düzenlendi. Peki, programda neler konuşuldu, hangi mesajlar verildi? Sempozyumdan sonra hangi geri dönüşler yaşandı? 

Ankara Masası Genel Yayın Yönetmeni Gökhan Gökyıldırım'ın sorularını yanıtlayan RTÜK Başkan Yardımcısı İbrahim Uslu, dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu.

"İslam karşıtlığı için kurumsallaşma içindeler"

Bazı ülkelerin yöneticilerinin İslamofobi’yi politik bir araç olarak kullandığını ifade eden Uslu, "Biz bununla mücadelede sistemli bir hareket oluşturmaya çalışıyorsak, Avrupa'daki bazı ülkeler de İslam karşıtlığını oluşturabilmek için kurumsallaşma çabası içine girmiş durumdalar." dedi.

İslamofobi'nin devamı Türkofobi ve Erdoğanofobi

Avrupa'nın çeşitli yerlerinde "Türkofobi" ve "Erdoğanofobi"yle de karşılaştıklarını belirten Uslu, sözlerinin devamında ABD'yi ya da Avrupa'yı suçlarken bu ülkelerin halklarını, hataların parçası olarak görmediklerinin altını çizdi.

Uslu "Bir dinin sorunundan değil insanlık sorunundan bahsediyoruz. Müslüman karşıtlığı, İslam karşıtlığı bunlar insanlık ve nefret suçudur. Bu bir ırkçılıktır. Bir kaç ülke sanki birileri tarafından görevlendirilmiş. Sistemli bir şekilde saldırı uygulanıyor. Neden? Aslında İslam'la birlikte Türkiye'nin yükselişi de bir rahatsızlık konusu." ifadelerini kullandı.

RTÜK Başkan Yardımcısı sözlerinin devamında İsrail'in Gazze saldırısı üzerinden medyanın ikiyüzlü tavrından örnekler verdi.

Uslu'nun konuşmasından satırbaşları şöyle:

RTÜK olarak çok önemli bir sempozyumda ev sahibi olarak görev yaptık.  Türkiye’de ilk defa, medya ve İslamofobi konusunun bu kadar kapsamlı bir şekilde ele alındığı bir program geçen hafta icra edildi. Peki bu sempozyum fikri nereden ortaya çıktı?  Erciyes Üniversitesi’nde medya ve İslam konusunda bir birim var. Bunun başında da Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Sayın Hakan Aydın hocamız yer alıyor. Bir gün bir programda Hakan hocamız medyadaki İslam karşıtlığından bahsetti. Ciddi bir İslam karşıtlığı olduğu, buna dair neler yapılabileceği ve aslında RTÜK olarak ciddi manada bizlerin de bir şeyler yapabileceğimizi 1,5 yıl önce konuştuk. Ve o gün kolları sıvadık. Kolları sıvadıktan sonra da hemen bir yürütme kurulu oluşturduk. Çünkü biliyorsunuz bunlar uzun soluklu programlar, arka planda bunun tam 1,5 yıllık bir çalışma ve hazırlık aşaması devam etti. Biz gerçekten medyadaki İslam karşıtlığının, İslam düşmanlığının, Müslüman karşıtlığının ve bunun yansımalarının sadece ülkemiz açısından değil, dünya için önemli olduğunu düşündüğümüz halisane niyetle bu işte kolları sıvadık. 

"Ciddi bir sorun olduğundan online düzenlemedik"

Her türlü korona tedbiri alındı. Salona davet edilen misafirlerimizin PCR testlerinden tutun da HES kodlarına kadar, maskeye kadar. Zaten 3100 kişilik Ankara’nın çok büyük salonlarında gerçekleştirildi ama biz 750 kişilik bir maksimum sınır belirledik  Korona dönemine denk gelmemizin bazı sıkıntıları oldu ama biz bu programı yüz yüze yapmanın her zaman çok daha etkili olacağını düşündüğümüz için online bir programa çok sıcak bakmadık. Online yapalım mı yapmayalım mı diye bu konuda danışma kurulumuz bir öneride bulundu aslında. İsterseniz risk almayalım, programı direk online ilan edelim şeklinde. Ama biz bu programın yüz yüze olması gerektiğini, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konuyu çok önemsediğini, sadece konunun bir kesimin sorunu olmadığını, bir kesimin problemi olmadığını ülke olarak Müslüman camiası olarak İslam ülkeleri olarak ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuz kanısıyla böyle hareket ettik.

