Anadolu’nun manevi mimarları: Üftâde Hazretleri

Müslümanların her yıl heyecanla beklediği Ramazan Ayı’nın yaklaşmasıyla birlikte, İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin on birinci bölümünde Üftâde Hazretleri 'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
22 Mart 2021, Pazartesi - 09:35
Anadolu’nun manevi mimarları: Üftâde Hazretleri

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin on birinci bölümü sizlerle...

ÜFTÂDE HAZRETLERİ

Dost ilinin âşıkları Hak yolunun sâdıkları

Dertlilerin hâzıkları dost iline yol kandedür

Derdi yüreğim dağladı bu gözlerim kan ağladı

Nefsim yolumu bağladı dost iline yol kandedür

Sabru karârım kalmadı canım visâlin bulmadı

Gözüm cemâlin görmedi dost iline yol kandedür

Bir menzîle vardı yolum hiç nesneye ermez elim

Ayrubanı geldi ölüm dost iline yol kandedür

Bir kâmile bir gün erem dost ilini andan soram

Sadâkatle yolun görem dost iline yol kandedür

Miskin fakir Üftâde’yi zevkinle eylegil diri

Ölünce söyleye dili dost iline yol kendedür

90 senelik ömrü boyunca o dost ilinin nerede olduğunu bilmiş, zevk ile aşk ile o dost yolunu söylemiş, bizzat dosta giden hakîki bir yol olmuş, âşıkların burhânı, bir gönül sultânıdır Mehmed Muhyiddin Üftâde Hazretleri (k.s)…

O dost, Rabbini öyle samîmî, öyle aşkla, öyle bir muhabbetle anmıştır ki sanki “Ölünce söyleye dili dost iline yol kandedür” beyitinin hakîkatini bizzat bizler, asırlardır Üftâde adını o dost Allah ile yan yana anarak tasdikliyoruz. O, diriliği Hak kapısında bulmuş ve Hak’tan yolunda zevk ile kul olmayı niyaz etmiştir. Ömrü boyunca da niyâzına sabr eylemiş ve vuslata kulluk zevkiyle ermiştir. İlâhî aşkın yoluna can olmuş, kul olmuş, Allah ve Resûlüyle varlık bulmuş ve o varlığın neş’esini her dâim yaşaya gelmiştir. Bu hal ile daha çocuk yaşta gönüllere sultan olmuş bir velîdir Üftâde Hazretleri…

Alçak gönüllüğü, Allah aşkı, Kur’an ve sünnete gönülden bağlılığı ile yaşadığı devre, ilim ve irfânıyla damga vurmuş bu büyük gönül sultânı, 16. yüzyıldan bu yana Bursa’nın kutbu, âşıkların burhânı, âriflerin sultânı, Cenâb-ı Pîr Üftâde diye yâd edile gelmiştir.Bu sözler birer methiyeden çok Üftâde Hazretlerinin âlim, şâir ve velî kişiliğine işâret etmektedir. Bugün eserleriyle hâlâ aramızda yaşayan Üftâde Hazretlerinin en önemli mîrası Celvetiyye tarîkatı ve talebesi Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleridir. Zîra Üftâde Hazretleri bu iki mîrâsıyla tasavvuf, sanat, fikir ve ruh dünyâmızda asırlardır yaşamaktadır.

Onca asırdır aşk ve muhabbet bağının bülbül-i şeydâsı olarak anılan Üftâde Hazretlerini en güzel sözlerle biricik talebesi Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri anlatmıştır. Bir dönemi ilim ve irfan çağı yapan talebesi Hüdâî Hazretleri, Pîri Üftâde Hazretlerini, mübârek sandukasının başucunda da asılı olan şu beyitlerle meth etmiştir;

Bâğ-ı aşkın andelîbi, Hazreti Üftâde'dir.

Dertli âşıklar tabibi, Hazret-i Üftâde'dir.

Vâsıl-ı kâmil odur, tevhîd-i zâta şüphesiz,

Gösteren râh-ı Hüdâyı Hazreti Üftâde'dir.

Eyleyen rûhundan istimdâd erişir matlûba,

Halleden her müşkülâtı, Hazret-i Üftâde'dir.

Mürşidi âli dilersen dâmeni pâkini tut

Dost ilinin rehüması Hazreti Üftâde’dir.

