Anadolu'nun manevi mimarları: İsmail Fakîrullah Hazretleri

Müslümanların her yıl heyecanla beklediği Ramazan Ayı’nın gelmesiyle birlikte, İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin 31. bölümünde İsmail Fakîrullah Hazretleri'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
01 Mayıs 2021, Cumartesi - 09:49
Anadolu'nun manevi mimarları: İsmail Fakîrullah Hazretleri

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin 31. bölümü sizlerle...

İSMAİL FAKÎRULLAH HAZRETLERİ

Dendândır inci denden, fark olmaz inci tenden,

İncitme cân, gönül yap; incinme incitenden.

Dil sevdi o cânânı, ah bulsa bu cânını,

Seyreylese ol yüzden hüsnü, dîl-ü cân ânı.

Ey gönül; her ne dilersin sensin ol,

Sen, sana gel; sende iste, sende bul,

Cümlenin aklınca, gönlünce mülâyim söyle sen,

Tâcihânda bulasın izzetle rahat böyle sen.

                                Erzurumlu İbrâhim Hakkı

Bu fâni cihânda, ilâhî lezzeti gönüller yapmakta bulmuş; Allah ve Resûlü’ne aşkla cânân olup, ol canlarda bu aşk ile dil bulmuş bir gönül sultânıdır İsmâil Fakîrullah Hazretleri (k.s)...

17. yüzyılda, Anadolu topraklarında yetişen ve bu toprağa nice ilim tohumları eken büyük âlim Fakîrullah Hazretleri, Kur’an ve sünnet ışığında örnek bir ömür sürmüş; Peygamber Efendimizin (s.a.v), “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyâya, yarın ölecekmiş gibi âhirete çalışın” Hadîs-i Şerîfîni kendine şiar edinmiştir. İsm

âil Fakîrullah, yaşadığı dönemi en iyi şekilde gözlemleyip, hem dînî hem de fennî ilimlerde önemli talebeler yetiştirmiş; bilim dünyâsına, Erzurumlu İbrâhim Hakkı gibi bir dehâyı hediye etmiştir. Halka hizmeti Hakk’a hizmet bilen Fakîrullah Hazretleri, aldığı her nefesi Allah diyerek vermiş bir Hak âşığıdır.

İsmail Fakîrullah Hazretleri'nin doğum yılı ve yeri

Asırlardır kalbi Allah aşkı ile çarpanların gönül evinde misâfir olan İsmâil Fakîrullah Hazretleri, 1657 senesinde Siirt’in Tillo kasabasında dünyâya gelir. Babası Mevlânâ Kâsım, Regâib Kandilinde dünyâya gelen oğluna İsmâil adını verir. İsmâil adının yanına aldığı Fakîrullah lakabı ile şöhret bulan büyük âlim, hayâtı boyunca böyle anılır.

İsmail Fakîrullah Hazretleri'nin hayatı

Yüzyıllardır evliyâlar diyârı olarak anılan Tillo, dönemin önemli âlimlerinin yaşadığı bir yerdir. Bu âlimlerden biri de Fakîrullah Hazretlerinin dedesi Molla Abdülcemâl’dir. Peygamber Efendimizin s.a.v) amcası Hazreti Abbas'ın (r.a) torunlarından olan Abdülcemâl Efendi, dönemin en önemli müderrislerindendir. Dedeleri, Medine’den Irak’a hicret etmiş, âilenin bir kısmı Bağdat, bir kısmı da Kûfe’de kalmıştır.

Başta Kur’ân-ı Kerîm’in ilk müfessiri kabul edilen büyük Sahâbe Abdullah İbn-i Abbas (ra) olmak üzere, bütün dedeleri, ilim sâhibi kimselerdir. Pek çoğu döneminde kadılık ve emirlik gibi mevkilerde bulunmuş; Kur’an ve sünnetten ayrılmayan, meşhur âlim ve bilginlerdir. Bazıları hocalarının isteği üzerine talebe yetiştirmek için önce Cizre’ye hicret etmiş ardından 1500’lü yıllarda Tillo’ya gelmiştir. Bu sebeple Abdülcemâl Efendi, İlim ve bilginin önemine inanmış; hem neslini hem de talebelerini Hak yolunda, zâhir ve bâtın ilimlerde en iyi şekilde yetiştirmiştir.