Programın detayları

İki bölümden oluşturduk programımızı. Birinci kısım forum programı dediğimiz genelde dörderli beşerli konuşmacının olduğu akademisyen olur, medya mensubu olur, siyasetçi olur, düşünür olur... Onlardan birazdan bahsedeceğim. Çünkü çok kıymetli isimlerle birlikte olduk.Bir de özellikle Çarşamba günü de programın akademik kısmı üzerinden yoğun bir süreç yürütüldü ve burada 6 eşzamanlı salonda 48 oturum, 157 konuşmacı bildiri sundu, konuşmalarda bulundu. Peki, forum kısmında kimlerle birlikte olduk. 4 tane oturum oluşturduk. 2 tanesi salı günü,2 tanesi çarşamba günü. İlk oturum İslamofobi İle Mücadelede Medyanın Rolü üzerine bir tema oluşturduk ve burada çok değerli medyanın değerli temsilcileri vardı. Anadolu Ajansı Genel Müdürümüz sağ olsun geldi, orada çok değerli bildiriler sundu. TRT Genel Müdür Yardımcımız Fatih Bey oradaydı. Yine Daily Sabah’tan İbrahim Bey, Habertürk'ten Mehmet Akif Beyler; Doçent Doktor İsmail Çağlar'ın moderatörlüğünde ilk oturumu gerçekleştirdiler ve daha sonra Sayın Cumhurbaşkanımız salonumuza teşrif ettiler ve çok güzel bir konuşma yaptılar. Ondan önce Sayın Başkanımız, Diyanet İşleri Başkanımız ve Kültür Bakanımızın da konuşmaları oldu.

"İslam karşıtlığını ülkelerinde oluşturabilmek için kurumsallaşma çabası içerisi ndeler"

Cumhurbaşkanımızın konuşmasıyla alakalı önemli bir şeye vurgu yapmak istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız orada şu mesajı verdi: "İslam düşmanlığı, İslam karşıtlığı veya akıllarda çok kalan tabiriyle İslamofobi, aslında şu anda Covid virüsünden daha tehlikeli bir şekilde, dünyada belli bir kesim tarafından veya belli gruplar tarafından, bazı ülkelerin yöneticileri tarafından sistemli bir şekilde dağıtılmaya ve yönlendirilmeye çalışılıyor." Maalesef bazı ülkelerin yöneticileri bunu bir politik manevra veya politik bir araç olarak ellerinde tutuyorlar ve bunu SETA Başkanımız konuşmasında açıklamıştı aklımda kaldı. Nasıl ki biz şuanda İslamofobi ile mücadele noktasında bir kurumsallaşma mücadeleye dair bir kurumsallaşma sistemli bir hareket oluşturmaya çalışıyorsak maalesef Avrupa'daki özellikle bazı ülkeler, özellikle Fransa, Hollanda hatta Almanya, Avusturya bu ülkeler özellikle İslam karşıtlığını, ülkelerinde oluşturabilmek için ve bunları bunu kendi lehlerine kullanabilmek için bir kurumsallaşma çabası içerisine girmiş durumdalar.

"Engellenmek yerine desteklendiğini görüyoruz"

Tabii buradan şu ortaya çıkmış oluyor: İslamofobi'nin de bazı alt kırılımlarının da olduğunu burada anlıyoruz.  Avrupa ülkelerinin konuyu siyasi alana çekmeleri ile birlikte bakıyorsunuz Türkofobi, bazı ülkelerde maalesef Erdoğanafobi şeklinde de bu devam ediyor. Sayın Cumhurbaşkanımızla alakalı, bizim şuanda burada konuşamayacağımız şekilde veya Peygamber Efendimizle alakalı, yani hiçbir şekliyle ifade özgürlüğüne veya basın özgürlüğüne, medya özgürlüğüne asla sığamayacak, şeylerin engellenmek bir yana desteklendiğini maalesef görüyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanımızın konuşmasından sonra benim de moderatörlüğünü yaptığım ikinci oturuma geçildi. İkinci oturumda Sayın Dışişleri Bakanımız açılış konuşmasını gerçekleştirecekti ama son 10 dakika kala maalesef programıyla alakalı bir değişiklik oldu, açılışı yapamadı, Üzüntülerini bize belirttiler.