Sıdk ile ol Hüdayî eşiğinde dâima,

Bil hakîkat kutbûl-aktâb Hazreti Üftâde'dir. (Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri

Üftâde Hazretleri'nin doğum tarihi ve yeri

Osmanlı’nın altın çağında yaşayan Üftâde Hazretleri 1490 senesinde Bursa’da İnebey Çarşısı’nın üzerinde bulunan Araplar mahallesinde dünyâya gelir. Babası Manyaslı, annesi ise Bursa’nın Hamamlıkızık köyündendir. Asıl adı Mehmed Muhyiddin’dir. Üftâde ismini sonradan kullanmaya başlamıştır.

Üftâde Hazretleri'nin hayatı

Üftâde Hazretleri dünyâya geldiği sırada annesinin gördüğü bir rüyâ babası Ali Efendi’nin oğlunun hayâtına yön vermesi açısından da önemlidir. Zîra oğlu doğmadan onu bir süt deryâsı içinde gören annesinin bu rüyâsını, Üftâde Hazretlerinin babası Ali Efendi, ilim ve irfâna yorar. Bu sebeple de erken yaşta ilim ve terbiye almasını sağlar.Üftâde Hazretleri henüz 4 yaşında iken her şeyi nakşeyleyen yüksek zekâsı ile dikkat çeker. Bu duruma vâkıf olan anne ve babası çocuklarını Selçuk Hâtun Mescidi İmamı Muslihiddîn Efendi’nin ellerine teslim eder. Kısa zamanda temel bilgileri hafzeleyen Üftâde Hazretleri Muslihiddîn Efendi’ye tâbi olmak ister. Lâkin Muslihiddîn Efendi, hem yaşının çok küçük olduğunu hem de nasîbinin başka bir kapı da olduğunu söyleyerek Üftâde Hazretlerine o vakti beklemesini nasîhat eder.

İlk tahsilini Muslihiddîn Efendi’den alan Üftâde Hazretlerinin yeni hocası Meczub Abdal Mehmed Dede olur. Abdal Mehmed uzun saçlı, alçak gönüllü biridir. Hatta bir zaman Üftâde Hazretleri de hocası gibi saçlarını uzatır. Sûfîlerin saç uzatması aslında gece uykusundan sakınmalarıyla başlamıştır. Zîra birçok derviş gece uyanık kalmak için saçlarını bağlayıp bastonlarını çene altına koyarak geceyi geçirmiştir. Bu saç uzatma yolunu, birçok gök izleme cisminin mûcidi, fen bilimlerinde çok değerli eserler vermiş büyük âlim Erzurumlu İbrâhim Hakkı Hazretlerinde de rastlıyoruz. Üftâde Hazretleri de hocasının terbiyesinde olduğu sürece saçlarını uzatır.

Bir süre Abdal Mehmed Dede’nin rahle-i tedrîsinde eğitim gören Üftâde Hazretleri zaman zaman Ulu Câmii ve Doğanbey Mescidi’nde ezan okur. Sesi öyle içten, öyle etkileyicidir ki, Ezân-ı Muhammediye’yi onun sesinden dinleyenlerde derin duygular zuhûr eder. Üftâde Hazretlerinin sesinden mahrum olmak istemeyenler, kendisinden maaşlı olarak müezzinlik yapmasını ister. Bu talebi kabul eden Üftâde Hazretleri daha o gece rüyâsında uyarılır. Zîra rüyâsında, “Maîşet kaygısı er kârı değildir, mertebenden Üftâde oldun” denilince büyük bir hüzne kapılır ve istiğfar ederek bu teklifi reddeder. Üftâde düşmüş, düşkün, âşık, boynu bükük ve uysal anlamlarını taşımaktadır. Bu rüyâdan sonra da Üftâde ismini mahlas olarak kullanmaya başlar ve asırlarca bu isimle anılır…

Hangi mecliste bulunsa o meclisin sultânı Üftâde Hazretleri olur

Üftâde Hazretleri henüz on yaşındadır. 4 yaşında başlayan ilim tahsili boyunca iki hocası olur. Zâhirî ilimler ve bâtınî ilimler konusunda bu yaşında icâzet sâhibidir. 10 yaşında olmasına rağmen yüksek zekâ ve ahlâkıyla insanların teveccühüne mazhâr olur. Hangi mecliste bulunsa o meclisin sultânı Üftâde Hazretleri olur. Üftâde Hazretleri gönlünde ilâhî aşka gidecek kapıyı açacak bir mürşid aramaktadır. Babası Ali Efendi oğlunu Hızır Dede’ye teslim eder. Üftâde Hazretleri artık ilim ve irfan yoluna geçimini ipekçilikle sağlayan Hızır Dede’nin yanında devam eder. Hızır Dede, Bursa’ya yerleşmeden önce, Mihalıç kasabasında koyun çobanlığı yapmaktadır. Bir gün soğuktan ayakları donar ve kötürüm kalır. Ardından da Bursa’ya yerleşip ipekçilik yapmaya başlar. Bayrâmiyye Tarîkatına bağlı olan büyük veli Hızır Dede, Hacı Bayram Veli Hazretlerinin halîfesidir.

