Anadolu'nun manevi mimarları:Veysel Karanî Hazretleri

İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin 49. bölümünde Veysel Karanî Hazretleri'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
06 Haziran 2021, Pazar - 17:51
Anadolu'nun manevi mimarları:Veysel Karanî Hazretleri

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin 49. bölümü sizlerle..

VEYSEL KARANÎ HAZRETLERİ

Yüksekliği aradım, tevâzuda buldum.

Başkanlık aradım, halka nasîhatte buldum.

Nesep aradım, takvâda buldum.

Şeref aradım, kanaatte buldum.

Rahatlık aradım, zühde buldum.

Zenginlik aradım, tevekkülde buldum. (Veysel Karanî)

Ömürlere bereket, nasîhat dolu bu sözlerle, Hakk’ı nasıl bulduğunu anlatan, Efendimiz’i (s.a.v) görmeden sevenlerin pîri sayılmış bir gönül sultânıdır Veysel Karanî Hazretleri (k.s)…

O, yüksek ahlâkı ile Allah ve Resûlü’nün övgü ve duâlarına mazhar olmuş, ana hakkı uğruna peygamber kapısından dönmüş de, o dönüşle âşıkların gönlüne sultan olmuştur.

Tâbiînin yani Peygamber Efendimizin ashâbını görenlerin en hayırlılarından kabul edilen Veysel Karanî Hazretleri, hadis âlimlerinin, muhadram ifâdesiyle tâbir ettikleri, yani hem câhiliye zamânını hem de Efendimiz’in peygamberlik zamânını idrak edip de, O’nun mübârek yüzlerini görme şerefine nâil olamayan Müslümanlar zümresindendir.

Anasından doğup dünyâya geldi

Melekler altına kanadın serdi

Resûlün hırkasın tâcını giydi

Yemen illerinde Veysel Karanî (Yûnus Emre)

Veysel Karanî Hazretleri'nin doğum yılı ve yeri

Âlemlere rahmet Efendimizin derin sevgi ve muhabbetine mazhar olan Veysel Karanî Hazretleri, Yemen’in Karen köyünde dünyâya gelir. 560’lı yıllarda doğduğu tahmin edilen Veysel Karanî’nin asıl adı Üveys Bin Amir El Karanî’dir. Yemen kabîlelerinden Muradoğulları soyundan gelen babası, Karen oğlu Amir’dir.

Veysel Karanî Hazretleri'nin hayatı

Veysel Karanî daha çocuk yaştayken, babasının Hakk’a yürümesinin ardından annesi ile hayâta tutunmak zorunda kalır. Zîra annesinden başka kimsesi yoktur. Veysel Karanî, babasının erken ölümü, annesinin de hastalanması sebebiyle ilim tahsil etme imkânı bulamaz. Semâvî dinlere ve kitaplara âit bir bilgisi olmadan büyüyen Veysel Karanî,aklı ermeye başlayınca tek Allah’a inanma ihtiyâcı hisseder. Bu düşüncelerini paylaştığı zaman ise maalesef kimse Veysel Karanî’yi anlamaz. Sanki Hz. İbrâhim’in kaderini yaşar gibidir. Söylediklerine güler, alay ederler. Kendisine kulak veren ve inanan tek kişi annesidir.

Artık ergenlik yaşına gelen Veysel Karanî Hazretleri kendine bir iş aramaya başlar. Allah’ın birliğine inandığı için sık sık insanlar tarafından hor görülen Veysel Karanî belki de bu alaycı tavırların muhatabı olduğu için iç dünyâsı ile baş başa kalabileceği bir iş aramaya koyulmuş ve nihâyetinde deve çobanlığı yapmaya başlamıştır. Annesi hasta ve bakıma muhtaçtır. Bu sebeple Veysel Karanî Hazretleri deve otlattığı sâkin vâdilerden Karen’e inmeyi hiç istememektedir.

