Mustafa Destici'den gençlere çağrı

Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, Alperen Ocakları Gençlik Kurultayı'nda gençlere seslenerek "“İlk oyum Cumhur’a, ilk oyum Birliğe”diyor; onları, ülkemiz için, milletimiz için, yarınlarımız için, birlikte omuz omuza mücadele etmeye çağırıyorum." ifadelerini kullandı.
Ankara Masası
|
13 Kasım 2022, Pazar - 10:01
Mustafa Destici'den gençlere çağrı

BBP Genel Başkanı Mustafa Destici,  Yesevi’den Taceddin’e Alperen Ocakları Gençlik Kurultayı'na katıldı.

Binlerce kişinin katıldığı kurultayda Destici yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı:

"Rüyalarını kabusa çevirmeye gücümüz de imanımız da var"

Millet olarak, zorlu bir var olma mücadelesi veriyoruz.

Hiçbir kural, hiçbir ahlak ölçüsü, hiçbir insani değer taşımayan;

Varlığını, toplumların kaynaklarını, hayatlarını, istikballerini yağmalayarak devam ettirmeyi alışkanlık haline getirmiş olan küresel emperyalizm;

Bölgemizde de sömürüsünü devam ettirmeye;

Bunun için ise o sömürüyü kolaylaştıracak, sıradanlaştıracak, yöntemler ve yönetimler dizayn etmeye çalışıyor.

Osmanlı’dan koparılan, koparıldığı günden beri kanın ve gözyaşının dinmediği topraklarda; savaşlarla, darbelerle, terörle, ekonomik ve siyasi komplolarla, dışarıdan yönetilmeye uygun bir iklim, bir zemin hazırlanmaya çalışılıyor.

Ülkemizde ise, Sevr’le, Anadolu’dan sürmeyi başaramadıkları milletimizi, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, önce ayaklanmalarla;

Sonra darbelerle, terörle, içimize sızdırdıkları ajanlarla, komşularıyla;

Ekonomik, askeri, siyasi baskılarla etkisizleştirmeye, kendilerince terbiye etmeye çalıştılar, hala aynı hayalin peşinden koşuyorlar. Ancak unutmasınlar ki hayallerini zindan etmeye, rüyalarını kabusa çevirmeye gücümüz de imanımız da var.

"Karşılaşacakları akıbete razı olacaklar"

İnançlarımız gereği “herkesin” sorumluğunu taşıyoruz ama hayata ve dünyaya, “herkes gibi” bakamayız.

Ülkemize, çevremize, dünyaya, “aydın feraseti”yle bakmalıyız.

Aydın olmak, sadece bilgi sahibi olmak değildir.

Aydın olmak, aynı zamanda bir perspektife sahip olmaktır.

Meselelerin derinliğini, farklı boyutlarını da kavrayabilmektir.

Öncelikle bir gerçeği, içimizde ya da dışımızda, dost ya da düşman herkese hatırlatalım:Tarih boyunca, kimse, bize, Türk Milleti’ne herhangi bir şey bahşetmedi.

Bugün üzerinde yaşadığımız, vatan yaptığımız toprakları, kan dökerek aldık, can vererek koruduk.

Buraya ellerini uzatanlar,burayla ilgili hayal kuranlar, bu gerçeği bilecekler ve karşılaşacakları akıbete razı olacaklar.

"Geleceğe dair paranoyalarından kurtulamıyorlar"

Milletimize yönelen düşmanlığın nedenleri, sadece jeopolitiğimiz ve bölgenin dengelerinden ibaret değil.

Bizimle ilgili endişe, ağırlıklı olarak,şu gerçekten kaynaklanıyor:

Bugünkü şartları, maddi durumu ne olursa olsun; büyük bir sermayeyi ve geniş bir sosyal çevreyi yöneten bir ailede büyümüş her çocuk, her an ailesini eski gücüne döndürme potansiyeli taşır.

İçinde yönetme tecrübesi ve organizasyon refleksi olan birikim, satın alınamayacak, önemli ve büyük bir varlıktır.

Çevirdikleri sömürü çarklarına, Türk’ün adalet çomağını sokacağından endişe edenlerin, milletimizle ilgili korktuğu, telaffuz edemediği ve kendince tedbir aldığı şey aslında budur.