Hızır Dede bu yaşında üstün zekâ ve ahlakıyla göz dolduran Üftâde Hazretlerinin eğitimi için büyük gayret sarf eder. Ondaki kabiliyet ve mânevîyatın farkındadır. Üftâde Hazretlerinin seyr-i sülûku da zaten Hızır Dede’yle şekil alacaktır. Hocası kötürüm olduğu ve şifâlı suya ihtiyaç duyduğu için Üftâde Hazretleri yıllarca öf bile demeden, büyük bir sevgi ve muhabbetle yıllarca hocasını sırtında kaplıcaya taşır. On yaşında Hızır Dede’nin terbiyesi altına giren Üftâde Hazretleri sekiz yıl boyunca şeyhine hizmet eder ve yanında ilim, irfan öğrenir. Üftâde Hazretleri 18 yaşına gelmiştir. Hiç beklemediği bir sırada biricik Hocası Hızır Dede Hakk’a yürür. Bîçâre kalmıştır. Hızır Dede, Üçkozlar Zâviyesi yakınlarına defnedilir. Mürşidini vuslata uğurlayan Üftâde Hazretleri derin bir üzüntü içindedir. Kulluk kapısını öğreten ve bir ilim deryâsı olan hocasının ardından hiçbir mürşide bağlanmaz. Sık sık beyitlerinde mürşidine duyduğu derin sevgi ve hasreti dillendirir. En zor anlarında beyitleriyle mürşidine “Medet” nidâları ile seslenir…

Çocuk yaşta ilim öğrenmeye başlayan ve genç yaşında mürşidini kaybeden Üftâde Hazretleri, aynı yıllarda babası ve ardından da erkek kardeşini kaybetmiştir. Hem zâhirde hem de bâtında yetim kalmış Üftâde Hazretleri şeyhinin ardından yanıp tutuşan gönlünü şiirle teskin eder. Hocasını Hakk’a uğurladıktan sonra bîçâre kalbinden şu beyitler dökülür:

Garip Üftâde biçare

Ki hicriyle yürek yâre

Cihanda şöyle âvâre

Hidâyet eyleye Allah

Hızır Dede’den sonra hiçbir mürşide bağlanmayan Üftâde Hazretleri vuslat özlemiyle yanıp yakılmış, bu uğurda gözyaşı dökmüştür. Hızır Dede’nin Hakk’a yürümesinden sonra büyük çileler yaşayan Üftâde Hazretlerinin gözyaşları içinde mürşidinden şu beyitlerle medet ister:

Geceler ta subha dek zâri kılıp eylerdi ah

Ta nasîb ola deyû gönlüne irşad eyleyen

Firkat oduyla ciğer püryan olup yandı tamam

Yanmağa kalmadı tâkât yüce sultânım meded

Dökülen onca gözyaşı, istenen onca medetten sonra Üftâde Hazretlerinin vuslata ererek, artık gönlünün karar kıldığını ve feraha erdiği de yine şu dizelerinden anlamak mümkündür:

Kâbe Kavseyn manisin anlayuben fehm eyledi

Kani olmadı anunla erdi ev ednasına

Kalmadı Üftâde’nin gönlünde asla ızdırap

Zîra matlubu bulunan erdi ol Mevlâsına

Genç yaşında şiir yazmaya başlayan Üftâde Hazretleri ömrünün sonuna kadar da yazmaya devam etmiştir.

Biricik müridi Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri de kendisine bu câmîde intisâb etmiştir

Hocasının Hakk’a yürümesinden sonra Bursa Ulu Câmii ve muhtelif câmilerde fahrî müezzinlik ve imamlık yapan Üftâde Hazretleri on sekiz yıl bu vazîfeleri sürdürür. Doğanbey, Namazgâh Câmii ve Kayhan Câmii’inde vaazlarda bulunur ve halkı irşad eder. Biricik müridi Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri de kendisine bu câmîde intisâb etmiştir.