İşte o isteksizce Karen’e deve otlatmaya indiği günlerden birinde, Allah’ın son Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’nın zuhûr ettiği ve insanları hak dîne dâvet ettiği haberini işitir. Veysel Karanî Hazretleri bunun üzerine, şeksiz ve şüphesiz îman eder. İslâm’a ve Hz. Muhammed’e gönülden bağlanan Veysel Karanî Hazretleri bu müjdeyi derhal annesine götürür. Yıllarca, herkes kendisiyle alay edip, hor ve hakir görürken onunla tek Allah’ın varlığına îman etmiş olan anacığı da Müslüman olur.

Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz’i duyduğu günden îtibâren kalbi, O iki cihan güneşinin aşk-ı ateşiyle yanan Veysel Karanî Hazretleri, Hz. Peygamber’in nur yüzünü görmek için yanıp tutuşmaya başlar. Ne de olsa yıllarca bir Allah’a îman etmiş ve şimdi de müjdesini aldığı kutlu peygamberi daha görmeden çok sevmiştir. Tek isteği, o işittiği peygamberin yüzünü görmek ve duâsını almaktır. Lâkin annesi hasta ve âmâdır Veysel Karanî Hazretlerinin. Bu sebeple oğlunun kendisini bırakıp gitmesini istemez.

Aradan yıllar geçer, fakat Veysel Karanî Hazretlerinin kalbindeki ilâhî aşk ve Resûlullah Efendimizin nur yüzünü görme isteği bir türlü gönlünden çıkmaz. Yıllarca, bir kez şikâyet etmeden kendisine bakan biricik oğlunun bu arzusuna anne gönlü daha fazla dayanamaz ve Veysel Karanî Hazretleri, Efendimizi (s.a.v) ziyâret etmek için annesinden müsaade alır. Ancak annesinin bir isteği vardır. Eğer Medine’ye gidip de Peygamber Efendimizi bulamazsa, beklemeden evine dönmesini ister. Annesinin gönül rızâsını alan Veysel Karanî Hazretleri, ilâhî aşkın neş’esini kendine dost edinerek, o nur yüzü görmek ümîdiyle derhal yola koyulur.

Gönlü Allah ve Resûlü’nün aşk-ı muhabbetiyle yanan Veysel Karanî Hazretleri, uzun ve meşakkat dolu bir yolculuğun ardından Medine’ye ulaşır. Hz. Muhammed Mustafa Efendimizin nur yüzünü bir kerecik görmek için yıllarca anasının rızâsını beklemiş, nihâyet onca yolun ardından da Resûlün kapısına gelmiştir.

Veysel Karanî Hazretleri ve Hz. Âişe Vâlidemiz

Veysel Karanî Hazretleri heyecanla Resûlullah Efendimizin devlethânesinin kapısını çalar. Kapı ardındaki Hz. Âişe Vâlidemiz, Peygamber Efendimizin Tebük Seferi’nde olduğunu söyleyince Veysel Karanî Hazretleri çok üzülür. Zîra annesi Peygamberimizi evde bulamazsa dönmesini istemiştir ondan. Şimdi beklerse hem anasına karşı gelmiş hem de sözünü tutmamış olacaktır. Çâresiz ve gönlü yanık Veysel Karanî Hazretleri, Hz. Âişe Vâlidemize;

 “Kâinatın Efendisine selâmımı söyleyiniz. Cennet sabahlarını andıran mübârek yüzlerini doya doya görmek isterdim. Lütfen, içimin aşk-ı Muhammed’i ile yandığını, gönlümün bitmez niyâzını bildiriniz.” diyerek kapıdan uzaklaşır. Veysel Karanî Hazretlerinin sözlerinin letâfetini anlayan Hz. Âişe Vâlidemiz göz ucuyla pencereden bakar. Veysel Karanî Hazretleri, gönlü ilâhî aşk ateşiyle yanıp kavrulurken tekrar Yemen’in yolunu tutar.

Anasından destur aldı durmadı,

Kâbe yollarını geçti boyladı

Geldi o Resûlü evde bulmadı

Yemen illerinde Veysel Karanî (Yûnus Emre)

Yıllarca Resûllulah’ın mübârek yüzlerini görmek hasretiyle yanıp tutuşan Veysel Karanî Hazretleri sırf annesine verdiği sözü yerine getirmek için, gözü yaşlı halde Karen’e döner. Belki de tek tesellisi, Efendimizin Medine’yi saran mis kokusunu ta yüreğinde hissetmiş olmasıdır.

