Yaban hayatı gözlemcisi ve fotoğrafçısı Emre Seyhan ile özel röportaj

Ankara Masası Kültür-Sanat Özel programımıza, Yaban Hayatı Gözlemcisi ve Fotoğrafçısı Emre Seyhan konuk oldu.
Zeliha Demirci
|
22 Ağustos 2020, Cumartesi - 18:42
Yaban hayatı gözlemcisi ve fotoğrafçısı Emre Seyhan ile özel röportaj

Thegreatwildlife dergisi yazarı, yaban hayatı gözlemcisi ve fotoğrafçısı Emre Seyhan ile 10 senedir gözlemlediği Ankara’nın yaban hayatı hakkında güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Ankara’nın ormanlarında gözlemlediği yaban hayvanlarını ve yaşadıklarını bizimle paylaştı.

Keyifli okumalar...

-Yaban hayatı denildiği zaman Ankara akla gelen yerlerden biri değil.  Aslında Ankara bu konuda çok zengin, sende uzun zamandır profesör olarak bunu yapıyorsun. Bizi Ankara’nın yaban hayatı konusunda biraz aydınlatabilir misin?

Ankara'nın ilk önce Türkiye'de bulunduğu konumdan bahsedeyim. Ankara, bir ucundan, bir ucu 450 kilometre kadar büyük. Bu uzunluktan dolayı İç Anadolu'dan Karadeniz'e geçiş noktası. Güneye baktığımız zaman çorak toprakları var ama Ankara'nın kuzeyi oldukça orman ve yaban hayatının merkezi diyebileceğimiz bir bölge. Çankırı, Bolu, Karabük ve Eskişehir arasında kaldığımız için hem buralara sınır geçişlerimiz hem de buradan gelen hayvanların oluşturduğu bir popülasyon mevcut. Özellikle Çubuk, Kızılcahamam, Çamlıdere, Çamkoru, Ayaş, Güdül, Beypazarı yani Ankara'nın kuzey ilçelerinin olduğu bölümlerde ormanların sık olmasından dolayı hayvanların barınabildiği bölgeler buralar.

Avrupa'nın en büyük kızıl geyik popülasyonu Ankara'da. Bunun büyük sebeplerinden bir tanesi de Beypazarı'ndaki soda çıkan dağlar ve topraklarının karakteristik özellikleri. Beypazarı sodasının yaban hayatına da çok büyük katkısı var. Hem onu içmek için hem de onun toprağa verdiği minerallerden yararlanmak isteyen geyikler buralarda barınıyorlar ve sayıları da çok fazla. Baktığınızda burada kuş bile yoktur dediğiniz ormanlarının içerisinde yani Beypazarı’nda kızıl geyik kaynıyor.

 Peki sen Ankara’nın nerelerinde hangi hayvanları gözlemledin?

Aslında Ankara'da gözlemlenebilecek çok çeşitli hayvanlar var.  Kuşlar, sürüngenler, göletlerde yaşayan hayvanlar olsun oldukça fazla ama ben memeli büyük türleri fotoğraflıyorum. Boz ayı, kızıl geyik, kurt, tilki, çakal, domuz, kartal, akbaba çeşitleri ve şahin gibi türlerin takibini ve fotoğraflamasını yapıyorum.

Ankara'da endemik hayvanlar da görüntüledin mi?

Endemik değil ama sayısı çok azalan hayvanlar da yaşıyor Ankara’da. Kızılcahamam’da ve Ankara’nın tüm kuzey bölgelerinde Vaşak popülasyonu mevcut. Yok olma tehlikesindeydi ama geçtiğimiz yıllara nazaran daha da iyiye gidiyor. İnsanların biraz bilinçlenmesi, Doğa ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünün bu konuda yaptığı çalışmalar ile son zamanlarda bütün memeliler türlerinde popülasyon sayısının arttığını görüyorum ve hem bunu fotoğraflıyorum hem de Doğa ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünden aldığımız rakamlar bu yönde.