Kendisinden sonra hem Celvetiyye tarîkatına pir olmuş hem de devrini ilim, irfan, sanat ve fikirleriyle aydınlatmış olan Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri de, Üftâde Hazretleri gibi çok genç yaşında kemâle ermiştir. Müridi Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri hem zâhirî hem bâtınî halleriyle Üftâde Hazretlerine en çok benzeyen talebesidir. Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri Kayhan Camii’nde Üftâde Hazretlerine tâbi olduğunda şeyhi 80’li yaşlarının başında iken kendisi de 30’lu yaşların başında çok meşhur ve genç bir kadıdır. Üftâde Hazretlerinin terbiyesine giren Hüdâî Hazretleri 3 yıl gibi kısa bir sürede seyr-

i sülûkunu tamamlar ve şeyhinden hediye “Hüdâî” mahlasıyla anılır.

Üftâde Hazretleri, halkın ısrârı ve Emîr Sultan Hazretlerinden aldığı mânevî işâretle Emîr Sultan Câmii’nin hatipliğini yapmaya başlar. Ömrünün sonuna kadar sürdürdüğü bu vazîfeden aldığı maaşı da dervişlere dağıtır. Bir taraftan Emîr Sultan Câmii’nde vaazlara devam ederken dağ eteğine yaptırdığı tekke ve bitişiğindeki câmîde ibâdet ve talebe yetiştirmekle meşgul olur. Bu sırada da bazı zamanlar Emîr Sultan Câmii’ne vaaz etmesi için talebesi Haleblizâde Mahmud Efendi’yi görevlendirir.

Üftâde Hazretleri daha 4 yaşında başlayan ilim ve irfan yolculuğunda, gencecik yaşında talebe yetiştirmeye, halkı irşad etmeye başlar. Anadolu’dan Balkanlar’a birçok yerde açılan tekke ve zâviyelerde halîfeleri halkı irşad ederek, Kur’an ve sünnetin inceliklerini anlatır. Ömrü boyunca her an Allah aşkı ve ateşiyle yanan Üftâde Hazretleri 90 yaşına gelmiştir. Bütün ömrünü ilim ve aşk-ı ilâhîye adamış olan Üftâde Hazretleri 1580 senesinde Bursa’da Hakk’a yürür. Vasiyeti üzerine Zâkirbaşı Emîr Efendi tarafından yıkanarak Hisar’daki câminin yanına defnedilir. Kendisini seven binlerce Bursalı ve talebeleri gözyaşları içinde uğurlar Üftâde Hazretlerini.

Yaşıtları sokakta oynarken o küçücük yaşında ilim terbiyesi almaya başlamış daha 10 yaşında iken, Hadis, Tefsir, Fıkıh, Kelam ve Tasavvuf konularında söz söyleyecek hâle gelmiştir. Çocuk yaşında yaptığı vaaz ve sohbetlerle, binlerce gönüle giren Üftâde Hazretleri, 90 yıllık ömrünü aynı titizlikle sürdürmüştür. Yüksek zekâ ve ahlâkı ile gönüllere sultan olmuştur.

Çok iyi Arapça bilen Üftâde Hazretleri Mevlânâ Celâleddîn Rûmî Hazretlerini rüyâsında görüp Mesnevî-i Şerîf okutmaya başladıktan sonrada Farsça öğrenmiştir. Hazreti Mevlânâ bir gece rüyâsında, “Talebelere bizim Mesnevî’den de okutunuz” der. O da; “Farsça’yı bilemiyorum” deyince, Hazreti Mevlânâ, “Sen başla bir kere, Allahû Teâlâ yardım eder” buyurur. Hiç Farsça bilmeyen Üftâde Hazretleri ertesi sabah hem Mesnevî okutmaya başlar hem de kısa zamanda Fars diline hâkim olur.

Üftâde Hazretleri kendisinden sonra gelen pek çok önemli mutasavvıfı da etkiler

Vakıat adlı büyük eseri, kendisinden sonra Celvetî tarîkatı mürşidlerinden olan İsmâil Hakkı Bursevî Hazretlerinin Rûhu’l Beyân eserini yazmasına da ilham olur. Bu eser Üftâde Hazretlerini ilmi ve tasavvufî bilgisini gözler önüne seren çok önemli bir eserdir. Mısrî Dergâhı şeyhlerinden Mehmed Şemseddin Efendi bu eser için, “Vakıât-ı Üftâde, Cenâb-ı Üftâde’nin nasıl bir ummân-ı bîpâyan olduğunu gösterir” demiştir. Üftâde Hazretleri kendisinden sonra gelen pek çok önemli mutasavvıfı da etkilemiştir. Celvetiyye tekkelerinde ilimle meşgul olan birçok derviş, üslûp, görüş ve içtihat bakımından Üftâde Hazretlerinden etkilenmiştir. En derin tesîri biricik talebesi Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri üzerinde olmuştur. Aziz Mahmud Hüdâî Hazretlerinin kaleme aldığı yirmiden fazla eserinde bu tesir açıkça görülmektedir.