Veysel Karanî Hazretleri dönüşünün ardından deve çobanlığı yapmaya devam eder. Karen halkı ona hep dîvâne gözüyle bakıp, inançlarıyla alay eder. O ise bir taraftan hasta annesine bakar diğer taraftan ibâdetleriyle meşgul olur. Onun gönlünde Allah ve Peygamber aşkından ötesine zaten yer yoktur.

Peygamber mescidden evine geldi

Veysin nûrunu kapıda gördü

Sordu Âişe’ye eve kim geldi

Yemen illerinde Veysel Karanî (Yûnus Emre)

Peygamber Efendimiz nihâyet seferden döner. Mescidden evine geldiği vakit, Hz. Âişe’ye validemize; “Ya Âişe, evimize kim geldi? Bu Rahmânî kokular, bu ilâhî lezzet nedir?” diye sorar. Hz. Âişe validemiz;

“Ey Allah’ın Resulü, Üveys adında biri geldi. Sizi bulamayınca çok üzgün bir halde ayrıldı.” der. Hz. Peygamber; “Gördün mü peki?” diye sorunca, göz ucuyla baktığını söyler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, “Hangi gözünle gördün ya Âişe?” diye sorunca, sağ gözüyle baktığını söyleyen Âişe Vâlidemizin gözünü öper. Tekrar mescide döndüğü vakit ise ashâbına şöyle seslenir;

“Bana Yemen tarafından rahmânî kokular geliyor. Şüphesiz beni görmeyenlerin en hayırlısı Üveys’tir.” diyerek Veysel Karanî Hazretlerini gıyâbında müjdeler.

Erenler önünde kemer belinde

Ak nurdan beni var o sağ elinde

Veys Sultan derler Hak dîvânında

Yemen illerinde Veysel Karanî (Yûnus Emre)

Resûlün kapısına gelip de onu göremeyen ve gözü yaşlı dönen Veysel Karanî Hazretleri, Efendimizin kendisine muhabbetinden habersiz semâya salâvatlar göndermektedir. Resûlullah Efendimiz ise hasta döşeğinde, Hz. Ömer, Hz. Ali ve Hz. Âişe vâlidemize hırkasının Veysel Karanî Hazretlerine verilmesini vasiyet eder… Efendimiz, Yûnus Emre Hazretlerinin şiirinde de dikkat çektiği gibi Üveys’in sağ avucunda bir ben olduğunu söyler. Resûllullah Efendimizin Hakk’a vuslatını haber alan Veysel Karanî Hazretleri büyük üzüntü yaşar. Zîra artık Resûlü dünya gözüyle görme umudu kalmamıştır.

Hz. Ali ve Hz. Ömer, Peygamber Efendimizin Hakk’a vuslatının ardından vasiyetini yerine getirmek üzere yola koyulur. Ashâbın yıldızları da Resûlullah Efendimizin hırkasını, kendisine bırakacak kadar önemsediği Veysel Karanî Hazretlerinin kim olduğunu merak ederler. Nihâyet ashâbın yıldızları, Karen’de tevekkül ve şükür halinde bulurlar bu müjdeli Hak âşığını… Hz. Ömer ve Hz. Ali Efendimiz; “Üveys, hırkamı alıp giysin, ümmetime duâ etsin, şefaat kılsın”diyen peygamberimizin bu övgü dolu sözleriyle berâber Hırka-i Şerif’i kendisine verirler.

Yıllarca aşkı muhabbetiyle yanıp tutuştuğu Allah Resûlü, o mis kokusunun sindiği hırkasını yollamış ve ümmete duâ etmesini istemiştir Veysel Karanî Hazretlerinden. Kendisini dünya gözüyle bir kerecik görebilmek arzusuyla, günler gecelerce gözyaşı döken Veysel Karanî Hazretleri için bundan daha büyük bir saadet yoktur. Tek Allah’a inandığından herkesin hor ve hakir gördüğü, deli dîvâne saydığı o Veysel Karanî, gönlündeki Allah ve Muhammed aşkı ve annesine olan hürmetinden dolayı, âlemlerin sultânı Allah Resûlü’nün Hırka-ı Şerifi’yle mükâfatlandırılır.

