Anadolu’nun manevi mimarları: Seyyid Burhâneddîn Muhakkik-i Tirmizî Hazretleri

Müslümanların her yıl heyecanla beklediği Ramazan Ayı’nın gelmesiyle birlikte, İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin 34. bölümünde Seyyid Burhâneddîn Muhakkik-i Tirmizî Hazretleri'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
07 Mayıs 2021, Cuma - 10:00
Anadolu’nun manevi mimarları: Seyyid Burhâneddîn Muhakkik-i Tirmizî Hazretleri

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin 34. bölümü sizlerle...

SEYYİD BURHÂNEDDÎN MUHAKKİK-İ TİRMİZÎ HAZRETLERİ

Allah'a şükürler olsun ki biz, varlığımızdan kurtulduk

Hz. Hakk’ın civârına tanış olduk, yol bulduk

Akılsızlık, bilgisizlik yolundan bir tarafta idik

Sıddıkin doğruluğunu, Murtazâ'nın aklını bulduk

Aşıkın olgunlaşması, derde düşüp yalvarmakladır

Bilgiçlik taslamak, kibirlenmek, nazlanmakla değildir

Âşıkların yoluna bir son, bir durak yoktur

Çünkü âşık iki cihanda da başı yüce kişidir

Allah ve Resûlullah aşkı ile yanıp, bu aşkla can bulan, bulduğu canı da varlıkta yok sayan bir gönül sultânıdır Seyyid Burhâneddîn Muhakkik-i Tirmizî Hazretleri (k.s)... Hakk’a dost olmaktan, yokluk kapısında kulluktan gayrı bir arzusu olmayan bir âşık, bir sultandır O…

Seyyid Burhâneddîn, “Sultânü’l-Ulemâ” Bahaddin Veled gibi bir deryânın ilim ve terbiyesinde yetişmiş, Hz. Mevlânâ Celâleddin Rûmî gibi büyük bir Hak âşığına da hocalık etmiş bir âlimdir. 13. yüzyılda Moğol istîlâları sebebiyle, Orta Asya’da savaş ve göçün hâkim olduğu bir dönemde yaşamış, birçok âlim gibi, ilim ve kültürün merkezi kabul edilen Orta Asya’dan Anadolu’ya Hicret etmek zorunda kalmıştır. Zîra 13. yüzyıl sadece Müslümanlar için değil tüm dünyâ için tehlikelerle dolu bir dönem olmuştur.

13. yüzyılda, insanlık sahnesinde büyük kıyımların yaşandığı, tüm kütüphânelerin yakılıp yıkılmasıyla kültürlerin yok olduğu, insan kafalarından kuleler inşâ edilecek kadar acı dolu bir dönemde dünyâya gelen Seyyid Burhâneddîn Hazretleri de, Anadolu’ya hicret eden o değerli âlim ve bilginlerden biridir…

Seyyid Burhâneddîn Muhakkik-i Tirmizî Hazretleri'nin doğum yılı ve yeri

İlâhî aşkın tâlibi Seyyid Burhâneddîn Hazretleri, 1165 senesinde, günümüz Özbekistan sınırları içinde yer alan Tirmiz’de dünyâya gelir. Tirmiz o yıllarda birçok şöhretli âlim ve bilginin yetiştiği, bilim, sanat ve kültür merkezi kabul edilen bir yerdir. Seyyid Burhâneddîn’in asıl adı Hüseyin’dir. Peygamber Efendimizin pak soyundan geldiği için, kendisine hürmet ifâdesi olarak “Seyyid”,gerçekleri iyice araştırıp tetkik ettiğinden “Muhakkik-i”, “insanların kalplerinden geçen gizli sırları keşif yolu ile bildiğinden de, “Seyyid-i Sırdan” lakapları verilmiştir. Tirmizli olduğu için de adının sonunda Tirmizî denmiştir.