Abdülcemâl Efendi’nin Hakk’a yürümesinden sonra Tillo’da talebe yetiştirmeye başlayan Mevlânâ Kâsım’ın dervişlerinden biri de oğlu İsmâil Fakîrullah’tır. Babası Mevlânâ Kâsım, daha küçük yaşta oğlunu özenle yetiştirmeye, ilim öğretmeye başlar. Sâkin ve öğrenmeye meraklı bir yapısı olan Fakîrullah Hazretleri çocukluğundan îtibaren 24 yaşına kadar babası Mevlânâ Kâsım’ın yanında dînî ve fennî ilimlerde eğitim alır. Maalesef 24 yaşına geldiğinde hem hocası hem de babası olan Mevlânâ Kâsım’ı Hakk’a uğurlar.

24 yaşında olmasına rağmen bilgi ve ilim deryâsı olan Fakîrullah Hazretleri, babasından sonra talebe yetiştirmeye başlar. Zîrâ çocukluğundan bu yana ilim ve bilgiyle yoğrulmuş olması, yüksek ahlâkı ve merâkı sebebiyle hızlı yol alır. Bu sırada Siirt eşrâfından Hacı Muhammed’in kızı ile evlenir. Otuz yaşına geldiğinde annesini de çok genç bir yaşta toprağa verir. İsmâil Fakîrullah Hazretlerinin ikisi kız olmak üzere beş çocuğu olur. Çocuklarını da daha evvel gördüğü terbiye üzerine yetiştirir.

İsmail Fakîrullah Hazretleri'nin eserleri

İlim ve bilgiden her an istifâde eden İsmâil Fakîrullah Hazretlerinin, içinde çok sayıda kitap olan özel bir kütüphânesi vardı. Zirâ dedeleri âlimdi ve pek çoğu eser sâhibi kişilerdi. Güzel yazıya kabiliyeti olan Fakîrullah Hazretleri kendi hattı ile bir Kur’an-ı Kerim de yazar. TefsiriMeâlim-üt-Tenzîl, Mesâbihî Şerif kitaplarını kendi el yazısıyla yazarak mürîdlerine kazandırır. Kütüphânesinde en çok faydalandığı eserler, babasının el yazısıyla yazdığı dört ciltlik İhyâ-ı Ulûmiddîn ve iki cilt Envâr-ı Fıkh-ı Şâfiî ile dedesinin yazdığı dört ciltlik Kâmus-ı Ekber ve birer ciltlik Şifâ-i Şerîf ve Şir'at-ül-İslâm kitapları olur.

İsmâil Fakîrullah Hazretleri, derslerin dışındaki zamânını tefekkürle geçiren, az konuşan, az yiyen ve az uyuyan biridir. En önemsediği konulardan biri ise helâl rızkın temînidir. Meşe ağaçlarından topladığı mazıları satar, bu parayla tohumluk buğday alıp ekerek geçimini sağlardı. Bugün türbesinin bulunduğu Tillo tepesinde, gerek üzüm bağının, gerek buğday ektiği tarlasının tüm işçiliğini bizzat kendisi yapmıştır. Allahü Teala’yı bir an olsun unutmayan Fakîrullah Hazretleri haramlardan çok sakınır, hatta şüpheli korkusuyla mübâhların dahî fazlasından kaçınırdı. Onu görenler, Müslümanlığın ince bir insanlık olduğunu anlardı.

