Dünya Gazetesi Ekonomi Yazarı Şeref Oğuz: Gelmemek üzere gidiyorlar

Dünya Gazetesi Ekonomi Yazarı Şeref Oğuz, yabancı yatırımcıların reformların yerine getirilmemesi nedeniyle Türkiye'den ayrıldığını söyledi. Oğuz, "Gelmemek üzere gidiyorlar, çünkü kandırıldık diyor"ifadelerini sözlerine ekledi.
Ankara Masası
|
02 Nisan 2021, Cuma - 21:58
Dünya Gazetesi Ekonomi Yazarı Şeref Oğuz: Gelmemek üzere gidiyorlar

Dünya Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı ve Ekonomi Yazarı Şeref Oğuz, Ankara Masası özel yayınında ekonomideki son gelişmeleri değerlendirdi.

Şeref Oğuz, Merkez Bankası değişikliklerinin yabancı yatırımcıyı kaçırdığını belirterek, 8,5 milyar doların gelmemek üzere ülkemizden çıkış yaptığını söyledi.

Faiz arttırım kararının ekonominin çökmemesi için alınmış bir karar olduğunun altını çizen Oğuz “Sadece ortalık karışmakla kalmadı. Dolar yeniden zıplamaya başladı. Çünkü siz sadece faizle oynarsanız bu işler olmaz. Acı ilacı 4,5 aydır içiyoruz zaten. Yüksek faizden daha büyük bir acı ilaç olmaz insan için. Ama biz bu acı ilacı içerken onu reform eşliğinde içmemiz gerekiyordu. Reformsuz yaptığımız çünkü reform paketleri koronanın ekonomide açtığı tahribatı gidermeye yönelik restorasyondu. Aynı zaman hukuk reformu dedi ki, yabancı yerli yatırımcı bunu son derece önemsiyor ve bekliyordu. Oradan Anayasa, yeni Anayasa talebi çıktı, ondan da bir şey çıkmadı ve tam da bu süreçte Merkez Bankası Başkanı o doğan boşlukta ekonominin çökmemesi için bu adımı atmıştı ama devamı gelmedi, görevden alındı. Yerine getirilen yeni başkan ise elinde sıfırlanmış güven ve sıfırlanmış rezervle şimdi enflasyonla mücadele etmek durumunda kalacak ki dolar çıktı yeni seviye de daha yukarıları test edebilir.” Diye konuştu.

"Yabancılar Türkiye'nin büyüme rakamlarını sürekli yukarı taşıyorlardı"

Oğuz, Merkez Bankası başkanlarının görevden alınmayı hak etmediğini vurgularken “Bıraksak Türkiye'yi alıp bir yere götürecekler ki dikkat edin son Merkez Bankası Başkanının görevden alındığı ana kadar yabancılar bizim Türkiye'nin büyüme rakamlarını sürekli yukarı taşıyorlardı. Yani yüzde 5'den başladı 6 buçuk diyen var 7 diyen oldu. Şimdi aynı şekilde Ağbal vakası diyorum gece yarısı görevden alınmasından sonra bütün tahmin yapanlar Goldman Sachs mesela 5,5’tan 3,5’a indirdi. Diğerleri IMF Dünya Bankası vs. her biri yukarıya yaptıkları beklentileri aşağı doğru indirmeye başladılar.  Neden? Reform konusunda hiçbir adım göremiyoruz. Birde söyledikleri bazı gerçekler de var. Mesela Hollandalı yüksek büyük bir fon yöneticisi, Merkez Bankasını Cumhurbaşkanı yönettiği sürece Türkiye'den herhangi bir şey almayı düşünmeyiz.  O gece den hemen sonra 8,5 milyar dolar çıktı ve daha fazla. Bunlarda üstelik hani gidiyorlar, gelmemek üzere gidiyorlar, çünkü kandırıldık diyorlar.” dedi.