İlim ve kültürün merkezinde dünyâya gelen Seyyid Burhâneddîn, ilk tahsilini babasından alır. 12 ve 13. yüzyılın en önemli âlimlerinden Necmettin Kübrevî’nin talebelerinden, Bahaddin Veled’in şöhretini duyan Seyyid Burhâneddîn, babasından izin alarak Belh’e gider. Hz. Mevlânâ’nın babası Bahaddin Veled’in rahle-i tedrîsinde ilim ve terbiye öğrenmeye başlar. Kısa sürede hızla yol alan Seyyid Burhâneddîn, hocasının isteğiyle, Hz. Mevlânâ’ya da lalalık yapar, onun her türlü terbiye ve eğitimiyle meşgul olur.

Seyyid Burhâneddîn Muhakkik-i Tirmizî Hazretleri'nin hayatı

On iki yıl boyunca Bahaddin Veled Hazretlerinin himâyesinde, ilim ve irfan öğrenen Seyyid Burhâneddîn, zâhir ve bâtın ilimlerin yanı sıra, astronomi, geometri ve matematik gibi konularda da eğitim alır. Şeyhinden aldığı icâzetin ardından, riyâzete çekilir. Bir süre kalabalıktan uzak bir yaşam sürer. Uzlette olduğu sırada gördüğü bir rüyâ üzerine, Belh şehrine hocasının yanına dönmeye karar verir. Lâkin Bahaddin Veled ve âilesi çoktan Anadolu’ya hicret etmiştir. Bunun üzerine Seyyid Burhâneddîn, memleketi Tirmiz’e döner.

20 yıla yakın bir süre Tirmiz’de müderrislik yapan Seyyid Burhâneddîn, bir gece rüyâsında hocası Sultanü’l-Ulemâ Bahaddin Veled’i görür. Şeyhi, oğlu Mevlânâ’ya sâhip çıkmasını ister. Bu rüyâyı mânev bir işâret kabul eden Seyyid Burhâneddîn, Anadolu’ya doğru hareket eder. Bir yıl süren yorucu bir göçün ardından 1231 senesinde Konya’ya gelir.

Seyyid Burhâneddîn, şeyhinin elini öpmeyi arzularken, O’nun Hakk’a yürüdüğünü öğrenir. İçini büyük bir keder sarar. Dünya gözüyle son bir kez göremediği hocasının, biricik oğlunu mânâda kendisine emânet ettiğini anlar. Konya’da kalmaya karar verir. Bir zamanlar lalalığını yaptığı, eğitim ve terbiyesiyle uğraştığı minik Celâleddin büyümüş ve Selçuklu’nun en önemli âlimlerinden biri olmuştur.

Seyyid Burhâneddîn Karaman’da olduğunu öğrendiği Hz. Mevlânâ’ya bir mektup yazarak Konya’ya geldiğini bildirir. Hz. Mevlânâ ise göç sırasında annesi ve kardeşini toprağa verdiği Karaman’da hüznünü dağıtmaya çalışıyordur. Bir de hem babası hem de hocasını kaybetmiştir. Her ne kadar genç yaşında, zamânın büyük âlimlerinden biri olmuş, etrâfı sohbetlerine hayran insanlarla dolmuş olsa da, içini mânevî bir yalnızlık kaplamıştır. İşte tam bu sırada, Hocası Seyyid Burhâneddîn’in mektubunu alır ve büyük bir sevinçle Konya’ya döner. Zîra biricik lalası, hocası ona can olmaya gelmiştir.

Seyyid Burhâneddîn’in gelişiyle ümit ve neş’eye kavuşan Hz. Mevlânâ, büyük ve şöhretli bir âlim olmasına rağmen kendisine hürmet gösterip, müridi olur. Daha çocuk yaşında iken, terbiyesini üzerine aldığı, biricik şeyhinin oğlu Hz. Mevlânâ’nın mürebbisi iken, şimdi mürşidi olacaktır. 

