Anadolu’nun manevi mimarları: Ebü’l-hasan Harakânî Hazretleri

Müslümanların her yıl heyecanla beklediği Ramazan Ayı’nın yaklaşmasıyla birlikte, İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin on üçüncü bölümünde Ebü’l-hasan Harakânî Hazretleri'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
26 Mart 2021, Cuma - 10:56
Anadolu’nun manevi mimarları: Ebü’l-hasan Harakânî Hazretleri

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin on üçüncü bölümü sizlerle...

EBÜ’L-HASAN HARAKÂNÎ HAZRETLERİ

Bir kalbim vardır; bütün düşüncesiyle içinde

Senin zikrin dışında gönül sayfasına bir şey nakşetmedi

Senin zikrin onu öyle sardı ki

Başka hiçbir şey ona sığmadı

                    Ebü’l-Hasan Harakânî

Gönlünü Hak’tan gayrısına açmayıp, ilâhî aşk ateşiyle can bulmuş; o câna da, Allah ve Resûlü’nün sevgisinden başka bir şey sığdırmamış bir gönül sultânıdır Ebü’l-Hasan Harakânî Hazretleri (k.s)…

O, Hz. Mevlânâ Celâleddin Rûmî’ye göre “ilmüddîn” yâni dînin âlimi; Abdurrahman Câmi'ye göre ise “Kendi zamânının yegânesi”dir. Feridüddîn-i Attâr, “Hüzün denizi, dağdan daha sağlam, ilâhî güneş, sonsuz semâ, rabbânî hârika, devrin kutbu” ifâdeleriyle, Ruzbihan Şirâzi de, “Aşkın kılıcı ve ateş denizinin usta yüzücüsü” sözleriyle anlatır hocaların hocası Hasan Harakânî Hazretlerini…

Devrin en önemli devletlerinden biri olan Gazneli Devleti’nin hükümdârı Sultan Mahmud üzerinde de derin tesiri olan Harakânî Hazretleri, Horasan erenlerinin pîri kabul edilir. 1021 senesinde Kars’a yerleşerek, İslâmiyet’in Anadolu’da yayılmasında büyük katkı sağlayan Harakânî Hazretleri, güzel ahlâkı ve ilmiyle Anadolu’nun sultânı olur.

O, 73 yıllık ömrünü Kur’an ve sünnet ışığında yaşamış, Allah ve Muhammed aşk-ı ateşiyle öyle yanıp tutuşmuştur ki; o aşkın nûruyla devrinin güneşi olmuştur Hasan Harakânî Hazretleri. O öyle bir güneştir ki, sıcaklığı bin yıldır devam etmektedir. On asır önce “Her kim bu dergâha gelirse ekmeğini veriniz, inancını sormayınız,zîra yüce Allah'ın dergâhında ruh taşımaya lâyık olan herkes, elbette Ebü’l-Hasan'ın sofrasında ekmek yemeye de lâyıktır” diyerek peygamber sünnetine uyan bu büyük gönül sultânının kapısı bugün de hâlâ bu düsturla can bulmaktadır.

Ebü’l-Hasan Harakânî Hazretleri'nin hayatı

Büyük âlim ve velî Ebü’l-Hasan Harakânî Hazretleri, Bistam’a bağlı Harakan’da dünyâya gelir. 1033 yılında Hakk’a yürüdüğünde 73 yaşında olduğu için, İslâm târihçileri Harakânî Hazretlerinin doğumunun 960 ve 965 seneleri arasında olduğuna hükmeder. Asıl adı Ali, künyesi Ebü'l-Hasan, nispeti el- Harakânî 'dir. Peygamber Efendimizin (s.a.v) soyundan gelen Hasan Harakânî, çiftçi bir âilenin çocuğudur.

Hem devrini hem kendinden sonraki devirlere derinden tesir eden Hasan Harakânî Hazretleri, çocukluğundan îtibâren toprak ve hayvancılıkla uğraşır. Çok küçük yaşlarda hayvan gütmeyi ve toprağı işlemeyi öğrenir. Yaşıtlarından farklı halleri olan Hasan Harakânî’nin ahlâkı çevresince de övgüye mazhar olur. Çocuk yaşına rağmen hep oruçlu gezen Hasan Harakânî çoğu zaman yanındaki erzâkı da fakirlere vererek, suyla iftar eder. Halkın arasında Hak ile olmayı daha o yaşlarda idrak etmiş olan Harakânî Hazretlerinin gönlünde, ilâhî aşkın kokusu gün yüzüne çıkar. Gönlü her ânı gören ve gözeten Yüce Allah ile dolu olan Harakânî Hazretleri her demi tefekkürle geçirir. Öyle ki, toprağı işlemesine hizmet eden merkep bile O’na Allah’ı hatırlatır. Harakânî Hazretleri, tasavvufî bir hayâtı benimseyişinde de bunun etkili olduğunu söyler. Zîra Semâni’nin el Ensab isimli eserindeki şu satırlar bize Harakânî Hazretlerinin nezâket dolu düşünce dünyâsına dâir ipucu verir:

“Ebü’l-Hasan’ın iyi halleri vardı, nefsini yenmiş ve kontrol altına almıştı. O merkeple çalışırken ve merkep kirâya vererek yük taşımacılığı yaparken, bu hâli yaşamaya başladı. Derdi ki; Allah’ı merkebimle meşgul iken buldum. Yani ben merkeple çalışırken, bu hâli yaşamaya başladım ve bu beni tasavvuf yoluna koydu.”

O, yaratılan her varlıkta Allah’ı müşâhede edip, vahdet nûrunu görür olmuştur. İnsana şah damarından daha yakın olan yüce Allah’ın aşkı ile mâşuku aramaya başlar Hasan Harakânî Hazretleri. Hak aşkı Ebü’l Hasan’ın gönlünü öylesine sarmıştır ki, o aşk gönül aynasında Bayezid-i Bistâmî olarak zuhûr eder. Zîra Hasan Harakânî’nin hayâtı büyük Allah dostu Bayezid-i Bistâmî Hazretlerini öğrendiğinde bütünüyle değişir. Harakânî Hazretleri, kendisinden 90 sene evvel yaşamış ve İslâm âlemini derinden etkileyen en değerli âlim ve velîlerden Bayezid-i Bistâmî Hazretlerine büyük bir muhabbet beslemeye başlar. İçinde öyle coşkun ve târifsiz hisler belirir ki nihâyet kendini Bayezid-i Bistâmî türbesinde bulur.

Harakan'dan Bistam'a gelen Hasan Harakânî Hazretleri, Bayezid-i Bistâmî Hazretlerinin türbesini ziyâret ettikten sonra artık bu kapıdan ayrılamaz. Hasan Harakânî'nin Bayezid-i Bistâmî’nin ruhâniyetiyle terbiye edildiği ve hocasının Bayezid-i Bistâmî olduğu kabul edilir. Zîra o günden günümüze ulaşan birçok yazılı kaynakta bu iki Allah dostunun mânevî ilişkisi bu şekilde kaleme alınır. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri, Mesnevî’sinde bu buluşmanın özünü Bayezid-i Bistâmî Hazretlerinin dilinden şöyle nakleder:

“Bayezid-i Bistâmî, Ebü’l-Hasan Harakânî doğmadan önce onun hallerini, nasıl mânen gördü, bunu anlattı, bu hikâyeyi herhalde duymuşsundur. Bir gün o takvâ sultânı Bayezid dervişleriyle ovadan geçiyordu, birden bire Rey şehri yöresindeki Harakan köyü tarafından O’na çok hoş bir koku geldi. Bayezid dedi ki; “Peygamber Efendimize Yemen tarafından gelen koku gibi, bana şaşılacak bir koku geldi”. Şu taraftan bana bir dost kokusu geliyor. Bu köyden mânevî bir pâdişah yetişecektir.”

Hz. Mevlânâ hikâyenin devâmında Bayezid-i Bistâmî Hazretlerinin Hasan Harakânî’nin doğumuna ilişkin târih verdiğini ve talebelerinin de bunları kaydettiğini dile getirir. Hakîkaten yıllar sonra kaydedilen o târihte Harakânî Hazretleri dünyâya gelir.