Oğuz ekonomide beklenen gelişmeler ve adımlar hakkında şunları söyledi;

" Tebessüm güvenmenin riskidir"

Etrafımızda çok fazla asık surat görüyorum ve suratını astığı zaman aslında senin dışındaki evrene ben kendimi kapattım ve ben iletişime açık değilim. Bir de olumsuz bir notta kendimi sizden korumaya çalışıyorum gibi bir negatif bir enerji alanı yaratıyor. Bu negatif enerji sizinle iletişimi ve fırsatları da kaçırıyor. Şimdi insanlar genelde ben ve öteki arasında ya güvenmenin riskini alırlar ya güvensizliğin maliyetini.

Tebessüm güvenmenin riskidir. Tebessüm edipte, kırılan ya da aldatılan çok azdır. Ama somurttuğunuz zaman tersini yaptığınız zaman maliyeti ödeyeceksiniz. O maliyet nedir?

İnsanlara kendinizi kapatmak. O açıdan ben tebessümün sadece bize öğretildiği gibi bir hani tebessüm sadakadır diyorlar ya, dinimizde de tebessüm verilmesi lazım. Aynı zamanda günde gün içerisinde kendimizi dışımızdaki evrene ifade etmek için çok güçlü bir ilaç olduğunu düşünün. Kana en hızlı karışır, insanın yüzüne gittiği zaman buluştuğu zaman ister istemez karşınızdaki insanın gardını çözer ve onda da bir hoşluk yaratır.

Şimdi eğer ben bu yazıyı yazdıktan sonra bazı insanlar efendim, içten pazarlıklar var, tebessüm ve sahte tebessüm falan. Hayır, sahte tebessüm ona sırıtma diyoruz.

Yani arkasında sıcaklık barındırmayanı ve insan bunu büyük ihtimalle algılar. Ama içten bir tebessümün de bir insanı ötekine taşıyacak çok fazla güçlü bir tarafı vardır.

O yüzden insanlara öneriyorum. Somurtanlar bugün benden uzak dursun diyorum. Nefret, nefret dilini ortadan kaldırmak için tebessüm en uygun araçtır. Bir kavgada dahi mesela diyelim bir çatışma alanı oldu, arabalar birbirine çatıştı ya da yol vermedi, tartışma çıktı.

İnanın bana orada bir tebessüm bile ondan sonra ortaya çıkacak maliyeti azaltabiliyor ya da tebessüm etmezseniz maliyetiniz artıyor. Kavga ediyorsunuz, geriliyorsunuz, birbirinize zarar vermeye çalışıyorsunuz o açıdan tebessümün maliyeti de azaltıcı.

Sorun çözücü tarafını da dikkate almak lazım. Üstelik bedava. Yani o yüzden somurtmak yerine bence daha uygun, bir de insan somurttuğu zaman yüzünde 46 tane mikro kas kasılır.

Tebessümde ise 16 kas harekete geçer. Daha az yorucu, daha fazla iş görücüdür o yüzden böyle bir paylaşımda bulundum.

Açıkçası bugünkü bu başlığı çok içten attım bu sanayi, bu finansal türbülansı hak etmiyor.  

" Avrupa'nın en büyük döküm hanesi"

Dün, İMES makine organize sanayi bölgesi Dilovası'nda oraya gittik.

Orada 5 tane işletme gezebildik tabi ancak gün ona yetebildi.

Dilovası İMES Makine Organize Sanayi bölgesinde 5 şirket gezdik. Şimdi genelde makine zaten biraz daha nitelikli üretimdir ama oradaki insanlar hani yabancı yaptı bizde yapalımın ötesine geçmişler.

Bir yandan ithal ikamesi dediğim yani ithalat edilen parçaları burada üretiyorlar, üretimi burada yapıyorlar. İkincisi onun ötesine geçiyorlar. Savunma Sanayisine binlerce parça üretiyorlar.

Dökümde ki döküm genellikle kirli kirletici bir işken belki de Avrupa'nın en büyük ve dünyanın da belki en temiz döküm hanesiyle beraber birileri üretim yapıyor.

Artı elinizdeki bilgisayardan tutun solunum cihazlarına varana kadar baskı devre üretiyorlar. Ve bir tanesinde çok enteresan bir plastikçiye gittik. 4 yılda 20 insanla İstanbul Teknik Üniversitesi Arıkent'te ARGE yapıyorlar ve musluğun ucuna takılan bir parça üretiyorlar ve bu parçayla beraber su harcamasını kısmadan sizin suya ihtiyacınızı kısmadan yüzde 50 faturanızı azaltan çözümler geliştiriyorlar.