Bugün için sıkıştığımız, sıkıştırılmaya çalışıldığımız dar alan ve imkansızlıklar, binlerce yıllık imparatorluk geçmişimizi yok edemiyor.

Bizi, başka bir kültür ve inanç sahasına yönlendirip, bu yolla hafızalarımızı yok etme gayretleri, sarf edilen bütün çabalara rağmen başarılı olamıyor, sahip olduğumuz muhteşem maziyi unutturamıyor.

Geçmişte, yüzyıllarca Türk’ün gücü karşısında “mağlup” olup,“mağdur” olduklarını düşünenler, geleceğe dair paranoyalarından kurtulamıyorlar.

Bugün maruz kaldığımız düşmanlıkların, o düşmanlıkların kaynaklandığı korkuların temelinde, bu sosyolojik, psikolojik ve tarihi gerçekler yatıyor.

"Milliyetçi olamıyorsanız, yok olursunuz"

“Şeytanın en büyük başarısı, insanları aslında var olmadığına inandırmasıdır" cümlesinde olduğu gibi; emperyalist devletlerin en büyük başarısı, yönettikleri diğer devletleri, milliyetçiliğin kötü bir şey olduğuna inandırmasıdır.

Milliyetçilik, bu coğrafyada yaşayanlar için kaderdir, mecburiyettir, güvencedir.

Burada milliyetçi olamıyorsanız, yok olursunuz.

Bu çağda, bulunduğumuz bölgede, yaşadığımız ülkede, milliyetçilik entelektüel bir tercih değil, hür ve bağımsız bir şekilde hayatta kalmanın yeganeyoludur.

Ve unutmayalım, milliyetçilik emperyalizmin tek panzehridir.

"İslam dinini, Türk milliyetçiliğini geliştiren yegane unsurdur"

Türk Milleti’nin karakterinin ve mazisinin hiçbir kesitinde, “ırkçılık” ve “ayrımcılık” yer almaz.

Cumhuriyeti kurarken, mazide gördüğü sayısız ihanete rağmen, anayasasına “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” yazabilecek erdem ve asalete sahip bir milletin mensuplarıyız.

“Türkiye Devleti Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” cümlesiyle,bir ortak payda olarak etnik köken yerine, “birlikte yaşama” ve “birlikte var olma” iradesine vurgu yapılmıştır.

Türk milliyetçilerinin fikir önderlerinden Prof. Dr. Erol Güngör,

“…İnsanları sevmek, onlara hizmet etmeyi gerektirir; bu hizmetin de medeniyetçi olan bir milliyetçilikten daha başka bir yolda yapılabileceği şüphelidir.”cümlesiyle, milliyetçiliğin duygusal zeminini tarif eder.
Erol Güngör, milliyetçiliği tamamen milli kültür ve tarih şuuruna dayalı bir fikir hareketi olarak sistemleştirmiştir.

O’na göre milliyetçiliğin ana hedefi, Türkiye’de milli kültür bütünlüğünü ve onunlabirlikte siyasi bütünlüğü kurmaktır.

Güngör’ün çalışmaları, milliyetçilik, İslâmiyet ve Osmanlı mirası arasında bir çeşit bütünleşme hareketi olarak görülebilir.

“Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik” adlı eserinde şu cümleler yer alır:

 “…Dilimizin kaynağı eskilerdedir;

Dinimizin kaynağı eskilerdedir;

Soyumuzun kaynağı eskilerdedir…

Mesela Türk Dilinin en az Göktürk’ler kadar eski olduğunu bütün dünya bilmektedir; böyle bir dilin mevcudiyeti Türkçe’nin Göktürkler’den de yüzyıllarca önce var olduğunu ispat etmeye yeterlidir…”

Erol Güngör’e göre Türk kültürünün üç ana kaynağından biri İslam medeniyetidir.

İslam dinini, Türk milliyetçiliğini geliştiren, çeşitli Türk kavimlerini bir araya getiren ve Türklerin bir millet halinde bugünlere kadar yaşamasını sağlayan yegâne unsur olarak görür.