Filistin Türkiye Büyükelçisi'nin sözlerini hatırlattı

Burada da çok önemli konuklarımızı ağırladık. Bunlar kimlerdi? Filistin Türkiye Büyükelçisi Faed Mustafa'yı bu oturumda ağırladık ve çok güzel konuşmalar yaptı Sayın Büyükelçi. Onun özellikle vurgu yaptığı şey şuydu; hatta bize "Siz özellikle mi bu tarihi seçtiniz" dedi. Çünkü 1 hafta önce İsrail'in Filistin üzerine inanılmaz bir katliamı vardı. İnanılmaz bir terör saldırısı vardı, çoluk çocuk demeden yüzlerce insanı katlettiler. Sizin de programınız bunun bir hafta sonrasına gerçekleşti nasıl bunu ayarladınız şeklinde, biz bunu ayarlamadık biraz önce bahsettim. Çok önceden planlanmış bir şeydi. Sayın Büyükelçi burada şunu vurguladı; "İsrail'in Filistin üzerindeki baskılarını, bu saldırılarını İslamofobi'den, İslam düşmanlığından, İslam karşıtlığından ayrı düşünemezsiniz." dedi. Bu tamamen birbiri içerisine geçirilmiş bir şeydi.

Gazze haberleri nasıl verildi? 

Peki, bunu gerçekten nasıl anlayabiliriz? Şimdi biliyorsunuz orada saldırılar esnasında Gazze'den de İsrail tarafına roketler atıldı mı, atıldı. Orada da masum insanlar öldü mü, öldü. Bunu hepimiz kabul ediyoruz. Ama Gazze'den İsrail'e durup dururken roket atılmadı herhalde değil mi? Peki, bu haberler nasıl verildi? Biz şimdi gelelim konunun medya ve İslamofobi kısmına. Şimdi TRT World çok güzel bir şey yakaladı. BBC deyince aklımıza ne geliyor? Saygın, tarafsız, uluslararası yayıncılıkta çok köklü bir kuruluştan bahsediyoruz. İsrail-Filistin arasındaki olayı da tarafsız vermesini bekleriz. Ama tabii ki bunu görmüyoruz. Burada da İslamofobinin, İslam düşmanlığının, İslam karşıtlığının satır aralarında metinlerdeki yansımasını görüyoruz. İsrail'de hayatını kaybedenler için öldürüldü, Filistin'de Gazze tarafta hayatını kaybedenler için, şehit olanlar için, öldü. Yani İsrail'de vefat ölenler birileri tarafından öldürülenler ama Gazze'dekiler yani yürürken işte başına bir şey düşmüş bir bomba düşmüş tesadüfen bir roket düşmüş, o da oracıkta ölüvermiş şeklinde.

"İslamofobi’yi körükleyenlerin başında Hollanda geliyor"

Sempozyumun İkinci gününde; insan hakkı ihlali ve nefret suçu olarak İslamofobi konusu o oturumda tartışıldı. Abdülhamit Gül Bakanımızın açılış konuşmasından sonra Büyükelçimiz, Cumhurbaşkanımızın Özel Kalem Müdürü Doç.Dr. Hasan Doğan Bey çok güzel bir konuşma yaptı.

Daha sonra yine aynı oturumda Şeref Malkoç Bey Kamu Baş denetçimiz, katıldılar ve gerçekten alana dair çok ciddi bir bilgi birikimleri var, tecrübeleri var bu alanda çalışmışlıkları var.

Ve yine çok kıymetli bir akademisyen Hollanda'dan geldi o da Profesör Doktor Özcan Hıdır hocamız. Çok uzun süredir İslamofobi üzerinde çalıştı. Onun Hollanda'dan gelmesini özellikle istedik. Çünkü İslam düşmanlığını körükleyen yönetimlerin başında Hollanda geliyor.

Burada bir şeyi de düzeltelim, salonda konuşmacılarımız da bunu özellikle vurguladılar. Biz burada Avrupa'yı suçlarken veya Amerika'yı suçlarken, oraların halklarını topyekûn bir şekilde bu hataların bir parçası olarak görmüyoruz.

“Müslümanlığı suçluyor ve rahatsızlık duymuyor"

Bazı ülkeler işte Macron, burada Fransa'da özellikle 2002 yılından sonra Sarkozy ile birlikte değişen, dönüşen bir Fransa politikasını hepimiz çok net bir şekilde görebiliyoruz. Ben Fransa'ya gittim, Fransa'nın birçok şehrinde gezdim ve Fransa'da çok ciddi manada bir Müslüman nüfus var, özellikle Afrika kökenli. Yani Fransa milli takımına bile baktığınız zaman bunu zaten görebilmek çok kolaylıklı bir şekilde mümkünse.