"Satabilmemiz için önümüzü görmemiz lazım"

Ve bütün bu insanların ihtiyaç duyduğu tek şey bizim rahatça işimizi yapabilecek finansal bir ortam bize sağlamak lazım. Çünkü neticede bu insanlar bunları üretebiliyorlar. Salgın sürecinde dahi istihdamlarını yüzde 20 artırabilmiş bu insanların dedikleri; ne olur bize uygun ortamı bozmayın yani gölge etmeyin başka ihsan istemiyoruz. Biz dolar 10 lira da olsa 20 lira da olsa biz zaten bu becerileri kazandık ama bizim bunu ihraç edebilmemiz bizim bunu satabilmemiz için önümüzü görmemiz lazım. Yani biz işimizi iyi yaptık. Bizim dışımızdaki sistemlerde iyi çalışırsa ancak Türkiye’ye bir fayda gelir.

Çünkü satış yapmak istiyor. Hangi fiyattan satacak, ihracat yapmak istiyor bağlantıyı nereden yapacak, doların bu kadar hareketli olduğu bir ortamda ve ihtiyaç duydukları finansa erişimin bu kadar güç olduğu, faizlerin yukarılara çıktığı bir ortamda ülke riskini de artırdığınız zaman yabancıyla ortaklık ya da bir şey alacağınız zaman yani bir işbirliği yapacağınız zaman oradaki yapılarda da çok fazla maliyet ödememeniz gereken ortamda maliyet ödüyorlar.

" Naci Ağbal’ın planı yavaş yavaş ortaya çıkıyor"

Merkez Bankası'ndan kaynaklanıyor. Biz aslında çok iyi gidiyorduk. Naci Ağbal kasım da geldi. Öncelikle bir önceki yönetimin tek taraflı bilgi vermeyen ben yaptım oldu gibi tarzını bıraktığı hem Hazine de hem Merkez Bankası'nda bunun yerine ben enflasyonu kendime dert edindim. Piyasalarda güven vermek için denileni yaptı. Faizleri artırmak zorundaydı. İndirmek için dahi artırmak zorundaydı.

Nitekim bu hamleler işe yaradı ve yüzde 19, Merkez Bankası yüzde 19 Türk Lirası'na prim sağladı.

Fakat tam da bu süreçte yurt dışında hammadde fiyatları yüzde 29’a yakın hattından dolayı o başarı güme gitti, ve bir bakıma önceki yönetimin açtığı itibar erozyonuna güven restore etti fakat gece yarısı görevden alındı.

Naci Ağbal’ın şuydu planı şimdi yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Piyasa 100 puan daha faiz artışı beklerken 200 puan yaparak yani önden yüklemeli yaparak uzun bir süre artık lira burada kalacak. Ben buradan yukarı çıkmayacağım mesajıydı piyasada bunu aldı ve o çerçevede dolar da ona uygun hareket etmeye başladığı anda gece yarısı görevden alındı, ortalık karıştı.

"Ekonominin çökmemesi için bu adımı atmıştı"

Sadece ortalık karışmakla kalmadı. Dolar yeniden zıplamaya başladı. Çünkü siz sadece faizle oynarsanız bu işler olmaz. Acı ilacı 4,5 aydır içiyoruz zaten. Yüksek faizden daha büyük bir acı ilaç olmaz insan için.

Ama biz bu acı ilacı içerken onu reform eşliğinde içmemiz gerekiyordu. Reformsuz yaptığımız çünkü reform paketleri koronanın ekonomide açtığı tahribatı gidermeye yönelik restorasyondu. Aynı zaman hukuk reformu dedi ki, yabancı yerli yatırımcı bunu son derece önemsiyor ve bekliyordu. Oradan Anayasa, Yeni Anayasa talebi çıktı, ondan da bir şey çıkmadı ve tam da bu süreçte Merkez Bankası Başkanı o doğan boşlukta ekonominin çökmemesi için bu adımı atmıştı ama devamı gelmedi, görevden alındı.