"Doğru bildiğimizden vazgeçmeyeceğiz"

Bugün, Atlas Okyanusundan Japon Denizine, sadece Türkçe konuşarak yolculuk edebilirsiniz.

Doğuda, kadim atayurdumuzda kardeşlerimiz yaşıyorlar.

Osmanlı coğrafyasının her adımında kardeşlerimiz yaşıyorlar.

Avrupa’da, hemen her ülkede, bazılarındamilyonlarla ifade edilebilecek sayıda kardeşlerimiz yaşıyorlar.

Onlara da;

Onlarla bizi birbirimize bağlayan soy birliğimize de;

Dilimize de;

Ortak tarihimize de;

Dayanışma ruhumuza da;

Ortak bir gelecek kurma hayalimize de;

Birlik olma irademize de sahip çıkacağız.

Adına milliyetçilik de deseler, Turancılık da deseler, Türkçülük de deseler, doğru bildiğimizden vaz geçmeyeceğiz.

Biz neyin milliyetçilik, neyin ırkçılık olduğunu hepsinden iyi biliyoruz.

Biz doğrunun da yanlışında ne olduğundan, abdestimizden de eminiz.

Kimseden, ırkçılığın kitabını yazanlardan, geçmişleri ve bugünleri ırkçılığa dair sabıkalarla dolu olanlardan, özellikle düşmanlarımızdan akıl almaya hiç ihtiyacımız yok.

"Bir tane İslam vardır"

Dünya üzerindeki pek çok ülkede, pek çok kültürde, “Türk” denince “Müslümanlık” akla gelir.

Tarih boyunca Türk devletleri, özellikle de Osmanlı, bütün devlet ve topluluklardan, şu çok önemli ve çok özel yönleriyle ön plana çıkar ve hatırlanır:

Biz, farklılıkları, içimizde hep barış ve güven içinde barındırdık.

Biz, yüzyıllarca, içimizdeki farklı inanç ve etnik gruplardan vatandaşlarımızı, devletin en önemli makamlarına taşıma, alicenaplığına ve özgüvenine sahip olduk.

Biz, binlerce yıl, kurduğumuz devletlerde, farklı dinlerden, farklı milletlerden insanları, içimizde güven içinde yaşattık.

Bir inanç modeli olarak Türkiye ve Türk Milleti, dinlerin, mezhep farklılıklarının, etnik farklılıkların, milyarlarca insanın yok olmasına neden olduğu dünya tarihinde, tertemiz geçmişiyle bir gurur kaynağı olarak yer alır.

Bu durumu, “Türk’ün İslam yorumu” ya da “Türk Müslümanlığı” gibi anlamsız ve çiğ bir anlayışla hiçbir zaman isimlendirmeyeceğiz.

Bir tane İslam vardır, şüphesiz kıyamete kadar bir tane kalacak ve Cenab-ı Hak dinini koruyacak.

Biz, halis gönüllerin ve berrak zihinlerin yapması gerekeni yaptık.

Müslüman olduk; İslam’a sadakatle bağlandık; samimiyetle dinimizi yaşadık veİslam’la birlikte yükseldik.

Anadolu’nun kapılarınıaçtığımız gün, Malazgirt’te “Bu kefenimdir!” diyerek giydiği beyaz elbisesiyle savaş meydanına yürüyen Sultan Alparslan’ın;

Fetihte, İstanbul surlarının üzerinde çağ açıp, çağ kapatan, Peygamber efendimizin müjdesine mazhar olmuş ecdadımızın;

Çanakkale’de, siperde okuduğu Kur’an-ı Kerim’i bir saf arkasındaki arkadaşına verip şehadete koşan Mehmetçik’in;

Milli Mücadele bütün şiddetiyle devam ederken, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni besmeleyle açan iradenin;

Büyük Taarruz’da “Allah! Allah!” sesleriyle kurşunlara göğsünü siper ederek koşan askerlerimizin;

Mücadelesinin, azminin, gücünün ve muvaffakiyetinin kaynağı olan iman ve aşkın ne olduğunun farkındayız ve o değerlere sarılmaktan vaz geçmeyeceğiz.

Geçmişte olduğu gibi, imanla, ahlakla, adaletle hükmederek, milletimiz için, Müslümanlar için, insanlık için, hülasa herkes için, mutlu, huzurlu, aydınlık bir gelecek kuracağız...