Ömrü boyunca ibâdet, züht ve takvâya önem veren Üftâde Hazretleri, devrinde birçok önemli âlim ve şeyh yaşarken, dönemin en önemli görev yerlerinden biri kabul edilen Emîr Sultan Câmii’nin hatiplik görevini ömrünün sonuna kadar sürdürmüştür. Kânûnî Sultan Süleyman, III. Murad’ın annesi Nurbânu Sultan ve devrin önemli şahsiyetleri kendisine çokça hürmet göstermiş ve her dâim Üftâde Hazretlerinden duâ istemişlerdir.Üftâde Hazretleri, Mevlânâ Celâleddin Rûmî, İmam Gazâlî, Muhyiddin İbn-i Arabî, Sadreddin Konevî gibi büyük âlim ve velilerin eserleri başta olmak üzere, pek çok âlimin eserlerini hatmetmiş ve çok sayıda kıymetli eserin bulunduğu bir kütüphâneye sâhip olmuştur.

İlmi ve edebî kişiliğinin yanı sıra tıbbî bilgiye de sâhip olan Üftâde Hazretleri, koruyucu hekimlik ve eczacılık ilimlerinde de yetkin bir isim olmuştur. Vâkıat adlı eserinde bu açıkça görülmektedir. Eserin bazı yerlerinde birçok hastalığın teşhîsinde, bitkilerden hazırladığı ilaçlarla tedâvide aldığı başarılı sonuçları yazmıştır. Perhiz, kan aldırma, telkin, bünyeyi sağlamlaştırma gibi birçok konuda edindiği tecrübeleri aktarmıştır.

Üftâde Hazretleri'nin eserleri

Bunlardan sadece Dîvân eski ve yeni harfler ile basılmıştır. Hutbe Mecmuası ise ne yazık ki kaybolmuştur. Vâkıât-ı Üftâde, Celvetiyye tarîkatının ilk yazılı kaynağı olması hasebiyle, bu tarîkat açısından çok önemli bir eserdir. Vâkıat, Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri tarafından Arapça olarak kaleme alınmıştır. Hüdâî Hazretleri, Üftâde Hazretlerine intisab ettiği ilk günden îtibâren, 3 yıl boyunca hilâfet aldığı zamâna kadar, şeyhinin her gün yaptığı sohbeti günü gününe ve târih vererek yazmıştır.

Bu arada Hüdâî Hazretleri, şeyhine rüyâlarını anlatmış ve içinden çıkamadığı hususları kendisine sormuştur. Üftâde Hazretleri de bu rüyâların bir kısmını yorumlamış, müridinin sorularını cevaplamıştır. Böylece eserde, Celvetiyye tarîkatı ile ilgili esas ve âdap, seyr-ü sülûk, ilâhî mârifetler, vahdet-i vücûd, rüyâ tâbirleri gibi konular ele alınmıştır. Eser, Hacı Selimağa kütüphânesindedir.

Hazreti Üftâde’nin 60 civârında şiir ve ilâhîsini topladığı Dîvan adlı manzum eseri, ilk olarak Bursalı Mehmed Tahir Efendi’nin gayretleriyle tertip edilerek 1910 târihinde Arapça harflerle İstanbul’da basılmıştır. Üftâde Dîvânı ise yeni harflerle, eski Yıldırım vâizlerinden Mustafa Bahadıroğlu tarafından yazılmıştır. Üftâde Hazretleri şiirde Yûnus Emre’nin sâde üslûbunu tâkip ederken, vaazlarında Hazreti Mevlânâ’nın Mesnevî’sinden nakiller yapmış, Vâkıât’ta Muhyiddin Arabî Hazretlerinden iktibaslarda bulunmuştur. Arapça’nın yanı sıra Hazreti Mevlânâ’dan keşfen öğrendiğini söylediği Farsça’ya da hâkim olan Üftâde Hazretleri, zâhirî ilimlerdeki bilgisini tasavvufî bilgisiyle cem ederek tefsir ve hadis başta olmak üzere diğer şer’î ilimlerde de dersler vermiştir. Üftâde Hazretleri devrinin en hatırı sayılır âlim ve velîlerinden biridir.