Seyyid Burhâneddîn, hocasının emâneti Mevlânâ'nın Konya’daki hâlini müşâhede eder ve talebesine ilk nasîhati de şöyle olur;

Din ve dünya ilminde babanı hayli geçmişsin. Fakat babanın hem dünya ilmi hem de âhiret ilmi tamamdı. Bundan sonra, senin de ''Hal'' ilmine girmeni istiyorum. Bu, peygamberlerin ve velîlerin ilmidir. O ilme “Ledün” derler. ''Biz ona yanımızdaki ilimden verdik'' âyetindeki ilim bu ilimdir. O mânâ, Şeyh Hazretleri babandan bana ulaşmıştır. Onu yine benden al ki bütün hallerde gizli ve açık hiç bir şey kalmasın ve babanın hakîki vârisi olasın.

İşte bu sözlerin ardından Hz. Mevlânâ, vaazlarına ara verir ve Seyyid Burhâneddîn’in isteğiyle halvete girer. Kübrevî tarîkatının usûllerine göre bir bir seyr-i sülûk başlar. Seyyid Burhâneddîn, müridi Mevlânâ’ya hocası Bahaddin Veled’in Maârif isimli eserinden de şerhler yapar. Bir süre Konya’da eğitim verdiği Hz. Mevlânâ’yı, tahsil için Şam ve Halep’e göndermeye karar verir. Bunun üzerine de Seyyid Burhâneddîn, müridiyle yola çıkar. Kendisi Hz. Mevlânâ’nın eğitimini tamamlayacağı zamâna kadar Kayseri’de kalmaya karar verir. Mevlânâ, mürşidinin duâsıyla Halep’e doğru yola koyulur.

Seyyid Burhâneddîn Kayseri’de kısa sürede sohbetleriyle meşhur olur. Şöhreti şehrin vâlisi Şemseddin İsfahanî’nin de kulağına gider. Vâli, merak ettiği bu âlimi yakından tanımak ister ve sohbetine katıldığı Seyyid Burhâneddîn’e mürid olur. Bahaddin Veled gibi bir hatibin rahle-i tedrîsinden geçen Seyyid Burhâneddîn’in vaazları, dersleri büyük ilgi görür.

Seyyid Burhâneddîn Muhakkik-i Tirmizî Hazretleri'nin sözleri

Sohbetlerinde Kur’ân-ı Kerîm’den âyetler söyler, ardından Attâr, Senâi gibi büyük âlim ve şâirlerin şiirlerinde, hadis ve âyetlerin nasıl karşılık bulduğunu anlatır. Hatta bu sebeple tenkide uğrar; “Seyyid Burhâneddîn, güzel söz söylüyor ama sözlerine Senâi’nin şiirinden alıntılar yapıyor” diye eleştirilir. Bu sözler kulağına gittiği vakit; “Bu, şu söze benzer; güneş güzel ama ışık veriyor, bunda bir ayıp yoktur. Çünkü Senâi’nin sözünü nakletmek, o sözü göstermek, belirtmektir. Zîra her şeyi güneş gösterir” cevâbını verir. Senâi’nin sözünü güneşe benzeten Seyyid Burhâneddîn, bu ışıktan herkesin faydalanması gerektiğini anlatır ve Senâi gibi Allah âşıklarının şiirlerinin insanın yolunu aydınlatacağını söyler.

Şam ve Halep’te toplam dört yıl kalan Hz. Mevlânâ şeyhine yazdığı mektubun ardından izin isteyerek Kayseri’ye döner. Berâber halvete girer ve kısa bir riyâzetin ardından Konya’ya giderler. Seyyid Burhâneddîn Konya’da büyük ikram ve hürmet görür. Bu sırada önemli bir müridi daha olur. Bahaddin Veled Konya’ya geldiği günden îtibaren, onun Hakk’a yürümesiyle de Hz. Mevlânâ’nın vaazlarını bir kez olsun kaçırmayan Selahaddîn Zerkûbî. Gelecekte Zerkûbî, Mevlânâ’ya hem hocalık yapacak hem de onun dünürü olacaktır. Seyyid Burhâneddîn bir sohbetinde; "Hâlimi Selahaddin'e, kâlimi de Mevlânâ'ya verdim." sözleriyle bu iki müridini daha o günlerde övgüyle anar.

