Orhan Miroğlu, Mustafa Akıncı'nın aldığı oy oranına dikkat çekti

Ak Parti MKYK üyesi Orhan Miroğlu, Kıbrıs seçimlerinde Mustafa Akıncı'nın aldığı yüzde 48'lik oyun Türkiye'de tartışılması gerektiğini söyledi.
Ankara Masası
|
03 Kasım 2020, Salı - 20:30
Orhan Miroğlu, Mustafa Akıncı'nın aldığı oy oranına dikkat çekti

Ak Parti MKYK üyesi, 25. ve 26. Dönem AK Parti Mardin Milletvekili, Orhan Miroğlu Ankara Masası özel yayınına konuk oldu.

Miroğlu, son Kıbrıs seçimlerinde ortaya çıkan tablo hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Kıbrıs halkında Stockholm sendromunun, kendine zulmedenlerle karşılıksız işbirliği gibi bir politika oluştuğu ifade eden Miroğlu, bunun Türkiye’de tartışılması gerektiğini söyledi.

“Önümüzdeki dönemde de bence problem olacak”

Mustafa Akıncı’nın aldığı yüzde 48’lik oyu önemsediğini, alınan bu oyla yüzleşilmezse daha sonraki dönemlerde tekrar önümüze çıkacağını belirten Miroğlu şunları söyledi;

Kıbrıs'ta işte Akıncı üzerinden Akıncı'nın partisinin savunduğu fikirler üzerinden bir kuşatma yapabileceklerini düşündüler. Ama tabii ben bu seçimi kaybetmiş olması tabii ki önemli oldu bence. Çünkü Kıbrıs halkını adeta Stockholm sendromu gibi ona zulmedenlerle karşılıksız bir işbirliğine davet etmek gibi bir politika izlediği, akılcı ve bu politikaya insanların bence Türkiye bunu çok tartışmalı.

Bu yüzde 48 önümüzdeki dönemde de bence problem olacak. Yüzde 48'in sahiplerini hiçbir şekilde suçlamıyorum. Yani oy veren Kıbrıslı yurttaşlarımız da bizim kardeşlerimizdir. Ama neden bu sendrom? Stockholm sendromu diyebileceğimiz bu sendrom Kıbrıs halkının neredeyse Kıbrıs Türkleri'nin yarısını etkiledi. Bunu düşünmeyi hak eden bir konu. Ama ilişkilerimizin tabii ki bundan sonra Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki tezlerini karşılıklı yarar, faydaya dayanan hiç kimsenin de ne bileyim Petrol'ün de, toprağında, suyunda, gözü olmayan, temelde bir dış politikayla bundan sonrada Türkiye yoluna devam edecek. Bizim derdimiz Kıbrıs'ın da olmadığı bir süreçle karşı karşıya kalmasıyla Türkiye'nin çok şükür korkulan olmadı. Ama bu yüzde 48’in önümüzdeki on yıllarda da Türkiye bir şekilde bunun sebeplerini araştırmaz bunun sebepleri ile yüzleşmezse korkarım. Yine bu kadar rahat olmayacağız.

“Yeni bir anayasal yapıya ihtiyaç var”

2023 seçimleri öncesinde bir anayasal değişikliğe gidilmesi gerektiğini belirten Miroğlu “Cumhurbaşkanı hükumet sistemini halkın büyük teveccühü ile Türkiye'de hayata geçirmek yetmiyor. Bu sistemi besleyecek yeni bir anayasal yapıya da ihtiyaç var. Şimdiden söylemek belki erken olacak ama benim kişisel kanaatim bu. Şu an partide falan tartışılmıyor bu ama 2023 seçimlerine hazırlanırken belki 2020 belki 2022’de Partimizin bunu yeniden değerlendireceğini düşünüyorum.” Diye konuştu.