Müezzinlik, imamlık ve irşad hizmetlerinin bir sonucu olarak hayâtı boyunca cemaatle iç içe yaşayan Üftâde Hazretleri, celvetî prensibinde yaşamış, tarîkatın adı konulmasa da, bizzat bu yol üzere ömür sürmüştür. Üftâde Hazretleri, tüm yaşamı boyunca ibâdet, zühd ve takvâya son derece önem vermiş, şüpheli şeylerden uzak durmuştur. O dâima halk içerisinde Hakk’ı aramış, uzlet yerine celveti tercih etmiştir. Celvet, hayat ve hâdiselere iştiraktir. İnsanlardan kaçıp uzlete çekilmek yerine, halk içerisinde Hak ile berâber olmaktır. Hazreti Peygamberimiz nübüvvetten önce Hira Dağı’nda insanlardan uzaklaşarak halvet etmiş, daha sonra peygamberlikle vazîfelendirilince nübüvvet makâmında celveti tercih ederek halkın arasına karışmıştır. Bu yüzden celvet tasavvufun en son mertebesidir. Celvet bekâ makâmının bir ifâdesidir ve aynı zamanda “cem’al cem” makâmıdır. Üftâde Hazretleri de Peygamber Efendimiz Hazret Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) sünneti üzere hareket etmiş ve nefsini arındırdıktan sonra ömrünü halk içinde Hak ile geçirmiştir.

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretlerinin ifâdesiyle, Üftâde Hazretleri, fenâ ve bekâ mertebelerini cem eylemiş, fark ve cem makamlarından yüce sözler söylemiştir. Zulmânî ve nûrânî yetmiş bin perdeyi geçerek her nesnenin sırrına vâsıl olmuştur. O hem mâlumdur yani zâhirde beşeriyet mertebesindedir ve hem de meçhûldür ki sırrı gaybü'l-gaybdedir. Hak'tan başka O'na kimse muttali olamamıştır. Bu yüzden Hazreti Üftâde: "Beni ehl, evlâd ve etbâdan hiç kimse bilmemiştir" demektedir. Üftâde Hazretlerinin kendi usûlüyle Hakk'a vâsıl olduğuna şu şiiri delâlet etmektedir:

Geçesin âlem-i ferşi

Dahi hem Kürsi ve Arşı

Gele muştucular karşı

Digil ya hû ve ya men hû

Celvetiyye tekkelerinde güzel sanatlarla meşgul olan dervişlerin sayısı fazladır. Özellikle şiir ve mûsıkîyle yakından alâkadar olan dervişlerin birçoğunun tasavvuf târihine eserleriyle katkıları görülmektedir. Üftâde Hazretlerinin şiir ve mûsıkîye ilgisi dervişlerinin de bu alanlara yönelmesine vesîle olmuştur. Celvetiyye tekkeleri târih boyunca şiir ve dînî mûsıkînin sayılı merkezleri hâline gelmiştir.

Üç dilde şiir söyleyebilen Üftâde Hazretlerinin müridlerinden Bursalı şâir Cinânî bu dervişlerdendir. Riyâzü’l Cinan ve Cilâü’l Kulûb adlı mesnevîleri meşhurdur. Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri de bizzat kendisi besteler yapmıştır. Bestelenmesi için bir takım manzûmeler yazmış, temcid, münâcat ve ilâhîler söylemiştir. Celvetiyye yolunda yürüyen Hâfız Kumral ve Şâban Dede gibi meşhur mûsıkîşinasların besteledikleri ilâhîler günümüze kadar gelmiştir. Celveti şeyhlerinin büyük bir kısmı mûsıkîşinas ve bestekârdır. Üftâde Hazretlerinin torunlarından Kutup İbrâhim Efendi’nin müridi Şeyh Mehmed Zaîfî şeyhinin birçok eserini bestelemiş ve bu bestelerle de ayrı bir ün kazanmıştır. Hem Üftâde Hazretlerinin hem de insanlığa büyük bir ilim mîrâsı olarak yetiştirdiği biricik talebesi Aziz Mahmud Hüdâî Hazretlerinin nağmeleri günümüzde de hâlâ okuna gelmektedir.

Gel berü ey gönlümün sahnında seyrân eyleyen

Zerrece bir katreyi aşk ile umman eyleyen

Üftâde Hazretlerinin nevâ makâmındaki bu meşhur ilâhîsini Küçük İmam bestelemiştir. Üftâde Hazretlerinin Hâfız Kömür tarafından bestelenen ve asırlardır kulakların pasın silen bir diğer meşhur ilâhîsi de şöyledir:

İlâhî yâri kıl bana ki senden özge yârim yok

Ne yüz ile varam sana günehten gayri kârım yok

En meşhur ilâhîlerinden Zikrullah ilâhîsi ise nikriz ve rast makâmında Derviş Ali Şîruganî tarafından bestelenmiştir:

Hakk’a âşık olanlar,

Zikrullahtan kaçar mı?

Ârif olan cevheri,

Boş yerlere saçar mı?