Seyyid Burhâneddîn, Hz. Mevlânâ’ya dokuz yıl emek harcamış ve artık ondaki ilâhî aşkın meydana çıkmasını arzu etmiştir. Hocasının yâdigârının yetişmesi için çok gayret gösteren Seyyid Burhâneddîn, artık yaşlanmıştır. Köşesine çekilip talebe yetiştirmek niyetiyle Kayseri’ye dönmeye karar verir. Seyyid Burhâneddîn’in bu kararı üzerine Mevlânâ biricik lalası ve şeyhine kalması için çok ısrar eder. Fakat Seyyid Burhâneddîn, Kayseri’ye doğru yola çıkar. Hz. Mevlânâ’nın gönlü bu gidişe bir türlü rızâ göstermez. Zîra Seyyid Burhâneddîn Konya’dan çıkarken atının ayağı çamura saplanır. Bu hâdiseyi Mevlânâ’nın rızâsızlığına yoran büyük âlim, geri döner ve talebesine iltifat dolu şu sözleri söyler;

"Konya'da güçlü bir aslan peydâ oldu. Ben de bir aslanım. Aynı şehirde iki aslan bir arada olamaz. Biz artık birbirimizle geçinemeyiz. Ben bu yüzden gitmek istiyorum." Seyyid Burhâneddîn, hicretle berâber tüm sevdiklerini toprağa veren ve kendini yalnız hisseden talebesinin hâlini anlar. Ama hoca olarak görevi bitmiştir. Mevlânâ’nın ısrârı üzerine, Şems-i Tebrizî’nin geleceğine işâret eden şu sözler dökülür ağzından;

"Öyle anlıyorum ki, yakında buraya bir dost gelecek. Senin bundan sonraki yükselmen, onun vâsıtasıyla olacak. Sen artık ona havâle olundun. Onun şefkat kanatları altında aşamadığın engelleri aşar, daha yüksek mânevî hâllere kavuşursun. O seni, tasavvufun en mahrem noktalarına çeker. Sen de ona aynı âlemi anlatırsın. Bu şekilde birbirinizi tamamlar ve yeryüzünün en büyük iki dostu olursunuz. Ben de Kayseri'ye gidip, ömrümün sonlarını orada geçiririm."

Biricik hocası ve baba dostunu, gözyaşları içinde dinleyen Hz. Mevlânâ nihâyet iknâ olur. Seyyid Burhâneddîn talebesiyle vedâlaşarak 1241 senesinde Kayseri’ye gider. Sâkin bir hayâtı tercih eden Seyyid Burhâneddîn, burada sohbetlerine devam eder. Hz. Mevlânâ da hasreti arttığı vakit sık sık Kayseri’ye, hocasının ziyâretine gider.

Zamânın en önde gelen âlimlerinden Seyyid Burhâneddîn Hazretleri, Allah ve Resûlü’ne âşık, Kur’an ve sünnet yolunun en sâdık yolcularından biri olarak yaşamıştır. Çok sık oruç tutan Seyyid Burhâneddîn Hazretleri, talebelerine de ısrarla bu ibâdete devam etmelerini tavsiye ederek şu nasîhatleri yapmıştır;

"Karnınız aç olsun! Bunun için de çok oruç tutunuz! Çünkü oruç, hikmet hazînelerinin anahtarıdır. Oruç tutmak, kalp gözünün açılmasına, kalbin rikkate gelmesine sebep olur. Ayrıca oruçlunun duâsı, Allahû Teâlâ indinde makbûldür."