Orhan Miroğlu, Ankara Masası Genel Yayın Yönetmeni Gökhan Gökyıldırım’la gerçekleştirdiği röportajda şunları söyledi;

"Örneğine rastlanan bir siyasi deneyim değil"

AK Parti'nin bu 18 yıllık döneminde dünyada da pek çok gelişme oldu. Bu süreç aslında dünyanın çok büyük altüst oluşlarla karşı karşıya kaldığı bir dönemde yaşandı. Yani işte iki sistemin dağıldığı, işte Sovyetler Birliği sistemi, ondan sonra kapitalist sistemin artık Amerikan öncülüğünde seyreden bir halden çıktı. Velhasıl iki kutuplu dünyanın bir şekilde tarihsel olarak siyasi manada sona erdiği bir dönemde. İşte 2000’li yılların başında yeni bir yüzyılın başında güçlü bir liderin öncülüğünde AK Parti iktidarı devraldı. 2002, 3 Kasım-2018 aradan 18 yıl gibi çok uzun. Yani siyasi tarihi açısından bir ülkenin belki çok uzun değil ama bir siyasi partinin iktidar olma, muktedir olma şeyi bakımından tarihi bakımından elbette çok da örneğine rastlanan bir siyasi deneyim değil.

"Yeni bir anayasal yapıya da ihtiyaç var"

Özellikle tabii oraya geleceğim. Yani bizim hatırlarsınız bilhassa reformlar döneminde reformlar döneminin kazasız belasız yola devam ettiği dönemlerde Beyaz Devrim adıyla yayınlanan bir kitapçığımız vardı. O hala bizim tabii ki partimizin en kıymetli köşelerinde duruyor. Yani külliyatımız da önemli bir yer alıyor AK Parti'ye külliyatında. Şimdi tabii ki o reformları Türkiye'nin hemen hemen yüzde 60 belki 65 oranında vatandaşı ve destekleri, dediğiniz gibi vesayet kurumlarıyla mücadele AK Parti'nin önceliği oldu. Sadece bu değil tabii vesayet kurumlarını mümkün kılan Türkiye'nin yeni bir anayasaya kavuşması için AK Parti çok mücadele etti. Ama parlamento aritmetiği zaman zaman daha doğrusu parlamentodaki partilerin siyasi anlayışının bir yerde bu geniş ufka yetmemesi ve destek bulmaması destek vermemesi nedeniyle hala bence Türkiye’nin en öncelikli meselesi. 2023’e giderken yeni bir anayasayı yeniden düşünmek belki Cumhurbaşkanlığı sisteminde bugün söz konusu olan iyi yönetim tarzı bu belli bir mesafe kat etti. Ama bu mesafeyi kat ederken de gördük ki Cumhurbaşkanı hükumet sistemini halkın büyük teveccühü ile Türkiye'de hayata geçirmek yetmiyor. Bu sistemi besleyecek yeni bir anayasal yapıya da ihtiyaç var. Şimdiden söylemek belki erken olacak ama benim kişisel kanaatim bu. Şu an partide falan tartışılmıyor bu ama 2023 seçimlerine hazırlanırken belki 2020 belki 2022’de Partimizin bunu yeniden değerlendireceğini düşünüyorum. Yani yeni anayasa 2002’den başlayarak bu sözünü ettiğimiz vaatte bulunduğumuz yeni Anayasa'ya 2023 seçimleri sonrası halkın teveccühü yeter ve tekrar iktidar olursak bir siyasi vaat olarak yeniden gündeme gelebilir diye düşünüyorum. Tabii vesayet Türkiye vesayetten çok çekti. Vesayet kurumları Türkiye'nin temel milli meselelerin de siyasi partilerimizin ve siyasi liderlerimizin mücadele alanını çok daralttı.

"Sayın Erdoğan gibi reformcu bir liderdi"

Yani aklıma şimdi Kıbrıs başta olmak üzere ki konuşacağız.Kıbrıs başta olmak üzere İşte Kürt meselesi, Alevi vatandaşlarımızın sorunları, orada siyasi liderlerin karşılaştıkları, yani kafalarında belli bir reformcu anlayış olsa bile karşılaştıkları vesayet kurumları oluyordu ve bu vesayet kurumlarının duvarlarına çarpıyordu. Bu reform anlayışları ve bir türlü hayata geçirilemiyordu. Rahmetli Özal'ı bu şekilde. Yani hatırlamak lazım. Özal da tıpkı Sayın Erdoğan gibi reformcu bir liderdi. Türkiye'nin dünyaya açılmasına ama dünyaya yepyeni bir anlayışla bakmasını arzu eden liderlerimizden biriydi. Ama siyasi manada evet vefat ettiğinde cumhurbaşkanıydı bu ülkenin ama siyasi manada da gücünü kaybetmiş bir liderdi. Erbakan Hocamız da öyle tabii ki. 