Yerine getirilen yeni başkan ise elinde sıfırlanmış Güven ve sıfırlanmış Rezervle şimdi enflasyonla mücadele etmek durumunda kalacak ki dolar çıktı yeni seviye de daha yukarıları test edebilir.

"Gelmemek üzere gidiyorlar"

Şimdi o açıdan ben bu insanların halini şöyle yorumladım ya bu kadar güzel işler var ama bu türbülansı bunlar hak etmiyor. Neden hak etmiyor.

Bıraksak Türkiye'yi alıp bir yere götürecekler ki dikkat edin son Merkez Bankası Başkanının görevden alındığı ana kadar yabancılar bizim Türkiye'nin büyüme rakamlarını sürekli yukarı taşıyorlardı.

Yani yüzde 5'den başladı 6 buçuk diyen var 7 diyen oldu. Şimdi aynı şekilde Ağbal vakası diyorum gece yarısı görevden alınmasından sonra bütün tahmin yapanlar Goldman Sachs mesela 5,5’tan 3,5’a indirdi. Diğerleri IMF Dünya Bankası vs. her biri yukarıya yaptıkları beklentileri aşağı doğru indirmeye başladılar.

Neden? Reform konusunda hiçbir adım göremiyoruz. Birde söyledikleri bazı gerçekler de var. Mesela Hollandalı yüksek büyük bir fon yöneticisi, Merkez Bankasını Cumhurbaşkanı yönettiği sürece Türkiye'den herhangi bir şey almayı düşünmeyiz.   

O gece den hemen sonra 8,5 milyar dolar çıktı ve daha fazla. Bunlarda üstelik hani gidiyorlar, gelmemek üzere gidiyorlar, çünkü kandırıldık diyorlar.

"En önemli iki silahı güven ve rezerv"

Merkez Bankası'nın birincil görevi fiyat istikrarını temin etmektir. Bununla çelişmediği takdirde hükümetin kalkınma politikalarına destek verir.

İkinci yarıyı boş verin. Birinci yarında ana işi olan fiyat istikrarını ise Cumhurbaşkanı ekonomi paketini sunarken, yani Reform paketi sunumda fiyat istikrarını bir kenara bırakıyoruz deniyor.  

Sıkı para ortadan kalktı ve şimdi yeni baştan sıkı paraya ihtiyaç var aslında diyor ama sıkı para uygulayacağım diyemiyor. Neden? Çünkü bu konuyla ilgili Merkez Bankasını kimin yönettiği ortaya çıkıyor ve aslında şuanda direksiyon elimizde diyelim yağmurlu bir havada.

Eğer siz yol şartları itibariyle tekerlekle lastiğin bağı kopunca, direksiyonu nereye çevirirseniz çevirin artık o arabanın nereye gideceğine yolun eğimi, arazi şartları karar verir ve bariyerler karar verir.

Şimdi Ekonominin içerisinde Merkez Bankası'nın enflasyonla mücadeleye yetisindeki en önemli iki silahı olan biri güven, öbürü de rezerv.

"Fiyat istikrarını sağlamak için cephanemiz vardı"

Şimdi Merkez Bankası başkanını 4,5 ayda Ağbal’ın getirdiği yere kadar getirdiği güven sıfırlandı. Şimdi yeniden birikecek hani yeni başkanda güven oluşturabilir ama aylar sürecek. Neden? Çünkü Ağbal söylediğini yaptı. Piyasa dostu oldu, şeffaflık gösterdi ve insanları dinleyerek adım atmasına rağmen 4,5 ayda piyasaya da evet bu merkez Bankası da bu guvernör dediğini yapıyor güvenini elde etti.

Şimdi yeni başkanın da aynı süreçlerden geçmesi lazım bir.

İkincisi ikinci cephane dediğimiz rezerv. Elimizde rezerv varsa siz bununla dengeyi tutarsınız fiyat istikrarını sağlamak için cephanemiz vardı.

"Ağbal’ı neden görevden aldık"

Şimdi diğer politika araçlarına bakıyoruz bir tek faiz kalıyor. Çünkü faizde yukarı çıkarıldığı için görevden alındıysa Ağbal şimdi de aşağıya inmeyeceği konusunda beyanlar gelmeye başladıysa Ağbal’ı neden görevden aldık ve elimizde biz bu tsunamiyi durduk yerde finansal türbülansı neden çıkardık sorusu geliyor.