Cânân ilinden gelmişim

Fâni mekânı neylerim

Ol mülke meyil salmışım

Ben bu cihânı neylerim

                                         Erzurumlu İbrâhim Hakkı

Müridlerine dünyânın gelip geçiciliğini anlatan Fakîrullah Hazretleri, asıl bâki olanın geride bırakılacak hayırlar olduğunu söyler. Kendisi de bu hal üzere yaşayan İsmâil Fakîrullah, bazen haftayı cebindeki bir avuç kuru üzümle geçirir de; açlara, düşkünlere, kimsesizlere, fakir ve derdini söyleyemeyen gariplere yardım etmeyi yeğler…

Her şeyin bir sebeple yaratıldığını çok iyi bilen Fakîrullah Hazretleri, bu sebeple fen ilmini çok önemser. Müridlerine dînî ilimlerin yanı sıra matematik, siyer, geometri, astronomi gibi ilimleri de eksiksiz öğretir. Öğrencileri arasında öyle biri vardır ki, Fakîrullah Hazretleri ondaki cevheri daha ilk gördüğünde anlar. O, müridi Osman Efendi’nin oğlu Erzurumlu İbrâhim Hakkı’dır.

Kıvrak zekâlı, çabuk öğrenen, öğrendiğini unutmayan, sâkin, merhametli, muhâkeme kabiliyeti yaşıtlarının çok üstünde, dehâ bir kişiliktir İbrâhim Hakkı. Küçücük yaşına rağmen verdiği cevaplarla İsmâil Fakîrullah Hazretlerini kendisine hayran bırakır. Kendisi de âlim olan Osman Efendi oğlunun bu özelliklerini fark etmiş ve hocasına talebe olmasını çok istemiştir. Bu sebeple Tillo’ya yerleşip, hem hocasının yanında kalır hem de İbrâhim Hakkı’nın en iyi şekilde ilim ve terbiye almasını sağlar.

Pek çok mürîdi bulunan Fakîrullah Hazretlerinin göz nûru dervişleri Osman Efendi ve Molla Muhammed uzun yıllar hocalarının hizmetinde bulunur. Lâkin gözünden sakındığı bu iki değerli talebesi aynı hafta içinde Hakk’a yürür. Talebelerinin cenâze namazını kıldırmak zorunda kalan Fakîrullah Hazretleri, derin bir üzüntü yaşar. Osman Efendi’nin genç oğlu İbrâhim Hakkı’ya, artık sadece bir hoca değil, ilim için hicret etmiş talebesinin yadigârı olarak bakar…

Babasının Hakk’a yürümesinden sonra mürşidinin hizmetini genç İbrâhim Hakkı üstlenir. Zîrâ İsmâil Fakîrullah Hazretleriyle geçirdiği zamanların her dakikası nimet değeri taşımaktadır. Şeyhinin her sözünü not eden, yanında asla konuşmayan, can kulağıyla dinleyip, can gözünden bakan İbrâhim Hakkı onun sözleriyle olgunlaşır.

Tillo’nun mânevî büyüğü kabul edilen Fakîrullah Hazretleri, yaşadığı bölgede sulhü sağlayan önemli bir isimdir. Zîrâ aralarında sorun yaşayan, ihtiyâcı olup derdini söylemekten çekinen, yöneticilere bir sözü olan herkes bu kapıyı çalar. Şöhreti saraya kadar ulaşmıştır. Osmanlı padişahlarından I. Mahmud da Fakîrullah Hazretlerine büyük hayranlık duyar ve zaman zaman mektup yazarak ihtiyaçlarını sorar. Sultan I.Mahmud, Fakîrullah Hazretlerine yazdığı ve günümüze ulaşan mektuplarından birinde şunları kaleme alır:

Bismillâhirrahmânirrahîm

Akıl ve kıyasın ilmini kapsamayacağı hakîkatini velîlerine açan, sevenlerini ve inananlarını diğer insanların ulaşması mümkün olmayan mertebelere ulaştıran, şüphesiz “Onları bulan Allah’ı tanır, Onları tanıyan Allah’ı bulur, Onlardan birini kabul eden kurtulur, Onların kabul ettiği biri de ünsiyetle Allah’a ulaşır”. Havâs velîlerini zâtına yaklaştıran Allah’a hamd olsun.