Kıbrıs'ta Stockholm sendromu

Ama bizim, yani Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde 18 yıllık tarihimize baktığımız zaman bizim en büyük şansımız, Cumhurbaşkanımızın her zaman millet iradesinin bir sonucu olarak şey olan sonuçlanan seçimlerde büyük bir teveccühle, tekrar mührü halkın elinden alma vasfını korumuş olması. Bir başaramadılar çok doğru ama galiba Kıbrıs'ta işte Akıncı üzerinden Akıncı'nın partisinin savunduğu fikirler üzerinden bir kuşatma yapabileceklerini düşündüler. Ama tabii ben bu seçimi kaybetmiş olması tabii ki önemli oldu bence. Çünkü Kıbrıs halkını adeta Stockholm sendromu gibi ona zulmedenlerle karşılıksız bir işbirliğine davet etmek gibi bir politika izlediği, akılcı ve bu politikaya insanların bence Türkiye bunu çok tartışmalı.

Devletimiz hükumetimiz insanların yüzde 48 oy vermesi önemli. Yani yüzde 52 ile seçimi kazanmamızdan belki Yani daha önemli bir şey. Türkiye'nin görüşlerini savunan bir partinin ve bir liderin yüzde 52, 52 civarında 52 ile seçimi kazanması önemli. Kıbrıs’ta bu Stockholm sendromu var yani bunun analiz edilmesi lazım. Yüzde 48’i Ben çok fazla çok büyük bir oy gibi görüyorum.

Toprak verebiliriz dediği ve sizin söylediğiniz gibi yani Akdeniz'de Türkiye'nin pozisyonunu tamamen ters yüz edecek bir seçim siyaseti izlediği vaatlerde bulundu.

"Önümüzdeki dönemde de bence problem olacak"

Türkiye ile birlikte davranma ihtimali olan ülke bile yok neredeyse. İşte Libya'yı bir tarafa bırakacak olursak ilişkilerimiz iyi daha da iyi olacak ona inanıyorum ben. Ama bu yüzde 48. Önümüzdeki dönemde de bence problem olacak. Yüzde 48'in sahiplerini hiçbir şekilde suçlamıyorum. Yani oy veren Kıbrıslı yurttaşlarımız da bizim kardeşlerimizdir. Ama neden bu sendrom? Stockholm sendromu diyebileceğimiz bu sendrom Kıbrıs halkının neredeyse Kıbrıs Türkleri'nin yarısını etkiledi. Bunu düşünmeyi hak eden bir konu. Ama ilişkilerimizin tabii ki bundan sonra Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki tezlerini karşılıklı yarar, faydaya dayanan hiç kimsenin de ne bileyim Petrol'ün de, toprağında, suyunda, gözü olmayan, temelde bir dış politikayla bundan sonrada Türkiye yoluna devam edecek. Bizim derdimiz Kıbrıs'ın da olmadığı bir süreçle karşı karşıya kalmasıyla Türkiye'nin çok şükür korkulan olmadı. Ama bu yüzde 48’in önümüzdeki on yıllarda da Türkiye bir şekilde bunun sebeplerini araştırmaz bunun sebepleri ile yüzleşmezse korkarım, yine bu kadar rahat olmayacağız.