Bayezid-i Bistâmî Hazretlerini ziyâretinden sonra burada türbedâr olan Hasan Harakânî ilâhî aşkın neş’esini duymaya başlar. Vaktinin neredeyse tamamını türbede geçirir. Bayezid-i Bistâmî Hazretlerinin tasavvuf yolunu benimseyen Hasan Harakânî, ondan aldığı mânevî işâretle nefsini terbiyeye yönelir. Ümmî olan Hasan Harakânî, Kur’an okumayı türbedarlığı sırasında öğrenir. Bunun da hocası Bayezid-i Bistâmî Hazretlerinin bir tasarrufu olduğunu söyler. Allah (c.c) ve Muhammed (s.a.v) aşk-ı ateşiyle yanıp tutuşan Harakânî Hazretlerinin gönlünde öyle sırlar, öyle kapılar açılır ki; gönül gözü Hakk’tan gayrısını görmez olur. İlim ve irfan yolundaki meşakkatli eğitimi, kalbindeki tüm perdeleri aralamıştır. Hasan Harakânî Hazretlerinin şu mısraları, yaşadığı vahdet neş’esini anlatır niteliktedir:

Ezel sırlarını, ne sen bilirsin ne ben,

Bu muammâ sözü, ne sen okursun ne ben,

Perdenin gerisinde, ben ile seni bir konuşturan var,

Perde kalkarsa, ne sen kalırsın ne ben

                                                    Ebü’l-Hasan Harakânî

Ebü’l-Hasan Harakânî Hazretleri'nin türbe hizmeti

Mânevî terbiyesini Bayezid-i Bistâmî Hazretlerinin ruhâniyetinden alan Harakânî Hazretleri 12 yıl boyunca büyük bir aşkla türbede hizmet eder ve bir taraftan da, “Ya Rabbi! Bayezid'e ihsan ettiğin sana ait ilimlerden, büyüklüğünün hakkı için, Ebü'l-Hasan kuluna da ihsan eyle!''  diye duâda bulunur. Hasan Harakânî Hazretleri on iki senelik mânevî terbiyenin ardından Harakan’a döner.

Geçimini çiftçilikle sağlamaya devam eden Hasan Harakânî’nin etrâfında kısa zamanda birçok derviş toplanır. Çok az konuşmasına rağmen sözleri öylesine tesirlidir ki, kendisinden Allah lafzını işiten her gönülde ilâhî aşk can bulur. Biricik müridi Abdullah Ensârî’nin mürşidini “hayat suyumun kaynağı” diye tanımlaması da bunun işâretidir. Harakânî Hazretlerinin Allah aşkı ve cezbesi öylesine dillenir ki, şöhreti Harakan’ın dışında da duyulur. Evi bir anda ilim yuvasına döner, nice dervişler bu kapıda aşk ve irfanla buluşur.

Bu kapıda; Abdullah Ensârî, Ebu Said Hayr, Abdülkerim Kuşeyrî gibi İslâm dünyâsına büyük hizmetleri dokunan âlim ve velîler yetişir. Hem Harakânî Hazretleri hem de müridleri kendilerinden sonra gelen pek çok âlim ve velîyi derinden etkiler. Hz. Mevlânâ’dan Feridüddîn-i Attâr’a kadar birçok Hak dostu ve bilgin eserlerinde, Harakânî Hazretlerinin Allah aşkını anlatmıştır. Müridlerinden Abdullah Ensâri ve çağdaşı birçok âlim de, “Herkesin kıblegâhıydı” diyerek Harakânî Hazretlerinin, dönemin en çok ziyâret edilen velîsi olduğunu söyler. “Kıblegâh” sözü, o yıllarda çokça ziyâret edilen kişiler için kullanılan ve “uğrak” mânâsına gelen bir ifâdedir.

Müridi, kendi döneminin en önemli âlimlerinden biri olan Abdullah Ensârî, Hasan Harakânî Hazretlerinin nasıl bir deryâ olduğunu bize açıkça gösterir. Hadis ve fıkıh âlimi, şâir bir Şeyhülislâm olan Abdullah Ensârî, O’nun rahle-i tedrîsinden geçmiş, birçok sûfî ve filozofu derinden etkilemiştir. O hocaların hocası Harakânî Hazretlerindeki aşkı ve sırrı yakînen yaşamış ve hocasının irfan mîrasını almıştır. Harakânî Hazretlerinin Hakk’a yürümesinden bir sene sonra Nubazan’da âlimlerin buluştuğu bir toplantıda, Abdullah Ensârî’nin Harakânî Hazretlerini anlattığı konuşma eserlere geçecek kadar tesirli olmuştur. Yıllarca hocasının yanında kalarak hizmetinde bulunan Abdullah Ensârî Hazretleri eserleriyle günümüzde hâlâ ilim dünyâsındaki etkinliğini korumaktadır.