Hayvanların belirli zamanlarda belirli gittiği yerler vardır. Sen yuvalarının olduğu yerlere mi gidiyorsun, gözlemlerini nasıl gerçekleştiriyorsun?

Ben tamamen hobi olarak başlamıştım bu işe. Yine hobi olarak devam ediyorum ama hayatımın bir parçası gibi oldu.Yaklaşık olarak 6-7 senedir sürekli olarak kayıt yapmaktayım. Fotokapan diye adlandırılan kameralarım var. Onları doğada hayvanların geçiş güzergahları olabilecek yerlere, su kenarlarına ya da daha önce kendinin belirlediği yerlere kurulumunu yapıyorum, haftada bir kontrole gidiyorum. Gerçekten de bol görüntüler oluyor 1 hafta içerisinde. Daha uzun bırakırsam daha çok görüntü elde ediyorum. Özellikle hayvanların hepsi gece daha çok aktifler gündüz genelde insanlarla iç içe yaşadıkları için çok göz önüne çıkmıyorlar. Ya da seslerden ürktükleri için insanlardan uzak ormanın derin noktalarında oluyorlar ama akşam ormanda sessizlik hakim olduğu zaman benim kamera kurduğum patikalara, açıklıklara geliyorlar. Ben de onları bu şekilde görüntülemiş oluyorum.

Fotokapan dışında senin birebir olarak çektiklerin var mı?

Gerek dürbünle gerek fotoğraf makinemle birebir çekmek için çok uğraştığım hayvan kızıl geyik ve boz ayı. Bunlar için tek başıma Ankara'nın en uç noktalarında, Bolu ve Eskişehir ile sınır olan kısımlara geceleri gidiyorum. Sabahı beklemek zorundayım. Ses yapmamak için kamp kuruyorum, gün ağarmadan kalkıyorum ve hazırlıklarımı yapıyorum. Şimdiye kadar yaptığım bütün gözlemlerim de birebir çoğunu yakaladım domuz sürüleri olsun geyik sürüleri olsun.

Bu sürüleri en çok nerelerde gözlemliyorsun?

Beypazarı, Nallıhan, Çamlıdere üçgeninde oldukça fazla. Bolu Kıbrısçık da dahil bu alana. Bu bölgelerde oldukça fazla geyik popülasyonu mevcut. Kızılcahamam’da da var ama Kızılcahamam geyiklerin çok tercih ettikleri bir yer olmadığı için nadir görüntüleyebiliyoruz. Ama Beypazarı’nda oldukça fazlalar var yani belki bir günde ayrı ayrı olarak 10 tane farklı sürü görebilirsiniz.

Peki Karaca görüntüledin mi?

Kızılcahamam Soğuksu Milli Parkı’nın içinde görüntüledim. Aslında Karaca çok yakınımızda yaşamakta. Kızılcahamam'a gitmeye gerek yok. Ankara otoyolunun başlangıcından, Kahramankazan’a gelmeden önceki tarlalarda bile yaşamını sürdürüyor. Karaca çok nadir görülen ve çok küçük bir hayvan. İnanılmaz bir kamuflaj özelliği var. Çok yakında yani 5-10 metre mesafede olmadığımız sürece göremeyiz. Bu özelliklerinden yararlanıyorlar ve çok yakınımıza kadar geliyorlar.

Biz de belki yanından geçmişizdir…

Kesinlikle geçmişsinizdir. Ama görme ihtimali çok düşük çünkü boyut olarak da çok küçük. Doğa ile kamuflajı çok iyi olduğu için ses duyduğu anda hareket etmezse zaten onun orada olduğunu görme ihtimaliniz çok düşük. Ben fotokapanla erkek bir karaca görüntülemiştim. Bu arada karacalar ormanda gece müthiş korkunç ses çıkartırlar ayıdan ya da kurttan daha ürkütücüdür. Onu duyduğunuzda ne olduğunu anlayamazsınız büyük korku duyarsınız. Ben ilk duyduğumda inanamadım sese, araştırdıktan sonra karaca olduğunu anladım.