Ama bakıyorsunuz bir ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıyor ve açıkça bir dini, bir kimliği, bir Müslüman kimliğini açıkça hedef alıyor ve bunda hiçbir rahatsızlık duymuyor.

“İslam birlikte Türkiye’nin yükselişi rahatsızlık konusu”

Aslında biz bir dinin sorunundan bahsetmiyoruz, biz şu anda bir insanlık sorunundan bahsediyoruz. Yani İslam düşmanlığı, İslam karşıtlığı, Müslüman karşıtlığı bir dinin üzerinde bir din sorunu olarak algılanmaması gerekiyor.

Bu bir insanlık suçu, bu bir nefret suçu, bu bir ırkçılık kesinlikle bu söylediğimiz şeylerin altı dolan şeyler. Yani burada hamaset yapmak için bu ifadeleri söylemiyorum. Bunlar kesinlikle altı doldurulmuş şeyler ve belki biraz sonra bahsedecektim. Burada özellikle birkaç ülkenin dediğiniz gibi sanki birileri tarafından görevlendirilmiş ve sistemli bir şekilde saldırı uygulanıyor. Neden?

Aslında İslam’la birlikte bu bölgede Türkiye'nin yükselişi de bir rahatsızlık konusu. Aslında Avrupa'nın arka planında veya bunu hedef yapan ülkelerin zihnin arka planlarında farklı plan ve projelerin olduğunu da görebilmek çok net.

“Çağın önemli sıkıntısı yalan haber”

Şimdi aslında çağımızın yani bu Post-truth çağın, önemli bir sıkıntısı yalan haber. İslamofobi’nin daha üst bir sorunu aslında yalan haber.  Şimdi ben bu sempozyum aşamasında bu işte yalan haber, nefret suçları vs. kısımlarına bakarken de şeye denk geldim, Trump'ın başkanlığı döneminde yapmış oldukları yalan yanlış yönlendirme haberlerine denk gelmiştim.

Başkanlık döneminde mesela 4 yılda tam 30.000’den fazla yalan yanlış bilgi servis etmiş sosyal medyası üzerinden. Şimdi gerçekten çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Bu yalan haber aslında biraz önce de bahsettiğim gibi üst bir çatı ve bu İslam düşmanlığı, İslam karşıtlığı da bundan maalesef nasibini alan önemli bir kavram.

“Uluslararası İslam karşıtlığı komitesi oluşturacağız”

Avrupa'ya baktığımızda veya Amerika'ya baktığımızda kimlikler üzerinden Müslüman kimliği üzerinden sürekli yalan haber servis ediliyor. Yani örneğin siyahi birisi ise Fransa'da mesela diyelim ki bir cinayet veya bir tecavüz konusu söz konusu olduğunda Müslüman olup olmadığına bakılmaksızın sürekli sanki Müslümanmış gibi çoğu zaman da yalan bir şekilde servis ediliyor.

Medyanın bu konudaki bilinç düzeyini şöyle ortaya çıkarabiliriz: Uluslararası bir İslam karşıtlığı izleme örgütü veya komitesi oluşturacağız ve bunun altında medya birimleri olacak. Örneğin Yahudi'yi aldığınızda hemen size gözlerin çevrildiği bir atmosfer oluşturulmaya çalışılıyor. Tabii ki biz burada Yahudi düşmanlığına karşı da mücadele edelim. Yani o da bir ırkçılık türü ama çoğu zaman haksız konularda bile; örneğin İsrail'in Filistin'e saldırısını bile konuşturmuyorlar hemen Yahudi düşmanı yapıyorlar. Biz de burada çok haklı olarak İslam karşıtlığı ile mücadele noktasında bir mobbing oluşturmamız lazım uluslararası. Bunun altında medya ayağı da oluşması lazım.

“Bizim ülkemizin sicili çok da temiz değil”

Tabi medya önce kendi ülkemizden başlayarak uluslararası alanda bu konuda bir sorumluluk sahibi olması gerekiyor. Maalesef bizim ülkemizde de bazı medya kuruluşlarının İslamofobi ile İslam düşmanlığı, İslam karşıtlığı konusunda şöyle biraz sayfaları geriye doğru çevirdiğimizde aslında sicillerinin çok da temiz olmadığını görebiliyoruz.