" Hızla üretim toplumu haline gelmemiz gerekiyor"

Bugünün dünyasında, güçlü değilseniz haklı olmanız hiçbir şey ifade etmiyor.

Bu durum, belki kendi içinde başka bir haksızlık ama bugün için maalesef gerçeğin karanlık yüzü bu.

O nedenle, en azından adaletin tecellisini sağlayabilmek için, güçlü olmak, ilk ve tek seçenek olarak karşımızda duruyor.

Hızla, bir üretim toplumu haline gelmemiz gerekiyor.

Çok çalışmadan, hiçbir alanda, hiçbir başarıya ulaşmak mümkün değil

Bilgi üretimi ve kullanımı yüksek; planlama kapasitesi yüksek; verimliliği yüksek; rekabet gücü yüksek; sağladığı katma değer yüksek bir üretim toplumu haline geleceğiz ve bunu birlikte yapacağız.

Güneyimizde Irak ve Suriye, doğumuzda Ermenistan’ın neden oldukları savaşların ve istikrarsızlığın yanı sıra;

Beklenmedik bir şekilde arka arkaya maruz kaldığımız;

Pandemi;

Tedarik incirinin bozulması nedeniyle yaşanan ekonomik kriz;

Ardından Rusya’nın Ukrayna’yı işgali nedeniyle meydana gelen, ekonomik krizin ikinci dalgası;

Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de ezberlerin bozulmasına ve doğru bilinen pek çok kuralın yeniden gözden geçirilmesinin yolunu açtı.

“Yıkıldık”, “battık” diyenlerin aksine gördük ki, her tür krizle baş edebiliriz ve edeceğiz.

Pandemide defalarca şahit olduk.

Pandemi sürecinde defalarca ifade ettik.

Hiçbir maliyet hesabı yapmadan, gıdada, enerjide, ilaçta ve savunma sanayiinde yerli üretimimizi, öncelikle ve en az, “kendi kendimize yetecek” düzeye çıkarma mecburiyetindeyiz.

Hepimiz, tüm dünya, bir gerçekle yüzleştik: Bu dört alanda, gıdada, enerjide, ilaçta ve savunma sanayiinde, kritik dönemlerde, paranız olsa da ihtiyaçlarınızı karşılayamıyorsunuz.

Herhangi bir endişe ve özgüven eksikliği, hayallerimizi de umudumuzu da, hızımızı da azaltmamalı.

Biz kendi kendimize yetebiliriz.

Gıda üretiminde, tüm Avrupa’ya yetecek toprak ve su varlığına sahibiz.

Yenilenebilir enerji kapasitemiz ve nükleer enerji yatırımlarımız, “tükettiği enerjinin tümünü üretebilen bir Türkiye”hayalimizi adım adım gerçeğe dönüştürüyor.

Pandemi sürecinde, sağlıkta Avrupa’nın en güçlü altyapısını kurabileceğimizi hastanelerimiz ve sağlık çalışanlarımızla; ilaç üretiminde ne kadar hızlı yol alabileceğimizi Turkovac’la test ettik.

Savunma sanayiinde aldığımız mesafe, bu alanda da milletimizin her ferdine,her şeyi başarabileceğimiz, her zorluğu aşabileceğimiz duygusunu yeniden yaşattı.

"Milletine kalkan olacak bir siyasi anlayışa ihtiyacı var"

Sadece millete, sadece milletin değerlerine sırtını dayayan;

Türk Milleti’nin tarihi misyonuna bağlı;

Dünya Türklüğünün birliği vizyonuna sahip;

Küresel emperyalizmin tüm dünyayı sömüren global politikalarının karşısında milletine kalkan olacak bir siyasi anlayışa ihtiyacı var.

Bize ihtiyacı var...

Biz varız...

Büyük Birlik var…

Alperenler var…

"Birlikte geleceğe uzanmanın mücadelesini veriyoruz"

2023 Seçimleriyle, Cumhuriyetin yeni yüzyılına, yeni bir adım atacağız.

Cumhur İttifakıyla birlikte, bir “istiklal ve istikbal” mücadelesi için omuz omuza verdik.