Sen vaşak, ayı, yaban domuzu gibi vahşi hayvanlar görüntülüyorsun. Bu esnada başına gelen, unutamadığın bir olay var mı?

Çok var aslında… Kızıl geyik çekmeye gittiğim zaman oluyor genelde çünkü çok uzun kalıyorum bir gece iki gece kaldığım zamanlar oluyor. Bir gün yine Beypazarı'nın kuzeyinde, Bolu'nun güneyinde yani tam sınır noktasında kamp yapıyorum. Gün ağarmaya başlarken etraftan devamlı hışırtı ve yürüme sesleri geliyor. Tabii insan ürküyor yalnız olduğu için. Bir de ben avcı olmadığım için yanımda kesinlikle silah, bıçak veya benzeri şeyler götürmüyorum. Sabah 4 buçuk sularında uyandım hazırlığa başladım. Çadırdan çıkıp fotoğraf makinem elimde etrafı gözlerken etrafta hiçbir hareketlilik yok diye çok üzülmüştüm. Halbuki fazlasıyla varmış.
15-20 metre yürüdükten sonra çalıların aralarında sesler duymaya başladım. Tavşanlar inanılmaz enerjik birbirlerini kovalıyorlar. Tilki keza öyle tavşanları yakalamaya çalışıyor. Tam onları izlerken çalıların arasından böyle bir sürü geçmeye başladı geyik olduğunu fark ettim.

Yaklaşık olarak 7 tane kızıl geyik vardı. Bu arada kızıl geyikler erkekler ayrı dişiler ayrı gezerler sadece çiftleşme dönemlerinde bir araya gelirler. Bu gördüklerimin hepsi dişiydi. Beni gördüklerinde önce çekindiler sanırım onlara zarar vermeyeceğini anladılar. Çünkü insan görünce mermi gibi ormanda kayboluyorlar. Bu anları da yaşadım anlayamıyorsunuz nasıl koştuklarını. Bu sürü yaklaşık 50 metre önümden sırayla bulunduğumuz dağın zirvesine çıktılar. Bunları görüntülemek çok büyük büyüleyiciydi benim için.

Kızıl geyikleri bulmak da zor… Sen iki gün beklemişsin.

Buraları bulabilmek için Google Earth kullanıyorum. Baya uğraşıyorum,  Google Earth’ten bulduğum konuma gidiyorum kamp kuruyorum. Biraz da bilgi, beceri ve yılların verdiği tecrübelerden yararlanıp geçebilecekleri noktaları çok rahat buluyorum.

Dediğin gibi geyik insan gördüğünde kaçan bir hayvan ama gördüğü zaman kaçmayıp hatta atağa geçecek hayvanlarda var bunlarla ilgili bir olay yaşadın mı?
Boz ayı ya da domuz mesela bunları çok tehlikelidir. Boz ayılar,  insandan daha hızlı koşar, insandan 150 milyon kat daha fazla koku alır, daha iyi yüzer, 60 kilometre hızla koşar,  40 metrelik bir çam ağacına 5 saniyede tırmanır. Siz ondan hızlı koşamıyorsunuz siz ondan hızlı yüz demiyorsunuz deyim yerindeyse kaçma şansınız her kesinlikle yok. Ama boz ayıların şöyle bir özelliği var, yaratılışlarında var ben bu tecrübeme dayanarak söylüyorum, yaklaşık 10 senedir takip ediyorum. İnsan kokusu aldıklarında verdikleri tepki mükemmel. Siz onu fark etmeden kayboluyor. Kızılcahamam ormanlarında en fazla 500 metre veya bir kilometre ötenizde boz ayı vardır ama kesinlikle göremezsiniz çünkü sizin kokunuzu sesinizi alıyor ve tamamen aksi yöne kaçıyorlar. Çok nadir böyle hızla arabayla gidiyorsanız ya da motosikletle gidiyorsanız köşeleri dönerken çok ani karşılaşmalar haricinde göremezsiniz. Boz ayı insana kesinlikle yaklaşmaz. Onu cezbeden bir yemek kokusu, bir leş kokusu koku olmadığı sürece sizin yanınıza yaklaşmazlar.