Salât ve selâm; Kuds’un deryâlarından içen, ünsiyetin sergisine oturan Allah Resulüne (S.A.S) ve sırları ehâdiyetin yüceliğini müşâhede edip, vasıfları rubûbiyyetin şühûdunda yok olan âli ve ashâbının üzerine olsun.

Emma ba’du; Rahim Rabden kavlen selâm; tarîkatın imâmı hakîkatın yücesi irşâd makamının kâimi, kulların umûrunun nâzımı, bütün hâllerinde Allah’a yönelmiş bulunan, konumuyla ve sözüyle halkı Hakk’a dâvet eden, eşhas ve ervâhın hulâsâsı, kandil ve ışığın sırrı, mülk ve melekût hallerinin ârifi, kuds ve lâhût sırlarının vâkıfı. Allah ile bilinen ve bilen, Allah’a yönelen ve ulaşan azîzimiz ve şeyhimiz Fakîrullah Efendimize olsun.

Sultan I. Mahmud, Fakîrullah Hazretleri Hakk’a yürüyene kadar, kendisine büyük hürmet gösterir. Hayâtını tevekkül ve tefekkürle yaşayan, tek arzusu Hakk’a kul olmak olan İsmâil Fakîrullah Hazretleri, ömrünü Tillo’da talebe yetiştirerek geçirir. Allah ve Muhammed aşkıyla dolu hayâtını, sabır ve şükürle süsler. Hak’tan gelen her şeyi sevgilinin kemendi olarak kabul eden Fakîrullah Hazretleri, dertleri lütufmuş gibi kabul edip yaşar.

Dünyâya geldim gitmeğe.

İlim ile hilme yetmeğe.

Aşk ile can seyretmeğe.

Ben in ânı neylerim.

Hayâtını insanlara ilim ve irfan öğretmeye adayan Fakîrullah Hazretleri, Kur’an ve sünnetin yolunda özenle yaşar. Talebelerini de aynı özenle yetiştiren Fakîrullah Hazretleri artık yaşlanmaya başlar. Neredeyse tüm yaşamını hocasının yanında geçiren biricik talebesi Erzurumlu İbrâhim Hakkı Hazretleri, mürşidinin nasıl biri olduğunu ve Hakk’a yürüyüşünü Mârifetnâme isimli eserinde şöyle kaleme alır:

“O temiz ruh, beden sarayına girip yeryüzüne indi. Kemâle gelip olgunlaştı. Allahü Teâlâyı tanıdı. İnsanlar tarafından da tanındı. Ezelî ihsanlara kavuşup sonsuz feyizlere membâ oldu. İki cihânı da gönül aynasında görüp, yalnız Rabbine döndü. O'nun emirlerine sarıldı. Böylece bu dünyânın zevk ve sefâsına aldanmayıp, hakiki âlemde huzurlu olmanın yolunu tuttu. Bu dünyânın zulmetinden usanıp bir an önce ebedî âleme kavuşmayı arzuladı. Diğer canlılar gibi nöbetini savmak istiyordu. Zirâ pak ruhu beden mezarında mahpus gibi kalmıştı. Yaşı sekseni geçince 1734 senesinde bir hafta kadar hiç kimse ile görüşmeyip mânevî âlemin sırlarına ulaşıp bu âlemi seyreyledi. İnsanlar onu hastalıktan dolayı böyle kendinden geçmiş sandılar. Ancak Cuma gecesi yatsıdan sonra o hâlden bu his âlemine döndü. Evlât ve torunlarını yanına çağırıp ilim öğrenmelerini ve sâlih ameller ile uğraşmalarını vasiyet eyledi. Üzerindeki emânetlerin sâhiplerine verilmesini isteyerek oradakilerle vedâlaştı. Sonra Yasin-i Şerif okumalarını istedi. Yasin-i Şerif okunurken odanın içine öyle güzel kokular doldu ki, sanki ûd ve amber yakılmıştı. Çocukları ve torunları üzüntü içindeydiler. Onun için ise o gece bayram ve sürûr gecesi oldu. Yasin-i Şerifin "Selâmûn kavlen..." ayeti kerimesi okunurken "Allah" diyerek canını Hakk’a teslim eyledi. Mübarek ruhu gidip, latîf cismi kaldı.”