 İbn-i Sînâ'nın Ebü’l-Hasan Harakânî Hazretleri'ne ziyareti

Büyük gönül sultânı Hasan Harakânî Hazretlerini ziyâret edenler arasında, dünyânın en etkin hekim ve filozoflarından biri olan İbn-i Sînâ da bulunmaktadır. Harakan’a giderek büyük velîyle görüşen İbn-i Sînâ kendisinden hem duâ alır hem de ufkunu açacak irfâna tâlip olur. Hasan Harakânî Hazretlerinin kapısına bir kere giden bile ondan nice sırlar almıştır.

Harakânî Hazretlerinin şöhreti öylesine artar ki, sefer için Harakan bölgesinde bulunan Sultan Mahmud Gaznevî de duydukları karşısında kendisini merak eder. Bilim ve sanata büyük önem veren Gazneli Mahmud, o devirde tüm Asya'ya hâkimdir. Herkesin büyük bir övgüyle bahsettiği bu velîyi yanına dâvet eder, lâkin Harakânî Hazretleri bir özür beyan ederek bu ziyâreti geri çevirir. Durum, Sultân’a anlatıldığında Gazneli Mahmud “Biz ona gidelim" diyerek yola koyulur. Sultan çok merak ettiği bu zâta tebdîli kıyâfetle gitmeye karar verir. Kendince Hasan Harakânî Hazretlerini sınamaktadır. Kendi elbisesini Kadı İyad'a giydiren Gazneli Mahmud, onun yanında silahtar olarak Harakânî ’nin evine gider. Aralarında geçen konuşmaların ardından Harakânî Hazretlerinin velîliğini açıkça gören Gazneli Mahmud, bu büyük gönül sultânından özür dileyerek duâ ve nasîhat talep eder.

Hasan Harakânî Hazretlerinin Gazneli Mahmud’a nasîhati şöyle olur:

"Şu dört şeye dikkat et: Günahlardan sakın, namazını cemaatle kıl, cömert ol, Allahû Teâlâ’nın yarattıklarına şefkat göster."

Bu nasîhatin üzerine Sultan, Harakânî Hazretlerinin önüne bir kese altın koyar. Buna karşılık Harakânî de, sultânın önüne arpadan yapılmış bir yufka koyar. Sultan ekmekten bir lokma alır, fakat yutamaz. Hasan Harakânî Hazretleri; "Bir lokma ekmeği yutamıyorsun. İster misin, şu bir kese altın da bizim boğazımızda dursun? Biz parayla olan alâkamızı kestik” der. Bunun üzerine kendisinden bir hâtıra isteyen Gazneli Mahmud’a hırkasını hediye eder.

Gazneli Mahmud, İslâm’ın yayılmasında önemli hizmetlerde bulunmuş ve Anadolu’nun kapısının Türklere açılmasında da fetihleriyle büyük rol oynamıştır. Ömrü gazâlarda geçen Gazneli Mahmud, Harakânî Hazretlerinden aldığı hırkayı yanından ayırmaz. Öyle ki, bir gün gazâda mağlûb olmak üzere iken, birden eline bu hırkayı alıp, "Ya İlâhî! Şu hırkanın sâhibinin yüzü suyu hürmetine, şu kâfirlere karşı bizi muzaffer kıl" diye duâ eder. Düşmana karşı muzaffer gelirler. O akşam Sultan Mahmud, rüyâsında Hasan Harakânî Hazretlerini görür. Harakânî, Gazneli Mahmud’a, “Allahû Teâlâ’nın dergâhında, hırkamızın yüzü suyu hürmetine zafer kazandın. Eğer o anda isteseydin, kâfirlerin hepsinin Müslüman olmasını sağlayabilirdin” der.

Bilime büyük önem veren Gazneli Mahmud, Harakan ve civârında pek çok câmi ve medrese yaptırır. Sultan Mahmud, Harakânî’den aldığı işâretle Hindistan’a yönelir ve böylece bu bölgede İslâm yaygınlaşır. Harakânî yıllarca dergâhında talebe yetiştirerek Kur’an ve sünnet yolunda hizmetlerde bulunur. Yaşı epey ilerlemiş olmasına rağmen Rum diyârına doğru yola koyulur. Çağrı Bey’i Kafkasya’ya, Tuğrul Bey’i batıya yönlendirmesiyle, 1018-1023 yılları arasında Anadolu’nun kapısının Türklere açılmasında büyük rol oynar. Horasan erenlerinin pîri, Hak âşıklarının rehberi Hasan Harakânî, Çağrı Bey’in üç bin kişilik kuvvetiyle çıktığı Kafkasya seferine dâhil olur.