Peki domuzlar yaklaşır mı?

Domuzlarda olay çok farklı.  Domuzlar genelde sürü halinde geziyorlar ama erkek domuzlar yalnız gezerler. Ben geçen sene şahit olmuştum, tek gezen bir domuza rastladım, gece önüme çıktı arabayla orman yolunda giderken ayı sanmıştım o kadar büyük hiçbir tepki vermedi. Ben onun orayı terk etmesini bekledim, yoldan geçebilmek için çünkü çok korkusuz ve çok tehlikeliler.  Size zarar vermek istediği zaman domuz saldırısından kurtulmak çok zor.

Vaşaklar da geyikler gibi insan gördüğünde saklananlar ya da hiçbir şekilde göremeyeceklerimizden mi?

Vaşak, normal bir kendinin 4-5 katı büyüklüğünde, kamufle olan bir hayvan. Onun da ses duyma, görme ve koklama gibi özellikleri çok fazla. Tilki ve vaşaklar ses duyma özellikleriyle avlanıyorlar. 50 metre ötede çalının içindeki farenin adım atmasıyla onun yerini saptayabiliyor. Bu yüzden insanların konuşma seslerini hemen duyduğu için görme ihtimalimiz çok çok zor. Onların bizi önceden sezmesi ile gitmelerinden dolayı da bir hayli çok düşük şans diyebilirim.

İnsanlar doğa gezisi için ya da piknik yapmak için ormana gittiği karşıma ayı, domuz çıkar mı korkusuna kapılıyor...

Ankara'daki insanlar hep bu korkuya kapılıyor, ben de diyorum ki keşke gelse ve görseniz.  Yaptığım araştırmalara dayanarak söylüyorum, piknikçiler daha çok yaban hayvanı görüyor. Böyle bir şansları mevcut ben yıllardır Kızılcahamam ormanlarında gezerim ama daha birebir bir vaşak ya da ayı görmüş değilim. Ayıyı çok uzaktan gördüm.

O zaman piknikçiler korkmakta biraz da haklı mı?

Korkmaları da normal çünkü müthiş boyutları var fotoğrafta görüldüğü gibi değil. Yani bir boz ayı fotoğrafta görmekle gerçek hayatta görmek çok farklı. İnsanın 5- 6 katı ağırlığa sahip, ayağa kalktığında 2 buçuk metre boya sahip olabiliyor. Kızılcahamam bölgemiz de güvenli bölge olduğu için orada yaşayan hayvanlar yaşını almış, olabileceği en büyük boyuta sahip ayılar mevcut.

Ayılar insanlara zarar verir mi?

Hayır asla zarar vermez. Hatta son zamanlarda yani 2019-2020 yılında, belki seneye daha da iyi olacak, hayvanların insanlarla iç içe yaşamaya alıştığını düşünüyorum. Kamp yapan arkadaşlarımın yanına gelen ayının görüntüleri mevcut. Artık insanlardan pek çekinmiyorlar. Gözünüz çalıların arasında bir harekete takılır, belki rüzgar hareket ettirmiştir dersiniz ama onun hayvan olma olasılığı çok yüksek.

Biz farkında olarak ya da olmayarak bu hayvanların doğal hayatında yani yaban hayatına zarar veriyor muyuz?