Hırka-ı Şerif’in kendisine verilmesinden sonra Karen’de büyük alâka görmeye başlayan Veysel Karanî’nin, bir an olsun sözünden çıkmadığı annesi de Hakk’a yürür. Hem anacığının acısı hem de Karenliler’in alâkası Veysel Karanî Hazretlerinin buradan ayrılmasına sebep olur. Uzun ve yorucu bir yolculuğun sonunda Kûfe’ye yerleşir.

Veysel Karanî Hazretleri'nin ölümü ve türbesi

Veysel Karanî Hazretleri Kûfe’de kendi hâlinde bir hayat sürmeye başlar. Bu sırada Sıffîn Savaşı baş gösterir. Veysel Karanî, Hz. Ali’nin halîfeliği sırasında iki Müslüman grup arasında çıkan bu savaşta, Hz. Ali safında savaşa katılmak üzere Medine’ye gider. Yaşı bir hayli ilerlemesine rağmen Veysel Karanî Hazretleri savaş meydanında en ön saflardadır. Sanki şahâdeti arzular gibidir. Bu savaşta pek çok ashab ve tâbiîn şehid olur. Veysel Karanî Hazretleri de bu şehidler arasındadır. 657 senesinde, Fırat Nehri kenarında 104 yaşında şahâdet şerbetini içer.

Sıffîn Savaşı’nda şehid olanların birçoğu savaşın olduğu yerde toprağa verilir. Şehitlerini memleketlerine götürmek isteyenler ise tabutlar yaptırır. Bugün, Yemen, Şam ve Siirt’te türbeleri bulunan Veysel Karanî Hazretlerinin neden üç türbesi olduğu kaynaklarda şöyle rivâyet edilir:

Veysel Karanî Hazretlerinin şahâdetinin ardından naaşı için üç farklı kavim tabut getirir. Şehit birdir ama sâhibi üçtür. Bu kavimlerin her biride Veysel Karanî Hazretlerini kendi memleketine götürmek ister. Uzlaşmaya varılamayınca Hz. Ali Efendimiz devreye girer. Veysel Karanî Hazretlerinin köken îtibâriyle Yemenli olması sebebiyle naaşın Yemenliler’e verilmesi gerektiğini söyler. Ancak, diğer iki kabîle bu teklife râzı olmaz. Hz. Ali kur’a çekme teklifinde bulunur, ama buna da râzı gelmezler. Bunun üzerine Hz. Ali Efendimiz, naaşı himâyesine alarak sabahın hayrını diler. Rivâyet odur ki, sabah olduğunda kabîleler birbirlerinden habersiz tabutları açar. Her biri Veysel Karanî Hazretlerini kendi tabutunda görür. Bu sebeple naaşın kendisine verildiğini düşünen bu üç kavmin mensubları, sessizce tabutlarını alarak, biri Yemen, biri Şam, biri de Siirt’in yolunu tutar.

Yüce Allah, Bakara Sûresi 154. Âyet-i Kerîme’de, “Allah yolunda öldürülenlere "ölüler"" demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.” buyurur. Veysel Karanî Hazretleri de âyet-i kerîmede zikredilen o diriler zümresine katılarak Hakk’a kavuşmuş ve yüzyıllardır bu üç makamda da bu inançla ziyâret edilmiştir.

Veysel Karanî Hazretlerinin asıl adı olan Üveys; “Belli bir yola mensub olmadan, Yüce Allah’ın hidâyeti ve uyarıcılığıyla velâyet basamaklarına ulaşan” mânâsına gelmektedir. Bu sebeple halk arasında bu büyük tâbiînden feyz alanlara Üveysî denmiştir. Peygamberimizi görmediği halde, ondan feyz alması, tasavvufta “üveysîlik” nâmıyla bir makam oluşturmuştur.