Devr-û zamandan doymuşum.

Kevn-û fesâdı koymuşum.

Darûl-âmânı duymuşum.

Ben sicn-î cânı neylerim.

Dil gülşenine göçmüşüm

Ben varlığımdan geçmişim.

Nam-û nişânı neylerim.

                                         Erzurumlu İbrâhim Hakkı


İsmail Fakîrullah Hazretleri'nin sözleri

Son nefesine kadar Fakîrullah Hazretlerine edeple hizmet eden İbrâhim Hakkı Hazretleri, mürşidinin aşkla arzu ettiği Hakk’a vuslatına da şâhit olur. Fakîrullah Hazretleri, biricik müridi Erzurumlu İbrâhim Hakkı’ya, şu altı halde olmayı öğütler:

“Zühd, Tevekkül, Tevfiz, Rıza, Murâkabe ve Sabır”

İbrâhim Hakkı, hocasının bu nasîhatlerini güzel yazıya döker. Arapça harflerle alt satırdan üst satıra doğru yazılmış kelimelerle "Es Selâmü aleyke ya Rûhi!" yazan küçük hat levhâsında Erzurumlu İbrâhim Hakkı, "ya Rûhi" ibaresi ile hocası olan ünlü âlim ve mütefekkir İsmâil Fakîrullah'a hitap eder. Hattın içerisine yerleştirilmiş Arapça harflerle yazılmış kelimelerde ise hocasının verdiği 6 öğüdü ölümsüzleştirir. Bu eserler bugün Tillo’da bulunan Erzurumlu İbrâhim Hakkı müzesinde sergilenmektedir.

İsmail Fakîrullah Hazretleri'nin ölümü ve türbesi

Ömrünü, Rabbinin rızâsına uygun yaşayan, gönlü her an Allah ve Muhammed aşkıyla yanıp tutuşan İsmâil Fakîrullah Hazretleri 1734 senesinde Hakk’a yürür. Talebeleri, evlâtları ve sevenleri ardından büyük üzüntü yaşar. Cenâzesi öyle kalabalıktır ki, gizlice yaptığı nice iyiliklerde bu cenâzeye katılan fakir fukarâ ile gün yüzüne çıkar.

Büyük bir şöhrete sâhip olan Fakîrullah Hazretlerinin Hakk’a yürüyüşü pek çok yerde duyulmuş, çevre iller ve köylerden herkes cenâzeye akın etmiştir. Oğlu Abdülkadir Efendi’nin kıldırdığı cenâze namazının ardından kabri, kader arkadaşlığı yapan ve aynı hafta vefat eden, göz nuru talebeleri Molla Osman Efendi ile Molla Muhammed Efendinin türbeleri önüne defnedilir. Fakîrullah Hazretlerinin Tillo tepesindeki kabri, günlerce yakın çevreden gelenler tarafından ziyâret edilerek kabri başında Kur’ân-ı Kerîm okunur. İsmâil Fakîrullah Hazretlerinin Hakk’a yürüdüğü haberi Osmanlı Padişahı Sultânı I. Mahmud tarafından üzüntüyle karşılanır. Sağlığında Fakîrullah Hazretlerine her vesîleyle sevgi ve hürmetini ifade eden Sultan I. Mahmud, bir ferman göndererek, kabri şerifin üzerine büyük bir kubbenin inşa edilmesini emreder.