Hasan Harakânî Hazretleri 1021 senesinde Kars’a yerleşir. Yahudi’den Hıristiyan’a, Ermeni’den Rum’a kadar pek çok din ve ırktan insanın yaşadığı bu bölgede kısa sürede güzel ahlâkı ve hoş sohbetiyle halkın teveccühüne mazhar olur. Dergâhında ve sofrasında Allah’ın bütün kullarına yer açan Harakânî Hazretlerinin sofrası İslâm nûrunu arayanlarla dolar. İlerleyen yaşına rağmen burada talebe yetiştirmeye başlayan Hasan Harakânî Hazretlerini tanıyan niceleri onun vesîlesi ile İslâm’ın ipine sarılarak Müslüman olur.

Hasan Harakânî Hazretlerinin Anadolu’ya gelmesiyle berâber Horasan’dan birçok derviş, âlim ve talebe Kars’a gelir. Oğuz boylarının tamamı buraya gelerek Anadolu’nun içlerine yönelir. Bu dönemde Müslümanlar önemli fetihler yapmaktadır. Orduların mânevî fâtihleri kabul edilen âlim ve velîler de bu fetihlerde mânevî kuvvet desteği için yer alır. Harakânî Hazretleri Kars’a yerleştikten sonra vukû bulan Kars muharebelerine katılır. Bu savaşların birinde aldığı darbelerden açılan yaralar netîcesinde, Kars sınırında bulunan Yahniler Dağı mevkiinde şehit olur. 5 Aralık 1033 senesinde 73 yaşında şahâdete kavuşan Hasan Harakânî Hazretleri, Hicrî takvime göre dedeleri gibi 10 Muharrem’de şehit olur. Tasavvuf târihinde Hemedâni’den Necmeddin Dâye’ye, Feridüddîn-i Attâr’dan Mevlânâ Celâleddin Rûmî’ye kadar birçok mutasavvıfı derinden etkileyen Hasan Harakânî Hazretleri, Türklerin Anadolu’nun kapısını açtığı Malazgirt Zaferi’nden yaklaşık kırk yıl önce şehit olur. Bu büyük gönül sultânı, tasavvufî ekolün Anadolu insanı üzerindeki en tesirli ismi olur. Çoğu mutasavvıf ve düşünürün eserinde Hasan Harakânî’nin nasîhatleri, öğretileri, halleri on asırdır yaşamaya devam eder. Horasanlı velîlerin birçoğu onun Rum diyârına yerleşmesini referans kabul ederek Anadolu’ya gelir. Allah ve Muhammed aşkıyla dolu dolu yaşadığı ömrünü, Kur’an ve sünnet yolunda hal olarak tamamlayan Hasan Harakânî Hazretleri Anadolu’nun ilim ve irfan kapısı olur.

Harakan’da da bir makâmı olan Hasan Harakânî Hazretlerinin kabri şahâdetinden beş asır sonra ortaya çıkar. Meşhur Türk seyyah Evliyâ Çelebi Seyahatnâme’sinde Ebü’l-Hasan Harakânî Hazretlerinin kabrinin bulunuşunu şöyle anlatır;

“Kars Kalesi ikinci defa III. Murad zamânında Lala Mustafa Paşa tarafından inşâ ettirilmiştir. Kalenin onarımı yetmiş günde tamamlanmış, bütün cephane ve levâzımı ikmal edilmiştir. Tamir sırasında ümmetin sahihlerinden hâfız bir asker şöyle bir rüyâ görüp Lala Mustafa Paşa’ya arz etmiştir: “Rüyâmda yaşlı bir zat zâhir olup: “Bana Ebü’l-Hasan Harakânî derler. Makâmım bu mahaldedir. Alâmet ve nişan istersen ayağının ucundaki yeri kaz, durumu hayretle göreceksin” dedi. Bunun üzerine yüz işçi kuyuyu kazmaya başlar ve kuyuda dört köşe kırmızı bir mermer, üzerinde hüsn-i hatt ile şu ibârenin yazılı olduğunu görürler: “Menem şehîd-i saîd Harakânî.” Gazîler zikir ve tevhit ile mermeri kaldırınca altından kabir çıktı. Kabirde henüz vücudu ter ü tâze bir halde, pazusundaki yaranın üzerinde bulunan makrame ile sırtındaki hırka bile henüz çürümemiş bir haldeymiş. Hatta vücûdunun sağ tarafındaki yara hâlâ kanamakta imiş. Gazîler bu hâli görünce tekbir getirerek kabri kapatmış. Bundan sonra kale içinde ilk olarak Harakânî tekke ve câmi bina olunmuştur. Bu bina Lala Mustafa Paşa hayrâtıdır.”