Seyyid Burhâneddîn Muhakkik-i Tirmizî Hazretleri'nin ölümü

Yaratılan her şeye Allah’ın emir ve yasakları nazarında bakan Seyyid Burhâneddîn, dünyâya zerre meyl etmemiş bir âlimdir. Sohbet ve derslerin dışındaki çoğu zamânını dağlarda geçiren Seyyid Burhâneddîn vuslatı aşkla beklemiştir. Ömrünün son gününe kadar çalışmaktan, ilim öğrenmek ve öğretmekten bir an olsun geri durmamıştır. Hocasının yolu olan Kübrevî tarîkatına bağlı bir hayat süren Seyyid Burhâneddîn 1244 senesinde Kayseri’de Hakk’a yürür.

Seyyid Burhâneddîn’in vuslat haberi Kayseri'de hızla duyulmuş ve hücresinin önünde büyük bir kalabalık toplanmıştır. Başta Kayseri Vâlisi ver talebesi Şemseddin İsfahanî olmak üzere, tüm halk cenâze törenine katılmış, Seyyid Burhâneddîn’i gözyaşları içinde uğurlamıştır. Kayserililer bu büyük âlimin ardından günlerce yas tutmuş ve Kur’an okutmuştur. Hz. Mevlânâ’nın hocasına olan düşkünlüğünü bilen Şemseddin İsfahanî, Hz. Mevlânâ’ya, Seyyid Burhâneddîn’in Hakk’a yürüdüğünü haber veren bir mektup gönderir.

Seyyid Burhâneddîn Muhakkik-i Tirmizî Hazretleri'nin eserleri

Hocası Sultanü’l Ulemâ Bahaddin Veled’in yâdigârı saydığı ve büyük emekle yetiştirdiği Hz. Mevlânâ, Seyyid Burhanedin’in Hakk’a yürüdüğünü öğrenince büyük bir kedere kapılır ve hemen Kayseri’ye hareket eder. Hocasının kabrini ziyâret edip, onu duâlarla yâd eden Hz. Mevlânâ için, biricik lalasını toprağa vermek çok ağır olmuştur. Kayseri Vâlisi Şemseddin İsfahanî şeyhinin bütün kitap ve cüzlerini Hz. Mevlânâ’ya teslim etmiş; Hz. Mevlânâ daelinde kitaplar, gönlü yaralı halde Konya'ya dönmüştür. Seyyid Burhâneddîn’in Makalat ya da diğer adıyla Maârif adlı meşhur eseri de bu kitaplar arasındadır. Seyyid Burhâneddîn’in bıraktığı en önemli mîraslardan biri Hz. Mevlânâ, diğeri ise Maârif isimli muhteşem eseridir. Mahfe kelimesinin çoğulu olan Maârif, güzellik, güzel çehre, bilmek, öğrenmek, bilişmek, bir şeyi en ince teferruatına kadar bilmek, tefekkür etmek ve inanmak gibi mânâlar taşır.

Seyyid Burhâneddîn Hazretlerinin sözleri, sohbetleri, vaazları ve müridleri ile karşılıklı konuşmalarının yer aldığı eser, ibâdetin sırları ve hikmetlerini anlatır. Âyet-i Kerîmelerin ve hadis-i şerîflerin, tefsir ve tevillerinin ince bir üslûpla anlatıldığı Maârif, tarzı bakımından "Kelimât-ı Kassâre" yani kısa, fakat mânâ bakımından zengin ve özlü kelimelerden meydana gelen bir eserdir.

Arapça-Farsça karışık bir dille yazılan Maârif, Farsça ağırlıklıdır. Âyet-i Kerîmeler, hadis-i şerîfler, bazı şiirler ve bazı kısımlar Arapça yazılmıştır. Seyyid Burhâneddîn Hazretlerinin yaşadığı devirde Selçuklu Devlet’inin resmi dili Farsça’dır. Bu sebeple, dîvanda, dergâhta ve medreselerde yazılıp okutulan dil, Farsça olduğu için, eli kalem tutan herkes eserlerini Farsça yazmıştır.