Gerçek bu söz yârenler,

Gördüm demez görenler,

Kerâmete erenler,

Gizli sırrın açar mı?

Üftâde yanıp tüter,

Bülbüller gibi öter,

Dervişlere taş atan,

Îman ile göçer mi?

Üftâde Hazretleri çok sayıda mürid ve birçok halîfe yetiştirmiştir. En meşhur halîfeleri, Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri, Üftâdezâde Şeyh Mehmed Efendi, Üftâdezâde Mustafa Efendi, Muabbir Velî Dede, İşkembeci Dede, Can Âlim Efendi, Tirevî İbrâhim Efendi, Hayreddin Efendi, el-Bursevî gibi hem devrine hem de geleceğe damga vurmuş şahsiyetlerdir.

Üftâde Hazretleri'nin ölümü ve türbesi

Hazret Üftâde'den sonra Bursa’daki tekkede Celvetiyye tâlimi aynen devam etmiş, bu tekkede Üftâde Hazretlerinin ahfâdından Kutup İbrâhim Efendi başta olmak üzere çok değerli şeyhler yetişmiştir. Hazreti Üftâde'nin Hakk’a yürümesinden tekkelerin kapatılmasına kadar geçen dört buçuk asırlık zaman içinde, Üftâde Dergâhı'nda, on üç şeyhpostnişin olmuştur.
Bu dergâhta postnişinlik yapan şeyhlerin tamâmı Üftâde Dergâhı Türbesi'nde medfundur.

Bursa’nın Pınarbaşı semtindeki bu dergâh, Üftâde Câmii ile birlikte 2.507 m2’lik bir alanı kaplamaktadır. 16. yüzyılda Üftâde Hazretleri tarafından yapılan dergâh, semâhâne, selâmlık, harem, çilehâne ve çeşmeden oluşuyordu. Aynı zamanda câmi ile de bütünleşmişti. Semâhâne ile câmi aynı çatı altında olup, bu bölüm son cemaat yeri olarak da kullanılmıştır. Semâhânenin kuzeyinde olduğu sanılan selâmlıktan hiçbir kalıntı günümüze gelememiştir. Çilehâne ise iki katlı, kare planlı, ahşap tavanlı basit bir yapıdır. Üftâde Câmii’nin doğusunda yer alan türbede, 1580 yılında Hakk’a yürüyen Üftâde Hazretleri, oğulları Mustafa, Mehmed, Hayreddin ve Ahmed’e âit sandukalar ile kimlere âit olduğu bilinmeyen dokuz ahşap kabir bulunmaktadır. Üftâde Hazretleri tarafından yaptırılan câmi geçirdiği depremlerde yıkılmış, türbe, 1866 yılında Serasker Hasan Rızâ Paşa tarafından yeniden inşâ ettirilmiştir. Ayrıca türbe ve câminin karşısında eski mezarlar mevcuttur. Türbedeki kitâbede Üftâde Hazretlerinin 1580 yılında vefat ettiği kayıtlıdır. Türbe, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Osmangazi Belediyesi, Mollafenârî Mahallesi Üftâde ve Müştemilâtı Koruma, Yaşatma, Îmar Onarım Derneği ve hayırseverlerin katkısıyla 2010 yılında yeniden onarım görmüş ve son hâlini almıştır.

Üftâde Hazretleri ve dergâha âit birçok eser son onarımdan sonra yeniden sergilenmeye başlandı. Özel laboratuvarda restore edilen hazîne niteliğindeki değerler için güzel sanat uzmanları özel çalışmalar yürüttü. Desenler kâğıtlara çıkarılarak arşivlendi ve objelerin üzerindeki motif ve desenler belirlendi, bunlar günümüz teknolojisinde elektronik ortama kaydedildi. Fizikî temizlemeler, ayıklamalar yapılarak eksikleri giderilen eserler 500 yıl önceki târihî detaylarıyla bugüne taşındı. Ortaya çıkan bu eserler, müze ortamında titizlikle sergilenmeye başlandı. Bursa ve İstanbul târihiyle bütünleşmiş, kadıyken ciğer satmasıyla ünlenen Aziz Mahmud Hüdâî Hazretlerinin meşhur ciğer sopaları da tamir edilerek, diğer eserlerle tasavvuf, edebiyat ve sanatseverlerin ilgisine sunuldu…

Hem dergâhın hem de eserlerin yeniden kazandırılması hem dönemi anlamak ve Üftâde Hazretlerinin aziz hâtırasına sâhip çıkmak açısından hem de önemli bir târihî sorumluluğun yerine getirilmesi açısından değerlidir. Üftâde Hazretlerini hâlâ eseriyle tanıyan ve yaşatan binlerce seveni için de bu zengin mîrâsın kazandırılması büyük önem taşımaktadır. Zîra bu kapı, asırlarca tasavvuf, edebiyat, mûsıkî ve sanat târihine çok önemli katkılarda bulunmuş bir kapıdır.