Hz. Muhammed'in Veysel Karanî Hazretleri hakkında ki sözü

Uzun ve meşakkatli bir ömür süren Veysel Karanî Hazretleri pek çok sahâbeye yetişmiş, onların sohbetinde bulunmuştur. Resûlullah Efendimizin, kendisini görmeden seven bu dostunu sahâbe, şefkatle ve muhabbetle sarmıştır. Zîra Resûlullah Efendimiz, O dost âşığı hakkında şöyle buyurmuştur:

"Size Yemen'den Üveys denilen bir adam gelecek. Yemen'de bir annesinden başka kimse bırakmıyor. Kendisinde beyazlık vardı. Allah'a duâ etti de onu kendisinden giderdi. Yalnız bir dinar veya dirhem yeri kadar kaldı. Ona sizden kim rastlarsa sizin için istiğfar ediversin."

Elinde âsâsı hurma dalından

Eyninde hırkası deve yününden

Asla hata gelmez onun dilinden

Yemen illerinde Veysel Karanî (Yûnus Emre)


Veysel Karanî Hazretleri'nin eserleri

Görmeden îman edenlerin ilkinden olan Veysel Karanî Hazretleri, tefekkür ve takvâ sâhibidir. Çok ibâdet eder, az konuşur ve vaktini insanlardan uzak geçir. Sahâbenin anlatımına göre sabahlara kadar rükû ve secdede kalır, her ânını Kur’an ve sünnetle nurlandırarak duâlarla geçirir.

İşte bu tefekkür dolu hayâtı ve menkıbeleri yüzyıllardan beri dilden dile anlatılan Veysel Karanî Hazretleri, Dîvan edebiyatında da önemli bir yer tutmuştur. Birçok şâir, yazdıkları manzumelerde ona ya telmihte bulunmuş ya da hayâtı hakkında çeşitli müstakil eserler kaleme almıştır. Bu eserlerin en meşhurlarından biri de, “Destân-ı Hazret-i Veysel Karanî” dir. 1739 senesinde Mustafa isimli biri tarafından çoğaltılan bu eserin yazarı belli değildir. Millî Kütüphâne’de koruma altına alınan bu eserde, Veysel Karanî’nin, Hz. Peygamber’i görme arzusuyla annesinden izin alarak Yemen’den Medine’ye gelişinden, Hırka-ı Şerif’in kendisine hediye edilmesine kadar birçok konu anlatılmıştır.

Destân-ı Hazret-i Veysel Karanî adlı eser, 18. yüzyılın ilk yarısında önemli kaynaklar arasına girmiştir. Mesnevî nazım şekliyle yazılan ve 180 beyitten oluşan eser, aruzun “fâilâtün fâilâtün fâilün” vezniyle yazılmıştır. Ayrıca, yazıldığı yüzyılın dil ve imlâ özelliklerini yansıtması bakımından da büyük önem taşır. Bu eser dışında, edebiyat târihimizde Veysel Karanî hakkında yazılan birçok eser bulunmaktadır.

Yastığı taş idi, döşek postu

Cennetlik eylemek ümmeti kastı

Hakk’ın sevgilisi, habîbin dostu

Yemen illerinde Veysel Karanî (Yûnus Emre)

Yûnus Emre Hazretleri de,“Yemen illerinde Veysel Karanî” şiiri ile bu büyük gönül sultânına hem sevgisini dile getirmiş hem de on kıtada Karanî Hazretlerinin hayâtını anlatmıştır. Bu şiir yüzyıllarca Hak âşıklarının meclisinde dilden gönüle ilâhî olmuştur.

Peygamber Efendimizin bilinen iki hırkası vardır. Bunlardan biri Kasîde-i Bürde'nin yazarı büyük şâir Kaab bin Züheyr'e verilir ki, Topkapı Sarayı'nda koruma altındadır, diğeri de Kareli Üveys'e yani Veysel Karanî Hazretlerine gönderilir. Bu iki hırka da İstanbul’da kutsal emânet olarak koruma altına alınmış ve halk tarafından büyük bir ilgiyle ziyâret edilmiştir.