Sultan I. Mahmud’tan gelen ödenekle Tillo Mezarlığının batısındaki bir tarla satın alınır. Türbe tasarımı tamâmıyla İbrâhim Hakkı Hazretleri tarafından yapılır. Sadece tasarımı değil yapımında da bizzat bulunur. Ana binanın doğu tarafına, minareye benzer bir kule ve yine aynı istikamette yaklaşık 3 kilometre mesafedeki Tefekkür Tepesi’ne 6 metre en, 3 metre yüksekliğinde bir duvar yapılır. Harç kullanılmayan duvar, ‘sal’ tabir edilen taşlarla örülür. Erzurumlu İbrâhim Hakkı Hazretleri, hocasına olan hürmetini ifade etmek için; “Doğan ilk güneş, hocamın başucunu aydınlatmazsa, ben o güneşi neyleyim” diyerek benzeri görülmemiş bir ışık düzeneği inşâ eder. Erzurumlu İbrâhim Hakkı Hazretlerinin niyeti, her 21 Mart ile 23 Eylül’de doğan güneşin ilk ışıklarının hocasının sanduka başına yansımasıdır. Nihayet türbe ve düzenek tamamlanır. Belirtilen târihlerde doğan güneşin ilk ışıkları, Tefekkür Tepesi’ndeki ‘Kal’atü’l-Üstad’ isimli duvardan türbe yanındaki kuleye yansır. Buradaki ayna vasıtasıyla da kırılarak İsmâil Fakîrullah Hazretlerinin tam sandukasının başına akseder. Işık yansıtma başka vakitlerde başka yerlerde de gerçekleşebilir, ama ilk ışıklar yalnızca Tillo’da yansımaktadır.

Bu düzenek yıllar boyu kusursuz bir şekilde çalışır. Dünyânın çeşitli yerlerindeki bilim adamlarının dikkatini çeker. 1964’te zamanla yıpranan taşları restore gâyesiyle yapılan müdâhale maalesef sistemi bozar. Yerli ve yabancı birçok bilim adamı ne kadar uğraşsa da bir türlü mekanizmayı çalıştıramaz.

2011 yılında bilim adamlarından oluşan bir ekip kurulur. Yapılan araştırmaların ardından sorun giderilmeye çalışılır. Sanduka başucu, ayakucu, kule ve taş duvar aynı doğrultudadır. Ancak aynı istikamette bulunması gereken türbe duvarındaki pencerenin yeri restorasyon sırasında yanlış konumlandırılmış, bu da tepeden kuleye yansıyan ışığın pencereden sandukaya aksetmesi yerine duvara düşmesine yol açmıştır. Hatalı pencerenin yerine yenisinin açılmasıyla çalışma biter. 23 Eylül 2011 târihinde sabah güneş doğarken bilim adamları ve Tillolular, heyecanla o anı bekler. 50 yılı aşkın bir zaman sonra güneş yeniden İsmâil Fakîrullah Hazretlerinin başucuna yansır…

Mutasavvıf oluşunun dışında önemli bir astronomi bilgini de olan Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın, mürşidi İsmâil Fakîrullah Hazretleri için yaptırdığı bu türbe, her sene binlerce Hak aşığı tarafından ziyâret edilmektedir. Bu bize sadece bir bilim şaheserini değil, bir müridin mürşidine duyduğu vefâyı da en güzel şekilde anlatır. Öyle bir mürşid ki, müridine “neyleyim hocamın üstüne doğmayan güneşi” dedirtecek kadar derin izler bırakan… Tefekkür ve tevekkülle geçirdiği hayâtını ilme ve talebelerine adayan bu büyük veli, 3 asrı geçkin bir zamandır gönlü Allah ve Muhammed aşkıyla dolu olanlarda can bulmaktadır. Geride bıraktığı dünyaca meşhur bilim adamı Erzurumlu İbrâhim Hakkı Hazretleri, onun nasıl bir mürşid olduğunun en güzel delilidir.

Hep îtibârım atmışım

Âşıklığa el katmışım

Ben nefsi dosta satmışım

Bu düşmanı neylerim

                             Erzurumlu İbrâhim Hakkı

Rabbin rızâsına ermek için nefsini Hak yolunda kul etmiş; ilâhî aşkın ateşiyle gönül gözünü dosta dönüp, o dostta da can bulmuş bir gönül sultânıdır İsmâil Fakîrullah Hazretleri (k.s)…

Yazan: Nevin Şahin

http://www.ankaramasasi.com/haber/745757/anadolunun-manevi-mimarlari-ismail-fakrullah-hazretleri
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.