Kesinlikle veriyoruz. En başta piknik yaparak. Piknikten sonra bıraktığımız çöpler, söndürmediğimiz ateşler ve söndüğünü sandığımız ateşler orman yangınlarına neden oluyor ve inanın çok küçük bir orman yangının olduğu bölgede bile yüz binlerce canlı ölüyor. Büyük yangın olmasına gerek yok. Sürüngenler, kaplumbağalar, yılanlar, fareler, kuş çeşitleri dumandan zehirlenip ya da yanarak ölüyor. Bizim yapmamız gereken çöpümüzü bırakmamak, ateş yaktıysak kesinlikle söndüğünden emin olup üzerini kayalarla kapatmak. Ve ağaçları kesmemeliyiz. Dallarını kestiğimiz ağaçlar gece hayvanların uyuduğu yatak odası diyebileceğiniz bir şey. Yağmurdan, güneşten korundukları yer, onların evleri aslında biz onların evlerine giriyoruz.

Bir şey daha eklemek istiyorum. Biz hep Afrika'yı, safarileri merak ederiz değil mi? Gitmek de çok zor. Halbuki safari bizim yanıbaşımızda. Evimizden çıkıyoruz, 45 dakikada varabiliyoruz Kızılcahamam Soğuksu Milli Parkı’na.  Afrika'da 4 tane akbaba türünü bir saat içerisinde asla göremezsiniz, tek tek aramanız gerekiyor. Afrika kıtasında bir boz ayı yaşamıyor, güneyde sıcak olduğu için boz ayı göremezsiniz, kurt sürüleri göremezsiniz. Kızılcahamam’da hepsi var. Domuz, kurt, ayı sürüleri, yırtıcı kuşlar, 4 çeşit akbaba,  6-7 çeşit kartallarımız var. Şahin ve atmaca soyundan gelen bir sürü kuş çeşitleri var. Biz reklam yapamıyoruz. Ben inanıyorum ki bundan 10 sene sonra, bilinç artarsa bu hayvanları Afrika’daki safarilerde olduğu gibi arabayla doğal hayatlarında görüntüleyebileceğiz.

Kara akbaba soyu yavaş yavaş tükenmekte olan bir hayvan.  Kızılcahamam'da Soğuksu Milli Parkı'nda onların yaşadığı bir alan var…

Bizim de bu konuyla ilgili çalışmalarımız var. Hem Doğa ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünün hem de Yunus Ayhan isminde bir abim var onun desteğiyle gerçekleştirdik. Yunus Ayhan, kara akbabaların soylarının tükenmesini istemediği ve mükemmel bir doğa aşığı olduğu için son 4 senedir onların beslenmesi ve korunması için elinden geleni yaparak örnek bir davranış sergiledi. Bunun akabinde ciddi söylüyorum kara akbabaların sayılarının arttığını gördüm. Daha önce Kızılcahamam’da kara akbaba belgeseli çekilmişti. Belgeselde sayılarının çok düşük olduğunu söylediler. Araştırmalara dayanarak ben şu an söyleyebilirim ki Türkiye'de daha önceden yüz çift var diyorlardı şuan Kızılcahamam’da yüz çiftten fazlası var.

Türkiye'de en çok görüldüğü bölge de zaten ilk olarak Kızılcahamam Soğuksu Milli Parkı, Eskişehir, Türkmen Baba Dağı ve bunu arasında kalan bölgeler. Buraları kendilerine yaşam alanı olarak seçiyorlar. Kızılcahamam'ı seçmelerinin bir nedeni ise kara akbabalar çok büyük kuşlar on beş kilo kadar ağırlıkları mevcut, düz bir zeminden uçmaları çok zor. Uçmaları için yamaç ve termal olması gerekiyor.  Kızılcahamam'ın termal sıcak sularının bizim göremediğimiz oluşturduğu bir hava akımı mevcut. Vadilerde sıcak hava akımı özellikle sabah ve akşam gün yüzüne çıkıyor ve bu hayvanlar hiç kanat çıkmadan saatlerce termal akımında uçabiliyorlar. Bir de beslenmeleri önemli tabii ki. Besin zinciri de Kızılcahamam’da olduğu için burayı yaşam alanı olarak seçmiş durumdalar.