Veysel Karanî Hazretleri hiç evlenmediği ve evlâdı olmadığı için bu hırka, Hakk’a yürümesinden sonra kardeşi Şihâbeddîn el-Üveysi’ye kalmıştır. 1500 yıllık bu kutsal emânet, bugün Veysel Karanî’nin torunları tarafından korunmaktadır. Hırka-ı Şerif’in İstanbul’a gelmesi ve burada ziyârete açılması aslında Hırka-ı Şerif Câmii’nin hikâyesini de yansıtır. Zîra câminin yapımının sebebi bu Hırka-ı Şerif’tir.

Kutsal emânete sâhip olan Üveys âilesi, Irak ve Güneydoğu Anadolu’da ikâmet ettikten sonra burada sık sık meydana gelen çarpışmalar sebebiyle Ziver el-Üveysî zamânında Kuşadası’na göç ederek buraya yerleşir. Sâhip oldukları emânet sebebiyle bu âileye saygı gösterilir ve kendilerine "hırka-ı şerif şeyhleri" adı verilir. Âile, 1600’lü yılların başlarında Sultan I. Ahmed’in isteği üzerine İstanbul’a gelir. Böylece Hırka-ı Şerif ziyârete açılır. Fâtih’te yaşayan âilenin evinin ziyâretlerde yetersiz kalması üzerine I.Abdülhamit günümüzdeki Hırka-ı Şerif Câmii avlusundaki mekâna bir oda inşâ ettirir. Hırka-ı Şerif, söz konusu odada 1780’den îtibâren sergilenmeye başlanır. Ziyâretlerin yoğunlaşması sebebiyle bu oda da yetersiz kalınca, 1811 yılında, zamânın pâdişâhı Sultan Mahmud tarafından oda yeniden düzenlenir. Daha sonra bu oda da yetersiz kalınca Sultan Abdülmecit, 1847 yılında Hırka-ı Şerif Câmii’ni yaptırır. Böylece bu kutsal emânet, adına yaptırılan câmide sergilenmeye başlar. 1500 yıllık bu kutsal emânet günümüzde halen Hırka-ı Şerif Câmii’nde sergilenmekte ve her sene Ramazan ayında ve Kadir gecesinde ziyârete açılmaktadır… Pek çok Hak âşığı, yüzyıllardır dünyânın ve Türkiye’nin dört bir yanından gelerek bu kutsal emâneti ziyâret etmektedir.

15 asırdır Hak dîvânında, âşıkların meclisinde, halkın gönlünde sevgi ve muhabbetle yaşamış olan Veysel Karanî Hazretlerinin Siirt’te bulunan türbesi hâlâ ziyâretçilerle dolup taşmaktadır. Selçuklu döneminde yapılmış olan türbe sonraki dönemlerde onarılmıştır. Sultan Abdülaziz bu türbe ile yakından ilgilenmiştir. İlk yapılışında yöresel cas denilen bir harçla yapılan ve üzeri kubbeli olan türbe 1967 yılında yıkılmış ve yerine yeni bir türbe yapılmıştır. Her yıl 16-17 Mayıs târihleri arasında türbenin bulunduğu yerde “Veysel Karanî’yi Anma Günleri” düzenlenmektedir.

Yunus eydür gelin biz de varâlim

Ayağın tozuna yüzler sürelim

Hak nasip eylesin komşu olâlim

Yemen illerinde Veysel Karanî (Yûnus Emre)

O ki, ana hakkı uğruna Resûlün nur yüzünü görememiş, gözünde aşkın yaşı, gönlünde Allah ve Habîbinin aşkıyla, olana rızâ göstermiş, işte bu teslim oluşla da Allah ve Resûlü’nün sevgisine erişmiş bir gönül sultânıdır Veysel Karanî Hazretleri (k.s)…

Yazan: Nevin Şahin

http://www.ankaramasasi.com/haber/793623/anadolunun-manevi-mimarlariveysel-karan-hazretleri
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.