Maârif, fasıl ve bablara ayrılmamış, fakat bu îcâza ve kısaltmaya rağmen çok güzel, gönül açıcı, fesâhat ve belâgatlidir. İbârelerin terkîbi, cümlelerin yapısı mükemmeldir. Birçok gönül dostunun sözleri gibi tesirli ve gönül alıcıdır. Zîra günümüzde birçok batılının tez konusu olan Maârif hala gönül ehli kimselerin başucu kitaplarındadır.

Tirmiz’de başlayan ve Kayseri’de sırlanan, fazîlet ve ahlâkıyla herkesin gönlünde taht kuran Seyyid Burhâneddîn sessiz ve dünyâdan uzak bir hayat yaşamıştır. Şöhretten her zaman sakınmış, tevâzu ve ilimle Hakk’a erişileceğini söylemiştir. Bu tevâzu ve yüksek ahlâkıyla yüzyıllardır hâlâ âşıklara mürşidlik etmektedir.

Sekiz asırdan bu yana ziyâret edilen Kayseri’deki türbesi kendi adıyla anılan büyük mezarlığın içinde bulunmaktadır. Hakk’a yürümesinin ardından ilk olarak talebesi ve Kayseri Vâlisi Şemseddin İsfahanî bir türbe yaptırmış, ancak birkaç gün sonra türbenin sebepsiz yıkıldığı görülmüştür. Tekrar yapılsa da türbe yine yıkılmıştır. Ta ki Şemseddin İsfahanî, bir gece rüyâsında Seyyid Burhâneddîn'i görene kadar bu böyle devam etmiştir. Seyyid Burhâneddîn, İsfahan’a rüyâsında; "Benim üzerime türbe yapmayınız." deyince İsfahanî bu işten vazgeçmiştir.

Günümüze ulaşan türbe ise 1892 senesinde, Ankara Vâlisi Abidin Paşa’nın yardımıyla, Kayseri Mutasarrıfı Mehmed Nâzım Paşa tarafından yaptırılmıştır. Giriş kapısı üzerinde bulunan kitâbesinde şu ifâdeler yer almaktadır:

Fard-ı âdab ile zair muhlis ki budur

Merkad-ı muhterem-i Hazret-i Burhâneddîn

Çeşm-i irfânına kûhî istersen olmalısın

Cephe sây-ı kadem-i Hazret-i Burhâneddîn.

Türbesi içerisinde, kubbe altında yarım silindir şeklinde Seyyid Burhâneddîn Hazretlerinin sandukası bulunmaktadır. Hz. Peygamber’in torunlarından 1414 yılında Kayseri’de Hakk’a yürüyen Seyyid Zeynel Abidin Hazretlerinin mezarı da türbe içindedir.

Kayseri’nin mânevî büyüklerinden Seyyid Burhâneddîn Hazretleri, Mevlânâ gibi bir şahsiyete rehberlik etmiş, hem Maârif isimli eseri hem de Mevlânâ’nın mürşidi olması hasebiyle yüzyıllardır âşıkların dilinde hayat bulmuştur.

Yüce Allah'ın bana kısmet ettiğine râzı oldum,

İşimi-gücümü beni yaratana havâle ettim,

Yüce Allah geçmişte, bana çok ihsanlarda bulundu,

Kalan ömrümde de öyle yapacağına inanıyorum (Ebû’l Kâsım Ali b.Muhammed/Hâkânî Dîvânı)

Eserleriyle sekiz asırdır İslâm’a ve insanlığa hizmet etmeye devam eden Seyyid Burhâneddîn Tırmizî Hazretleri, Anadolu’ya ilim, bereket, irfan getirmiş, ömrünü rızâ, teslimiyet, şükür ve ümitle yaşamış bir gönül sultânıdır (k.s)…

Yazan: Nevin Şahin

http://www.ankaramasasi.com/haber/716956/anadolunun-manevi-mimarlari-seyyid-burhneddn-muhakkik-i-tirmiz-hazretleri
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.