Türkiye’nin ihtilaf yaşadığı her ülkenin, Türkiye’nin mücadele ettiği her terör örgütünün, Türkiye’de bir yönetim değişikliği gerçekleştirmeye heves ettiği; milliyetçiliğin, Müslümanlığın, değerlerimize sahip çıkmanın, hatta aileyi korumanın şeytanlaştırıldığı şartlarda; kimliğimize, inançlarımıza, ülkemize, milletimize sahip çıkarak bir olmanın, birlik olmanın, birlikte güçlü olmanın ve birlikte geleceğe uzanmanın mücadelesini veriyoruz.

Bugün buradan, 2023 seçimlerinde ilk oylarını kullanacak kardeşlerimize, arkadaşlarımıza da “İlk oyum Cumhur’a, ilk oyum Birliğe”diyor; onları, ülkemiz için, milletimiz için, yarınlarımız için, birlikte omuz omuza mücadele etmeye çağırıyorum.

Cumhur İttifakıyla birlikte girdiğimiz 2018 Seçimlerinden bugüne, önemli gelişmelere şahit olduk:

"Birlikte daha büyük başarılar kazanacağız."

Karabağ’da 30 yıldır süren işgal, Türkiye’nin önemli desteğiyle sona erdi.

Ülkemize, sınırlarımıza yönelen saldırılara; güneyimizde ilk hedefi Türkiye’den toprak talep eden bir terör devleti kurdurma gayretlerine engel olmak için, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Suriye’de, Irak’ta görev yapıyorlar.

Türkiye, bütün baskılara rağmen, Ege’den Akdeniz’e, Karadeniz’den Libya’ya, uluslararası hukuktan doğan haklarına sahip çıkıyor, baskılara, tehditlere boyun eğmiyor.

Türk Dünyası’yla ilişkilerimizin, işbirliğimizin en çok ve en istikrarlı geliştiği dönemi yaşıyoruz.

Savunma sanayiinde, maruz kaldığımız, “haksız” ve “hukuksuz” yaptırımlara, “ambargo” düzeyine varan kısıtlamalara rağmen, başta İHA ve SİHA’larımız olmak üzere, yerli ve milli ürünlerimiz, tüm dünyada gündem olaya devam ediyor.

Türkiye’ye uygulanan ekonomik baskılara rağmen yerli otomobilimizi üretmeye başladık. Siyasi baskılara rağmen, Ayasofya’yı Fatih’in vasiyetine uygun olarak ibadete açtık.

Gittiğimiz her yerde, milletimizin, bu gelişmelerin mutluluğunu yaşadığına şahit oluyoruz.

Bütün bunlar Cumhur İttifakı’yla birlikte, değerlerimizin etrafında birlik olarak başarıldı.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye olarak kabul edilmesini de ayrıca önemli buluyor; kararın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’mize, Türk Devletleri Teşkilatı’mıza velhasıl Büyük Türk Milleti’ne hayırlar getirmesini diliyorum.

Yeni yüzyılda, hep birlikte, yeni yüzyıla daha büyük adımlar atacak, birlikte daha büyük başarılar kazanacağız.

Yeni yüzyıl inşallah Türk asrı olacak ve bu asra Türk’ün ve Türkiye’nin mührü vurulacaktır.

" Peygamber Efendimiz’i rehber edineceğiz"

Yürümekte olduğumuz yolda, hiç unutmamacasına, şuur altlarımıza mıh gibi çakacağımız önderlerimiz, rehberlerimiz ve liderlerimiz var.

İlk olarak elbette Peygamber Efendimiz’i (S.A.V.) rehber edineceğiz.

Şüphesiz her Müslüman gibi Peygamber Efendimizin (S.A.V.) risaletine; onun tebliğ ettiği emir ve yasaklara; onun ahlakına, sünnetine bağlı olmaya devam edeceğiz.

İnançlarımızı hiçbir tartışmanın konusu yapmadık ve yaptırmayız.

İslam bizim için varlık nedenimiz, hayat nizamımız ve yaşama gayemizdir.

Allah’ın kelamı Kur’anı Kerim’e sımsıkı sarılacak ve Kur’an ahlakıyla ahlaklanacağız.