Şimdi sivil toplum kuruluşlarımızın önemli ciddi çalışmalarını görüyoruz. Yani bunu herkes görüyor. Bu İslam düşmanlığıyla, İslam karşıtlığıyla alakalı nasıl mücadele edilebileceğini, raporlar hazırlanıyor ki bu biraz önce bahsettiğimiz ülkelerin de çok ciddi rahatsızlık duyduğu raporlar. SETA’nın o ülkelerin içindeki medya alanındaki İslam karşıtlığı, İslam düşmanlığı çalışmalarını rapor haline getirmesinden o ülkeler rahatsız oldular. Neden?

Çünkü karneleri önlerine konulmuş oldu. Tabi SETA gibi kurumlarımızın bu çalışmalarının artırılması gerektiğini düşünüyorum.

Biz özellikle de SETA’nın orada olmasını istedik. Çünkü yani Google’da bile basit bir şekilde aradığınız da İslam düşmanlığı, İslamofobi STK yazdığınızda ilk karşınıza çıkacak kuruluş SETA çıkıyor.

Ben diğer sivil toplum kuruluşlarımızın da aslında SETA gibi birer departman birer birim kurması gerektiğini, yani bu medya ve işte İslamofobi veya İslam düşmanlığı, İslam karşıtlığı şeklinde birer departman kurarak bu alanı boş bırakmamaları gerektiğini düşünüyorum.

İslam düşmanlığıyla mücadele gününde sessizler

Yani şimdi şöyle düşünelim; Bir Ülkenin Cumhurbaşkanı bir kesimi nefret objesi haline getirmek isterse ne yapar? Fake News, yani yalan söyler, dezenformasyon da bulunur.

Ve biz burada nefret suçunu, nefret kavramını İslamofobi ve İslam düşmanlığı ile birlikte neden işledik. Çünkü Müslümanlar’a karşı yanlış bir şekilde, yalan haberler servis ederek, demeçler vererek, o toplumları yanlış yönlendirerek, terörist Müslüman, saldırgan Müslüman ifadeleri kullanılıyor. Biliyorsunuz her yılın 15 Mart'ı İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından Uluslararası İslamofobi, İslam düşmanlığı, İslam düşmanlığıyla mücadele günü ilan edildi.

Ama bakıyorsunuz Amerika'dan ses yok 15 Mart'ta Avrupa'dan ses yok. Neden? Yani o gün o saldırıları yapan kişi Hıristiyan kimliği ile yaptı bunu. Saldırdığı kişiler Müslüman oldu ve bunu kendi canlı yayın kamerasıyla zaten deklare etti. Bu Müslümanların hepsini öldürmemiz lazım dedi.

Ona rağmen o ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı gerçekten çok sağduyulu bir açıklama yaptı, acılarını paylaştı ama ondan sonra ülkelere bakıyorsunuz bu konuda omuz omuza vermediğini görüyorsunuz.

Manipülasyonların önüne geçilecek

Özellikle ülkemizde de Z nesli diye ifade edilen dünyada da aslında yeni bir nesil var ve daha çok sosyal medya, dijital medya araçlarında en önde geliyoruz ama Dünya da zaten bir trend var, izleme faaliyetlerinden tutunda dinleme faaliyetlerine kadar her şey artık dijitale kaymış durumda. 

O yüzden şimdi biz tabii RTÜK olarakta özellikle sosyal medya alanındaki bu regülasyon faaliyetlerine her türlü desteği verdik ve olması gerektiği noktasında da Sayın Başkanımız da net bir duruş sergiledi. BTK ile birlikte mevzuat çalışmaları yapıldı. Tabi hala ciddi sorunlar var ama zamanla yoluna girecek, bu sosyal medya şirketlerinin Türkiye'de temsilcilik açmalarıyla birlikte bu mecraları kullanarak yalan, nefret, ırkçılık, terör ve düşmanlık tohumları ekmek isteyen kişilerin artık bu alanlara kapatarak böyle sahte hesaplarla burada manipülasyon yapmalarının önüne geçilecek.

Çünkü özellikle genç nesillere yani yaşı 30 yaşın altındaki özellikli kitle şu anda tamamen dijital medyada, sosyal medyada, bu alanları ciddi manada kullanıyor. Ülke olarak çok ciddi bu alanları kullanıyoruz ama buradaki yalan yanlış bilgilendirmeleri veya İslam düşmanlıklarını İslam karşıtlıklarını da mücadele etmek için bir mekanizma kuracağız.

http://www.ankaramasasi.com/haber/807223/rtuk-baskan-yardimcisi-ibrahim-uslu-islamofobi-insanlik-ve-nefret-sucudur
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.