"Lübnanlı aydınlar Fransa yönetsin istiyor"

Cezayir, Suriye, Lübnan yani bugün Avrupa’ya göç etmiş Arap entelektüellerinden en başta tabii Amin Maalouf’un ortaya koyduğu metinler o kadar çok kıymetli ki acaba okuyor mu Macron okumuyor mu o metinleri bilmiyorum ama mimarı Fransız vatandaşı aynı zamanda Lübnanlı. Lübnan kökenli bir Hıristiyan Arap, önemli bir romancı , biz de Türkiye'de çok iyi biliyoruz tanıyoruz. Romanlarından vesaire. Lübnanlaştırma politikası başından beri Ortadoğu'da Fransızların Fransız devletinin öncelikli politikası oldu. Geride kalan miras korkunç bir miras, yani kendi ülkelerinde işte iyi kötü bir demokrasi öngörürken Ortadoğu’yu paramparça edip çıktılar. Suriye'de bunu yaptılar, Suriye de geride şey bıraktılar. Bir diktatörü Suriye'nin başına getirdiler ve ayrılıp gittiler. Lübnan'da Maruniler bir tarafta Şiiler bir tarafta, Suniler bir tarafta vesaire. Herkese işte sen Meclis Başkanı Ol, sen Parlamenter Ol sen bölünmeye dayalı etnik ve dini kimlikler üzerinden bir Lübnan inşa ettiler. Sonucunu şimdi hep beraber görüyoruz ama maalesef Lübnan'da da hala buna rağmen 60 70’e yakın Lübnanlı aydın bir araya gelip bu sözünü ettiğimiz Kıbrıs'taki Stokholm sendromuna benzer bir biçimde sözünü ettiğimiz bu sendroma uygun açıklamalar yapıyorlar bu Lübnanlı aydınlar ve Fransa'nın gelip Lübnan'ı yönetmesini istiyorlar bu elit kesimi ama Macron’un Lübnan seyahati biliyorsunuz hüsranla sonuçlandı. 

"Antisemitizm üretiyor, ırkçılık üretiyor"

Yani istediği gibi bir sonuç elde edilemedi. Şimdi bu yüzyıl benim görebildiğim kadarıyla, hem Avrupa Birliği ülkelerinin hem de demokrasinin işte beşiği gibi görülen Avrupa Birliği Amerika birleşik devletleri, İngiltere gibi ülkelerin demokrasiden gittikçe uzaklaştıklarını görüyorum. Yani bunu anlayabiliyoruz fakat Avrupa’da bunu bize söyleyecek Avrupa'nın hani o makbul düşünürleri de kalmadı maalesef. Herkes Alen Turen bir şekil de bu kervana su taşıyor, malzeme taşıyor. Alen Turen Türkiye'de demokrasileriyle, demokrasi kitapları üzerindeki teorileriyle falan meşhur bir insan Alen Turen Fransa'da şeyin yasaklanması, Tabii iyi bir sosyolog şuan gitsek Ankara'da Yapı Kredi'de bütün kitaplarını bulabiliriz. Yapı Kredi'den çıkıyor kitapları Alan Turen’in kitapların çoğunu da ben de okumuşumdur. Siz de okumuşsunuzdur. Demokrasi teorik olarak muhteşem bir sosyolog, demokrasi üzerine fikir yürüten birisi. Ama Fransa'nın kurduğu komisyonda İslamofobi'ye karşı ilk komisyondu. Bu başörtü meselesiyle ilgili bir komisyon kuruldu. O komisyonda başörtünün yasaklanmasını isteyen kişilerden biriydi. Nerede demokrasi? Bu basitçe bir İslamafobi falan da değil. Aslında bu başka şeyler de üretiyor. Antisemitizm üretiyor, ırkçılık üretiyor. Yabancı düşmanlığı üretiyor, ister Müslüman olsun ister olmasın ve bu Avrupa Birliği projesinin bizim bu projeyi 10 yıl önce tartıştığımız yerde durmadığını gösteriyor. Avrupa kurumlarının yenilenmeye ihtiyacı var. Avrupa Konseyi'nin aynı şekilde Avrupa Parlamentosu'nun aynı şekilde. Yani düşünün ki bir zaman Avrupa'nın demokrat dediğimiz işte, hatta hatta solda gördüğümüz partileri bugün Fransa'da Le pen ile yarışıyor. Macron’un da Le Pen'le yarıştığını düşünmeniz lazım aslında. Yani neonazi bir partinin mirasına ortak olmaya çalışıyor adeta Macron. Bu tabii ki devam edecek ama Avrupa için de büyük riskler ihtiva ediyor.

http://www.ankaramasasi.com/haber/330287/orhan-miroglu-mustafa-akincinin-aldigi-oy-oranina-dikkat-cekti
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.