Ben de tam bu sürede reel ekonomiye bakıyorum. Bakın reel ekonomiye dikkat etmediği sürece Türkiye'nin başı beladan kurtulamaz. Asıl olan reel ekonomidir. Asıl olan siz istediğiniz kadar dijitalleşeyim,  istediğiniz kadar pek çok alanda adım atın ama eğer üretimi esas almıyorsanız bu gemi de sonunda gelir sizi mahveder.  

"O buz tabakası hızla eriyor"

Ben Türkiye'yi ince bir buz tabakası üzerinde hızla gitmekte zorunda olan bir kayakçıya benzetiyorum. Yavaşladığı zaman buz tabakası kırılıp suya gömülüyor. İşte 94'te, 99'da, 2001’ de, 2008’de 2009'da olduğu gibi. O buzun kalınlığı da bizde sanayidir, üretim ve zaten küresel ısınma varken şartlar korkunçken bir de korona dediğimiz sıkıntı varken o buz tabakası hızla eriyor. Üstelik bu hızla erirken biz onun üzerindeki kayıkçıya benzettiğim ekonominin önüne o buzu kalınlaştırmamız gerekirken oraya kazma ile Merkez Bankası çukuru açıyoruz, faiz çukuru açıyoruz, döviz çukuru açıyoruz.

Şimdi kardeşim bu kadar oynarsak biz bu elimizdeki enstrümanları kötü kullanırsak aslen bize gerekli olan üretimi nasıl sağlayacağız? Neden üretim, başı da üretim sonu da üretim çünkü üretim varsa istihdam olur.  Üretim varsa ihraç edilecek malınız olur.

"Tarımda dışa bağımlı olmazdık"

Bir de şu var tabi; bu 19 yılda 350 milyar doları betona gömdük. Tabii ki beton da lazım, inşaatta lazım istihdam üreten bir yapı vesaire binaya da ihtiyacımız var ama o paranın hiç değilse 100 milyarını gençlere ileri teknolojiye 100 milyarını da tarıma yatırmış olsaydık bugün biz tarımda dışa bağımlı olmazdık.

Ve UNICORN dediğimiz 1 milyar dolarlık iş yapan pek çok şirketimiz bugün yörüngede dolaşıyor olurdu.

Ne oldu dijitalleşme de bu kadar binalar falan yapıldı meğer o kadar ofis binası o kadar asansör, yol, trafik şu bu falan diye o bizim yaptığımız yerler şu anda sizinle yaptığımız gibi bir yemek masasına iş yerini sığdırabiliyormuşsunuz.  

Demek ki başka bir varoluş mümkün demek ki bizim sorunumuz binayla ilgili değil tabii ki binalar da gidecek ama bütün enerjisini ekonominin büyüme stratejisini inşaata koyarsan bir gün gelir, o inşaat durur.

Şimdi durduğu gibi pek çok stoklar söz konusu. Bir de Finans'ın getirdiği finansı yönetememenin getirdiği sıkıntıdan fiyatı da artıyor.

Şimdi bizim hala inşaat sektörüne ihtiyacımız var ama böyle plazalara o kadar yüksek binalara vesaireye değil.

Müteahhit odaklı bu anlayışı biz ev sahibi olmak isteyen çift anlayışıyla değiştirmediğimiz sürece orada da ürettiğimiz günümüzde yüksek fiyatlara geliyor, enflasyonu yapışkan hale getiriyor. 

" Kredi alabilmek için ev arayan insanlarla doldu ortalık"

Durduk yerde bu geçtiğimiz yıl büyük bir kredi patlaması yaşandı. Neredeyse kredi almayanı dövüyorlardı, saçtılar kredileri. 1 trilyon liralık kredisi açıldı Türkiye’de.

1 trilyon liralık kredi ne demektir ve saçıldı ne oldu.  İnsanlar bunları alıp yatırım yapmadı. Bunları alıp kobiler istihdam sağlamadı. Bunları alıp yeni işlere girilmedi.