Piri Türkistan hoca Ahmed Yesevi’yi, Anadolu’nun kapısını Müslüman Türk’e açan Sultan Alp Arslan’ı, İstanbul fatihi Sultan Mehmet Han’ı, Ertuğrul Gazi’yi, Osman Gazi’yi unutmayacağız.

Kurtuluş savaşımız, büyük Türk Milleti’nin, tarih yolculuğundaki en önemli dönüm noktalarından biridir.

Kurtuluş Savaşı’yla milletimiz, yok edilmeye çalışıldığı Anadolu topraklarında, yeniden, hür ve bağımsız bir şekilde var olma mücadelesini kazandı.

Ardından millet iradesinin esas alındığı, son bağımsız büyük Türk devletinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu gerçekleştirdik.

"İlk günden şehadetine Muhsin Yazıcıoğlu’nun yanındaydık"

Yokluklar içinde zafere ulaşan bu büyük mücadelenin merkezinde, hiç şüphesiz, kurtuluş savaşımızın muzaffer komutanı, Gazi MustafaKemal Paşa’yı, gazilerimizi ve şehitlerimizi unutmayacağız.

Büyük Birlik Partililer ve Alperenler olarak, unutmamamız gereken bir diğer isim hiç şüphe yok ki Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’dur...

Şehit Muhsin Yazıcıoğlu, hem bizim, hem milletimiz için, siyasetin olabildiğince kirlendiği bir dönemde, temiz kalmanın, temiz kalabilmenin sembolüdür.

Muhsin Yazıcıoğlu, iç veya dış tehditlere maruz kaldığımızda, ülkenin yaşadığı zor günlerde, siyasetçilerin korktuğu, ya da “bir taktik davranış olarak” sessizliği tercih ettiği zamanlarda, milletin hukukunu yüksek sesle koruyabilmenin sembolüdür.

Muhsin Yazıcıoğlu, hepimiz için, imanın, ahlakın, cesaretin, fedakarlığın; milletimiz  ve ülkemiz için, gerektiğinde feda olabilmenin sembolüdür.

Muhsin Yazıcıoğlu bizim sadece genel başkanımız değildi. Bizim kader arkadaşımız, inançlarımızı, ideallerimizi, hayallerimizi, yokluğu paylaştığımız ağabeyimizdi.

Gururla ifade ediyorum ki, ilk günden şehadetine Muhsin Yazıcıoğlu’nun yanındaydık. Bugün de onun ilkelerinin, ideallerinin, inançlarının yanındayız…

Şehit Muhsin Yazıcıoğlu nerede durmuşsa orada duruyoruz…

Bizim en evvel gördüğümüz ve birinci sırada aydınlatılması için her türlü hukuk içinde mücadeleyi verdiğimiz birinci meselemiz ve gündemimizdir.

" Türk gençliği tam bir idealist olmalı"

Son söz olarak size, 35 yıl önce yayınlanmış bir derginin, sararmış sayfalarından, birkaç satır okumak istiyorum:

35 yıl önce, elbette bu cümlelerin bir vasiyet olduğunu düşünemezdik.

Yazının altında, imza olarak, Muhsin Yazıcıoğlu ismi yer alıyor ve 35 yıl önceden bize şöyle sesleniyor:

“Kırık aynaları düşünün. İnsanlar onların karşısında kendilerine çeki düzen veremezler. Kırık aynaların karşısında gerçekten uzaklaşılır, görüntülerle alay edilir. İnsanlar ancak düz aynaların karşısına geçince kendi hatalarını, kendi gerçek yüzünü görür.

Kırık aynalar gibi karşısında alay edilen, savunduğunu yaşamayan insanlar gibi olmamak durumundayız. Dava adamları kesinlikle davasını gerçek şekliyle yansıtan insanlar olmalıdır. Tıpkı düz aynalar gibi.

Bencil, menfaatçi, nemelazımcı, ferdiyetçi insan manzaralarının yanında Türk gençliği idealizmin ahmaklık sayıldığı bir dönemde tam bir idealist olmalı.”

http://www.ankaramasasi.com/haber/1930923/mustafa-desticiden-genclere-cagri
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.