Evliyâ Çelebi’nin bu ifâdelerinin yanı sıra, bazı mevsuk belgeler ve eserler de Harakânî Hazretlerinin türbesinin Kars’ta olduğuna işâret eder. Zîra o dönemde Kars dolaylarında bulunan Osmanlı târihçisi Gelibolulu Mustafa Ali Çelebi, Nusretnâme isimli meşhur eserinde, câmi ve külliyenin Harakânî türbesinin bulunmasıyla inşâ edildiğini kaydeder.

Hasan Harakânî Hazretleri 73 yıllık ömrü boyunca bir an bile Hak’tan ayrı düşmemiş, müridlerine ve sevenlerine de önce Hakk’ı bilmeyi nasîhat etmiştir. On ve on birinci yüzyılda yaşayan Hasan Harakânî Hazretleri birbirinden değerli âlim ve bilgin yetiştirmiş, kendinden sonra gelen velîler ondaki Allah aşkına gıpta etmiştir.

Ebü’l-Hasan Harakânî Hazretleri'nin eserleri

Hasan Harakânî Hazretlerinin dünyâda tek yazması bulunduğu tespit edilen bir de eseri vardır. Hasan Harakânî Hazretlerine âit olduğu söylenen ve günümüze kadar pek çok dile çevrilen Nûrul Ulûm adlı bu eserin orijinali İngiltere’deki British Museum’da bulunmaktadır. Bu eser birçok şarkiyatçının da dikkatini çekmiştir. 1927 senesinde Rus şarkiyatçı Evgenii Eduardoviç Berthels Rusça tercümesiyle bir makâle olarak, 1965 senesinde ise Sirusi İzedi Farsça’ya tercüme ederek eseri yayımlar. 1997 senesinde de Şenol Kantarcı tarafından eserin Türkçe tercümesi basılmıştır. Son olarak 2004 yılında Prof. Dr. Hasan Çiftçi, esere dâir bugüne dek yapılan tüm çalışmaları tetkik ettikten sonra yeni bir tercüme yayımlar.

Ebü’l-Hasan Harakânî Hazretleri'nin türbesi

Hasan Harakânî Hazretlerinin Kars’ta bulunan türbesi bugün de yerli ve yabancı birçok misâfiri ağırlamaktadır. Ebü’l-Hasan Harakânî Hazretleri'nin türbesi şehit düştüğü 1033 senesinden 31 yıl sonra, Kars’ın Alpaslan tarafından fethedilmesi sırasında yapılmıştır. Zamanla kaybolan türbe 1579 senesinde, Lala Paşa tarafından câmi ve külliye ile yeniden inşâ edilmiştir.

Türbenin giriş kapısında 1617 senesinde Mehmed Derviş Paşa tarafından yaptırılan Osmanlıca kitâbede,“Hak nasip etti yapıldı merkâd-i nev gülzâr. Ebü’l Hasan Harakan Şeyhi yattuğu bu yerdir ” yazmaktadır. Evliyâ Câmii külliyesindeki kubbeli şadırvanın içerisinde Hasan Harakânî Hazretlerine âit türbenin etrâfında 21 adet mezar daha bulunmaktadır.

Bin yıldır nice şeyh ve âlim Harakânî Hazretlerinin fikir deryâsından istifâde etmiştir. Dünyâca şöhrete sâhip birbirinden değerli mutasavvıf, eserlerinde ilâhî aşkın adını onunla anmıştır. Bugün hâlâ Kars’taki türbesini ziyâret eden Hak âşıkları, gönül aynasında Harakânî Hazretlerinin Allah ve Muhammed aşkını seyretmektedir.

O dost dediğin, onu görmekle rahatlar göz.

Onu göremezse, ağlamaktan rahatlamaz göz.

Göz bize, onu görmek için lazımdır.

Eğer dostu görmezse, ne işe yarar göz.

                                                     Ebü’l-Hasan Harakânî

Bin yıldır Allah âşıklarının dost meclisine can olmuş, gönül gözünde, aşkın özünde, Hakk’ın sözünde ömür sürmüş bir gönül sultânıdır Ebü’l-Hasan Harakânî Hazretleri (k.s)…

Yazan: Nevin Şahin

http://www.ankaramasasi.com/haber/657462/anadolunun-manevi-mimarlari-ebul-hasan-harakn-hazretleri
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.