Belirli bir nesil hayvanlarla iç içe büyüdü ama yeni nesil hayvanları bile ayırt edemez durumda ve insanların doğadan anladığı şey mesire alanlarında piknik yapmak… Özellikle pandemi sürecinden sonra da doğa özlemi arttı.  Daha demin sen de dedin yaban hayat denildiği zaman Ankara değil Afrika biliniyor. Ankara insanlarının yaban ve doğal hayatını yakından görebilmesi, tanıyabilmesi için ne yapması gerekiyor?

Hepimizin elinde son model cep telefonları var. Çocuklarımızın körelmesini istemiyorsak cep telefonumuzdan haritaya bakıp bir araştırma yaparak Ankara'nın doğasının ne kadar zengin olduğunu görebiliriz. Bakın Ankara’nın akarsuları, şelaleleri, ormanları sınırsız. Yoğun yaban hayatı mevcut. Ben Ankara’yı avucumun içinden daha iyi biliyorum diyebilirim ama o kadar büyük ki yeni bir şeyler keşfettiğimde daha önce bunu burada nasıl bulamamışım diye ben bile şaşırıyorum. Araştırıyorum burada şöyle bir akarsu var mıdır diye gidiyorum, akarsu buluyorum. Rakım yüksekliklerinden şelale olabileceğini tahmin ediyorum şelale ya da göletleri buluyorum. Zaten doğanın olduğu yerde yaban hayatı da oluyor. Ankara’nın yüzebileceğiniz kadar güzel doğal havuzları mevcut. Türkiye’de içilebilecek kalitede ilk üçe giren su Ankara Kızılcahamam’da.  Ben onu çıktığı yerden içiyorum yani toprağın üzerinden yani bu çok büyük bir ayrıcalık.Biraz merak etmek gerekiyor. Bilinen yerleri değil de bilinmeyen yerleri merak edip gidelim.

Korkmaya gerek yok. Hayvanlar, siz onlara zarar vermediğiniz sürece size zarar vermiyor. Onlar sizin götürdüğünüz ekmeğe ya da suya muhtaç şekildeler. “Ayı bana saldırır, ben de onu vururum” düşüncesiyle hareket etmek kesinlikle çok yanlış.  İnanın o sizin korktuğunuzdan yüz katı daha fazla sizden korkuyor. Bu yüzden yanınıza gelmiyor yoksa o sizi istediği yerde bulabilir, istediği yerde saldırabilir.

Ankara’da hayallerimizi gerçekleştirebiliriz. Nallıhan ilçemiz, barajların ve göllerin bol olduğu bir bölgemiz.  Burada endemik tür,  tükenmek üzere olan Anadolu yaban koyunumuz, kızıl geyiklerimiz var. Kızılcahamam'da kurt, vaşak sürülerimiz mevcut.  Çubuk tarafında soyu tükenmekte olan Anadolu parsımız vardır. 1970’li yıllarda Türkiye’de her yerde bulunan en son 1970 yılında Beypazarı'nda öldürülen bir Anadolu parsını biliyorsunuz. Aldığım duyumlara, yaptığım araştırmalara göre neslinin tükenmediğini biliyorum. Ankara'da kaydı olmasa bile, Ankara'ya çok yakın illerinde var. Anadolu parsı, topraklarımıza ait bir değer bunu görmek için uzaklara gitmeye gerek yok. Türkiye gerçekten dünyada ender olan ülkelerden biri. Bütün her şey sınırsız sadece korumasını ve bakmasını bilmemiz gerekiyor.

Yaban hayatı gözlemcisi ve fotoğrafçısı Emre Seyhan ile gerçekleştirdiğimiz özel röportajımızı bir tıkla izleyebilirsiniz.

http://www.ankaramasasi.com/haber/99768/yaban-hayati-gozlemcisi-ve-fotografcisi-emre-seyhan-ile-ozel-roportaj
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.