Ne oldu? Aldığı parayla beraber dövize koştu, aldığı parayla dolar aldı, Euro aldı, aldığı parayla gitti, ikinci el aldı. Kapının önünde duran arabanın fiyatını yüzde 30 artırdı. İkinci el ev aldı yeni evde alamadı yeni evler o kadar pahalı ki gitti ev aldı. Hatta şu var insanlar eskiden yani bu son eskiden dediğim de yani bundan 5 ay öncesinde 6 ay öncesine kadar ev alabilmek için bankaya giderdi kredi almak üzere. Şimdi ise ne oldu biliyor musunuz? Kredi alabilmek için ev arayan insanlarla doldu ortalık.

Çünkü o paralar öyle saçılıyordu ki bugünün maliyetlerini ödüyoruz ve o paralar ne yaptık döviz mevduatını 236 milyar dolara çıkardık. Biraz şuanda gevşedi ama gevşemenin de nereye gittiği belli değil. Borsa da insanlar şimdi şanslarını deniyorlar.

İnşallah borsaya gelen yeni yatırımcı yani lirayı itibarsızlaştıran Merkez bankası yüzünden kendine yeni alanlar arayan yatırımcının gittiği alanlardan biri de borsa olduğuydu, borsadaki insanları da inşallah küstürmeyiz.

Çünkü onları her 10 yılda bir soyuyoruz onları küçük yatırımcıları soyuyoruz. İnşallah bu sefer soymayız ve onlar borsa da hiç değilse bu yeni gelen yatırımcılar bizim finansal derinliğimizi sağlayabilirler.

En büyük tehlike enflasyon

Ama temel olarak bizim şu anda en büyük tehlikenin ben enflasyon olduğunu düşünüyorum.  Ölçülmüştür ki gelişmekte olan ekonomiler ve gelişmiş ekonomilerde yüzde 2 enflasyon girişimcileri geleceğe yönelik umutlandırıp yatırım iştahı veriyor.  Ama bunun altındaki yapı da durgunluk kalıcı hale geliyor.

Bu enflasyon peşinde koşa koşa nihayet enflasyon çıkmaya başladı. Bugün hem küresel enflasyonu ölçmek Amerikan’ın enflasyonundan genellikle ölçülür, orada da 10 yıllık tahvil faizine baktığımız zaman faizlerin genel seviyesi yüzde 1.8 ve 2 civarında gerçekleşti.

Bu şu demektir. Bir de basılan o trilyon dolarların da bizim gibi ülkelere akacağı düşünülürse şimdi dışarıdan bir de enflasyon gelecek oysa bizim burada zaten bir enflasyonumuz var.

Üstelik bu enflasyon giderek yükseliyor. Mesela şimdi önümüzdeki pazartesi günü yeni rakam açıklanacak. Yeni rakam da beklentinin gene yukarı çıkacağı. Biz tek hanelere inmek, umudunu yavaş yavaş yitiriyoruz ki bu da TÜIK'in resmi enflasyonu, hissedilen enflasyonun üstünde olduğunu herkes söylüyor.

Özellikle gıdada yüzde 35 – 40’lardan söz ediliyor. Oysa sadece gıda enflasyonunu 25 civarında açıklıyor TÜİK.

Buna rağmen biz bu enflasyonla nasıl baş edeceğiz, nasıl tek haneye indirmek şöyle dursun 10’lu rakamlarda tutacağız.

"Cesur kararlara ihtiyacımız var"

Bizim bu içinde bulunduğumuz türbülanstan çıkabilmesi için mutlaka inandırıcı bir programa ihtiyacımız var.

Öyle reform filan lafı büyük ama içi boş adımlar inandırıcı değil. Gerçekten acı ilacı da içeren cesur kararlara ihtiyacımız var.

Onlar olmazsa ne olur mu olacak şu. İşte bugün o sanayicilere lafı bağlayacağım. Bu sanayicileri üretim ürettiklerini satamaz ve kendi pozisyonlarını koruyamaz ise çalıştırdıkları insanları evlerine göndermek zorunda kalır ise bu giderek daha da derinleşen bir krizi beraberinde getirir.


http://www.ankaramasasi.com/haber/688703/dunya-gazetesi-ekonomi-yazari-seref-oguz-gelmemek-uzere-gidiyorlar
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.