Üftâde Dergâhı, “Yokluk kapısında varlık aramayanların” kapısıdır

Öte yandan Üftâde Dergâhı, “Yokluk kapısında varlık aramayanların” kapısıdır. Zîra kendisine mürid olmak için gelen Bursa Kadısı Aziz Mahmud Hüdâî Hazretlerine; “Burası yokluk kapısıdır, biz de, fakirlik kapısının kuluyuz. Hâlbuki sen varlık sâhibisin. Bu halde ikimiz bir araya gelip bağdaşamayız. Senin ilmin, malın, mülkün, şânın ve mâmur bir dünyan var. Bizim gibi kulların, Allahû Teâlâ’dan başka hiçbir şeyi yoktur" buyurmuştur. Bunun üzerine Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri de tüm varlıkları kapıda bırakarak, yoklukla kulluk kapısından içeri girmiş ve o kapının en nâdide evlâdı olmuştur. Varlığı Hak ile bulmuş, Hakk’ı Üftâde Hazretlerinde görmüştür.

Aradan geçen beş asırlık zamâna rağmen Üftâde Hazretlerinin etrâfındaki sevgi ve muhabbet halkası giderek genişlemektedir. Bursa ve Anadolu’nun her köşesinden hatta dış ülkelerden bile gelerek Üftâde Hazretlerinin türbesini ziyâret eden insanların, Hazreti Üftâde’nin huzûrunda duâ ederken dışa akseden tevâzu ve mahviyetlerin kayda değer bir görünüşüdür.

Üftâde Tekke Câmii günlük ziyâretçilerin yanı sıra, mübârek gün ve gecelerde ve bilhassa Üftâde Hazretlerinin vefâtının sene-i devriyesinde her kesimden insanın kıldığı namaz, okuduğu Kur’ân-ı Kerîm, mevlit, yaptığı duâ, zikir, hatm-i şerîf ve icrâ ettikleri tasavvuf mûsıkîsi ile ihyâ edilmeye devam edilmektedir. Zîra Bursa evliyâsı denince ilk olarak akla gelen Emîr Sultan ve Üftâde Hazretleri’dir.

16. asırdan bu güne tekkesiyle, türbesiyle, câmileriyle, şahsiyet ve eserleriyle, şiir ve ilâhîleriyle, menkıbeleriyle, Üftâde Kültürü, mânevî hayâtımızın ve ruh dünyâmızın bir parçası hâline gelmiştir. Eserlerinde, yaşayışında ve nasîhatlerinde hep Allah ve Resûlü’ne olan edep ve erkânı vücût bulmuş, Kur’an ve sünnetle aydınlanan yolda kandil olmuştur. Hakk’a âşıkların Hakk’ı bulduğu sözleri asırlardır dilden gönüle yol olmuştur:

Göster cemâlin nurunu

Şevk eylesin âşıkların

Kes gayrıdan gönüllerin

Zevk eylesin âşıkların

Aç gözlerinin perdesin

Gark eylegil envârına

Göster cemâlin yolunu

Azm eylesin âşıkların

Olan cemâline hicap

Varlığıdır dervişlerin

Bunların al varlığını

Bulsun fenâ âşıkların

Herkes diler senden seni

Üftâde’nin umar canı

Lütf edübeni ya Ganî

Görsün yüzün âşıkların

Üftâde Hazretlerinin 1490 yılında Bursa’da başladığı hayat yolculuğu, tasavvufî bir ömür, binlerce değerli mürid ve çağını aşan eserler ortaya koyarak 1580 senesine kadar devam etmiştir. Üftâde Hazretleri, güzel ahlâkının yanı sıra ilâhîleri, şiirleri ve menkıbeleriyle, sanat ve fikir dünyâmızda derin izler bırakmıştır. Yokluk kapısına sığınan binlerce gönül, asırlardır bu Hak erinin kapısı önündedir. Adı Hak ile anılmış, varlıktan yokluğa koşanların, Hakk’ı arayan âşıkların yegâne sığınağı olmuş büyük bir gönül sultânıdır Üftâde Hazretleri (k.s)…

Yazan: Nevin Şahin

http://www.ankaramasasi.com/haber/648226/anadolunun-manevi-mimarlari-uftde-hazretleri
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.